AB’nin Kuzey Afrika (Mağrip) ve Doğu Akdeniz (Maşrık) ülkeleri ile ilişkilerinin geçmişi, örgütün kuruluş yıllarına kadar geri gidiyor. 1972 yılında Küresel Akdeniz Politikası ile ilk adım atılmış, o dönemdeki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET), Türkiye, Fas, Tunus, Kıbrıs ve Malta gibi ülkelerle ticaret ve ortaklık anlaşmaları imzalamıştır.
1990 yılında Küresel Akdeniz Programı revize edilmiş ve “Yenilenmiş Akdeniz Programı” adını almıştır. Bu programın temel hedefleri: Akdeniz ülkelerinde ekonomik reformların teşvik edilmesi ve ekonomik kalkınmanın teşvik edilmesi.
AB’nin Akdeniz Politikasının bir sonraki adımı ise Barselona Süreci olarak da bilinen AB-Akdeniz Ortaklığı olmuş, bu program ile Akdeniz’in bir barış adası haline getirilmesi, bölge ülkeleri ile ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkilerin derinleştirilmesi hedeflenmiştir. Fakat sıkıntılar yaşanması üzerine eski Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin önerileri temelinde “Akdeniz İçin Birlik” adını almıştır.
AB, 1970’li yıllardan beri Akdeniz’in etrafındaki ülkelerle yakından ilgilenmiştir. Bu ilginin gerisinde yatan temel düşünce bölge ülkelerinin sanayi ürünleri için pazar, hammadde temin alanı ve enerji bağımlılığı siyasi/ekonomik nüfuz bölgesi olarak görülmesidir.
1973 Ekim ayındaki Arap-İsrail çatışmasının ardından gündeme gelen petrol ambargosu, AET ülkelerini Orta Doğu’nun bu sorunu karşısında daha hassas ve objektif davranmaya itmiştir.
Bir başka faktör de Doğu Akdeniz havzasında doğalgaz yataklarının keşfedilmesi ve ardından deniz üzerindeki egemenlik alanları tartışmaları olmuştur. Doğu Akdeniz’de Mısır, Kıbrıs Rum Yönetimi ve İsrail havzalarında keşfedilen doğalgaz yataklarının toplam rezervinin 3 trilyon metreküpten daha fazla olduğu belirlenmiştir.
AB Ülkelerin Doğu Akdeniz Politikası
Doğalgaz keşiflerinin ardından bölge, hem enerji şirketlerinin hem de dünyadaki büyük güçlerin ilgisini çekmiştir. Bölge ülkelerinde bulunan büyük güçlerin askeri üsleri takviye edilmiş, yeni üs alanları tahsisi için anlaşmalar yapılmış ve eş zamanlı olarak da Akdeniz’de savaş gemileri gösterisi şeklinde toplanmalar olmuştur.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) haklarını gündeme getirmesi ve bunu hukukileştirmek için Libya’daki merkezi hükümetle 27 Kasım 2019’da anlaşma imzalamasının ardından da askeri anlaşma ile bunu takviye etmesi, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi tarafından endişe ile takip edilmiştir.
İsrail ve Mısır da bu gelişmeyi şaşkınlıkla takip etmişlerdir. İsrail’de EastMed projesi yerine doğalgazı Türkiye üzerinden Avrupa pazarlarına ulaştırma tartışmaları başlarken, Mısır yönetimi ise Türkiye’nin Libya ile yaptığı deniz egemenlik alanlarını sınırlandırma anlaşmasının kendisine avantaj sağladığını ve Akdeniz üzerindeki hakimiyet alanının arttığını görmüştür.
AB ise Doğu Akdeniz’de Türkiye ile GKRY arasındaki tartışmalı parsel ihtilafında Rumlar lehine tavır almıştır. Türkiye’nin Fatih sondaj gemisini bölgeye göndermesi üzerine AB Konseyi Başkanı Donald Tusk tarafından 9 Mayıs 2019’da şu açıklama yapılmıştır: “Avrupa Birliği, Kıbrıs’ın arkasındadır. Türkiye’yi AB üyesi ülkelerin egemenliğine saygılı olmaya çağırıyoruz. Avrupa Konseyi gelişmeleri yakından izlemeye devam edecektir.”
Fransa ile GKRY arasında 15 Mayıs 2019’da Savunma İşbirliği Anlaşması imzalanmıştır. Anlaşma ile GKRY’ye bağlı Mari bölgesinde Fransa’ya deniz üssü tahsis edilmiştir.
Bununla birlikte AB’nin Doğu Akdeniz’de Rumlar lehine tavır ortaya koymasının geri planında enerji kaynaklarını çeşitlendirme, Rusya’ya doğalgaz bağımlılığını azaltma düşüncesinin bulunduğunu ileri sürmek rasyonel gözükmüyor. Doğu Akdeniz doğalgazının yıllık 194 milyar metreküp satış yapan Rus doğalgazının yerini alması ve onunla rekabet etmesi söz konusu değildir.
Dolayısıyla AB’nin Doğu Akdeniz’deki politikası ekonomik bir temele dayanmamaktadır. Temel düşünce, Türkiye’nin bölgedeki nüfuzunu sınırlandırmak ve Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin resmi görüşlerine destek sağlamaktır.
AB’nin Hedefi: Türkiye’yi, Akdeniz’de Sınırlandırmak
Türkiye ile Libya’da BM’nin tanıdığı Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında deniz yetki alanlarını sınırlandırma anlaşması, 27 Kasım 2019’da İstanbul’da imzalanmıştır. Anlaşmanın hukuki temeli, 1982 tarihli BM Deniz Hukuku Sözleşmesine dayanıyor.
Anlaşmayla Akdeniz’de Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan egemenlik alanı 186 bin kilometrekare olarak belirlenmiştir. Böylece, Yunanistan ile Mısır ve Yunanistan ile GKRY arasında MEB belirleme anlaşmalarının yapılması ihtimali ortadan kalkmıştır.
Anılan taraflar arasında imzalanması öngörülen MEB’nin taslak çalışması, “Seville haritası” olarak biliniyor. Bu haritada Türkiye’nin Akdeniz’deki münhasır egemenlik alanı 41 bin kilometrekare ile sınırlandırılmış ve Türkiye adeta kıyı şeridine hapsedilmiş idi.
Libya ile Türkiye arasında imzalanan ikinci metin, Güvenlik ve Askeri İşbirliği Anlaşması adını taşıyor. Türkiye, talep edilmesi halinde Libya’daki meşru hükümete askeri eğitim verecek, harp araç ve gereçleri konusunda teknik destek sağlayabilecektir.
AB, Türkiye ile Libya arasