ABD’de, Türkiye karşı Senato kararı sonucu Beyaz Saray tarafından yürürlüğe giren ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası NDAA (CAATSA) devreye girdi. Savunma alanında bir takım yaptırımlar ile karşı karşıya kalan ülkemiz aslında bu durumu ilk defa yaşamıyor. Bunun ismi açıkça Uluslararası İlişkilerde bir yaptırım aracı olarak kullanılan ‘ambargo’.
Üzerinde uzlaşmaya varılamayan sorunların çözüme kavuşturulması için devletlerarasında ticari veya askeri bir kısım malların satışının devlet gücü kullanılarak yasaklanması olarak tanımlanır. Ülkemiz ilk defa bu durumla karşı karşıya kalmıyor. Ama ilk defa geçmişe nazaran güçlüyüz. Gücümüzü ekonomik ve diplomatik alanda da kullanırsak en az zararla bu durumu atlatabiliriz.
Cumhuriyet Dönemi Savunma Sanayii
Dünya Savaşı ve Milli Mücadelenin yıkıcı etkisiyle genç Cumhuriyet jeopolitik riskleri, bölgesel güvenliği, tehdit ve tehlikeleri de göz önünde bulundurarak savunma sanayiye büyük önem verdi. Millî mücadele esnasında Türk ordusunun elinde Osmanlı yapısı silâhların yanı sıra Alman ve Rus silâhları ile bir miktar da İngiliz ve Fransız yapısı silâhlar bulunmakta idi. Bu silâhların mermileri ve önemli parçaları birbirine uymuyordu. Türkiye’deki silâh fabrika ve tamirhanelerinde, bu çeşitli tip ve çaplardaki silâhların bakım ve onarımı tam anlamıyla yapılamamakta idi.
Bu da haliyle ordunun vurucu gücünü azaltıyordu. Hâl böyleyken Türk ordusunun karşısındaki Yunan ordusu, İngiliz yapısı tek tip silâhlarla mücadele etme imkânına sahipti. Tüm bunlar Türk Ordusunun vuruş gücünü düşürmesine rağmen milli ve manevi duygularıyla ordumuz emperyal güçlerin kanlı postallarını topraklarımızdan söküp atmayı başardı.
Günümüzde de ise gelişen savunma teknolojisine sahip varlıklı ülkelerin dünyanın dört bir yanında operasyon ve harekâtlar düzenleyebilecek donanımlı orduları mevcut. Türk Ordusu mazisi şanlı zaferlerle dolu bir ordudur. Ancak günümüz reel politiğinde savunma endüstrisini güçlendirme askeri sistem ve teknolojisinde etkinlik kazanmak başarılı olmak için anahtar konumda.
Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” mottosuyla dış politikasını dizayn eden ülkemiz daima barış, diploması ve müzakere yoluyla dış politikayı ve krizleri yönlendirdi. Ancak Milli Mücadelenin zor şartları altında askerî anlamda her türlü stratejik ve teknik, saldırı ve savunmaya yönelik silâh sistemleri ve askerî donanıma şiddetle ihtiyaç duyan ülkemiz acı tecrübesiyle savunma sanayide özellikle 1923-1938 yılları arasında büyük atılımlar gösterdi. Öyle ki konvansiyonel silahların üretim ve tedarik sürecini gerçekleştirebilecek kabiliyete sahiptik.
Ne yazık ki aynı başarıyı 1940’lı yıllardan sonra gösteremedi. Eylül 1939’da başlayan II. Dünya Savaşı’nın da vermiş olduğu endişe ile askeri savunma harcamaları ve teknik ekipman artışa geçti. 1945 yılında sona eren savaş ardında iki kutuplu dönemi hazırladı. Ülkemizin tehdit algısını yenilendi ve hemen Kuzey’de bulunan devasa yapıdaki SSCB ve Komünist ideolojinin tehdit olarak kabul görmesiyle birlikte Türkiye, Batı Kanadının yanında yer aldı.
Dönemin Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Harry Truman tarafından Sovyet tehdidine karşı hazırlanmış plan olan ‘Truman Doktirini’ isimli ilk askeri yardımı 1947 yılında alan ülkemiz bu yardım kapsamında 100 milyon dolar askeri hibe aldı. (Yardımlar kapsamında Yunanistan’a 300 milyon dolar verildi.)
1975 Ambargosu
Özellikle 1952 yılından sonra NATO’ya giriş ile birlikte savunma sanayi ağır darbe aldı. Kara, Hava ve Deniz Kuvvetlerinde; Silah, yedek parça, teknoloji, füze sistemi ve istihbarat teçhizatı üretiminde düşüş çok ağır sonuçlar doğurdu. Zira Türkiye’nin, Kıbrıs’ta Rumlar tarafından gerçekleşen baskı, zulüm ve sistematik cinayet silsilelerine müdahalesinin ardından ABD savunma maksatlı olarak verilen silahların harekâtta kullanılmasını gerekçe göstererek 18 Aralık 1974’te de Temsilciler Meclisi’nin kabul ettiği bir kanunla 5 Şubat 1975 tarihinden itibaren Türkiye’ye silah ambargosu uygulamaya başladı.
Ambargo kararından sonra Türkiye 25 Temmuz 1975 tarihinde ABD’ye verdiği bir nota ile 1969 tarihli Türkiye-ABD Savunma İş birliği Antlaşması’nı (Defence Cooperation Agreement) askıya alarak, topraklarındaki Amerikan üs ve tesislerinin kendi kontrolüne girdiğini duyurdu. (İncirlik Üssü bu kararın dışında tutuldu. İncirlik Üssü’ne NATO görevleri için sınırlı kullanım izni verildi.) 1974’te tüm bu gelişmeler sonucu yerli silah sanayinin önemine varıldı, üretimler yeniden başladı ve TSK’nın askerî haberleşme ihtiyaçlarını karşılanması amacıyla ASELSAN kuruldu.
Dünyanın en prestijli savunma sanayi listesi olarak kabul edilen Defense News Top 100’de ASELSAN, 2019 yılında 48. sırada yer aldı. Aradan geçen 45 seneye rağmen Birleşik Devletler yine savunma kartını önümüze sundu. Geçtiğimiz günlerde ABD ve Türkiye arasında gündemi meşgul eden Rusya’dan satın alınan S-400 Hava Savunma Sistemleri sebebiyle Beyaz Saray, Türk yetkililer hakkında bir dizi yaptırım kararı aldı. Kremlin bu hamlesiyle önemli bir stratejik kazanç elde ederek NATO’da bir çatlak meydana getirdi.
S-400 ve CAATSA Yaptırımları
Türkiye’nin S 400 sistemlerini kullanmaya başlaması ittifakın diğer üyeleri içinde örnek teşkil etmesi ABD’de panik atmosferi yaratacaktır. Öte yandan ABD savunma sanayisi üzerinde olumsuz bir atmosfer oluşturması endişesi Türkiye’nin bu sistemlerden vazgeçmesi için yapılan baskılar arasında. 2015 yılında Suriye’de denenen S400 Hava Savunma Sistemleri Türkiye’nin satın alması sonrası Hindistan ve Mısır’da talip olanlar arasında yer aldı.
Bu ülkeler ABD ile ciddi oranda savunma ticareti olan devletler ki ABD bu durumu kabul edemez. Kaldı ki ABD, Rus S 400 Hava Savunma Sistemini casusluk ve istihbarat aracı olarak kullanabileceği düşüncesi Pentagon ve Brüksel’i derinden endişeye sevk ediyor. Tüm baskılara rağmen S 400 Sistemlerini satın alan Ankara bu sistemin Türkiye tarafından ABD ve NATO’ya herhangi bir tehdit olmayacağını defalarca dile getirmesine ve uzman ekiplerin bir araya gelerek konuyu inceleme taleplerine Washington kulağını kapattı.
Bugün geldiğimiz noktada Türkiye savunma üretimine ve kullanımına göre 1975’den çok daha güçlü ve etkin. Ancak etkin bir diplomasi ile sorunun en kısa sürede en az zararla çözülmesi iki tarafında menfaatine uygun olacaktır. Kaldı ki Dışişleri Bakanlığımız yaşanan gelişmeleri itidal çağrısında bulunarak tırmandırmama yönünde açıklamalar yapmaya devam ediyor.
Yaptırım kararının hemen ardından yapmış olduğu basın açıklamasında Türk Dışişleri Bakanlığı “Türkiye, ulusal güvenliğini sağlamak için gerekli gördüğü tedbirleri almaktan da imtina etmeyecektir.” açıklamasıyla ulusal güvenlikten kesinlikle taviz verilmeyeceğinin altını çizerken aynı açıklamada “Türkiye olarak meseleyi müttefiklik ruhuna uygun şekilde, diyalog ve diplomasi yoluyla ele almaya hazır olduğumuzu bir kez daha vurguluyoruz.” diyerek diploması ve müzakerelere bir kez daha işaret edildi. ABD’nin yaptırım kararı uluslarası alanda da yankı buldu.
Yunanistan ve Rum Yönetimin Tutumu
En dikkat çeken açıklama ise Atina’dan geldi. Yunan Dışişleri Bakanlığı açıklamasın da “NATO üyesi bir ülke olarak karardan memnuniyet duyuyoruz. S-400, NATO çıkarlarına karşı bir tehdittir.” dedi. Ancak S-400 Hava Savunma Sistemi’nin NATO çıkarlarına bir tehdit oluşturduğunu savunan Atina, bu konuda iki yüzlü bir tutum sergiliyor.
Çünkü Yunanistan, Rus Yapımı S-300 sistemlerini, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) bu sistemi almaya karar vermesi nedeniyle ortaya çıkan krizden sonra aldı. Rum yönetimi 1998’de Rusya’dan S-300 hava savunma sistemi satın almaya karar verdi. Rum kesimine yerleştirilmek için alınan S-300 PMU-1, Türkiye’nin şiddetli itirazı ve baskısından dolayı adaya yerleştirilemedi ve Yunanistan’a devredildi.
Yunanistan, 4 batarya ile 16 fırlatma rampası ve 80 füzeden oluşan sistemi Rus silahı olması nedeniyle kullanamadı ve Girit Adası’nda bir depoya koydu. NATO ve ABD ile gerginlik yaşamamak için S-300’leri depoya koyan Yunanistan, Kasım ayında Akdeniz’deki Girit Adası’nda konuşlu ABD ile Yunanistan ortak askeri tatbikat yaptı. Askeri tatbikatın dikkat çeken yönü ise Girit Adası’nda konuşlu bulunan Ruslara ait S-300 hava ve füze savunma sistemini test edilmesiydi. (Yıllar sonra Yunanistan S-300’leri kendi ulusal hava savunma sistemine entegre etme kararı aldı.)
Sonuç Olarak;
Dünya Savaşı ve Milli Mücadelenin yıkıcı etkisiyle genç cumhuriyet jeopolitik riskleri, bölgesel güvenliği, tehdit ve tehlikeleride göz önünde bulundurarak savunma sanayiye büyük önem verdi. Ancak 1940’lı yıllardan sonra savunma harcamaları ve askeri teçhizat üretimi yoğunlukla ithal ve ya hibe yoluyla gerçekleşti ve savunma sanayi büyük darbe aldı. 1975 yılında Türkiye’nin haklı davasına rağmen batıdan gelen ambargo kararı Türkiye’de tekradan yerli savunma sanayi hamlelerine yol açtı ve 1975’te kurulan ASELSAN bugün gününün itibarlı savunma şirketleri arasında yer aldı.
Coğrafyanın getirdiği sorumluluklar gereği savunma sanayi Türkiye için oldukça elzemdir. Bugün büyük oranda savunma sanayi de atılımlar gerçekleşti. ATAK Helikopterleri, SOM Füzeleri, MİLGEM Projesi, İHA ve SİHA Üretimi, ZPT, ATMACA GEMİSAVAR, TR300 KASIRGA FÜZELERI ve MPT gibi muharip araçların yapımı büyük bir gelişme. Kaldı ki Türkiye’nin son yıllarda gerçekleştirmiş olduğu Suriye’de; Fırat Kalkanı, Zeytindalı, Barış Pınarı, Irak’da Pençe I, Pençe II ve Pençe III hareketleri yüksek oranda yerli savunma sanayi üretim araçları ile gerçekleşti.
Libya’da, Doğu Akdeniz’de, Suriye’de ve Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’ı düşman işgalinden kurtarmak için başlattığı Tek Vatan Operasyonunda Türkiye’de üretimi gerçekleşen SİHA’larin başarısı bir çok ülkeden taktir topladı ve satın almak için Türkiye ile temasa geçildi. Ancak uzmanlar özellikle Hava ve Deniz Kuvvetlerinde henüz beklenen seviyeye ulaşılamadığını ifade ediyor. Özellikle teknoloji, ara mal ve stratejik parçalar konusunda hâlâ dışa bağımlı bir ülkeyiz.
Kısa zaman içinde bu parçaların üretiminide millileştirerek bağımsız bir savunma sanayiye kavuşabiliriz. Böylelikle yapılacak operasyonlar sonrası hiç bir güç Türkiye’yi yaptırım ve ya ambargolarla tehdit edemeyecektir. Savunma ticari anlaşmalarıyla da yapacağımız ihraçlar Türk Ekonomisi’nde önemli bir yer alabilir.
Muhammet Kağan KESEMEN
Yararlanılan Kaynaklar
- https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/709082
- https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/84525
- https://tr.euronews.com/2019/05/23/abd-s-400-icin-turkiye-ye-ambargo-uygular-mi-1975-teki-ilk-ambargo
- https://www.aa.com.tr/tr/analiz/turk-amerikan-iliskilerinde-yeni-perde-caatsa-yaptirimlari/2077178
- https://www.hurriyet.com.tr/dunya/yunanistandan-abdnin-yaptirim-kararina-kustah-yorum-41689078
- https://www.sozcu.com.tr/2020/dunya/yunanistan-s-300-sistemini-denedi-6119645/?fbclid=IwAR1ZxqNRUnAhx9GN_LejVg9DxTprYUQsX_m6yZCUIhW5V2lUtamZD_tpiCs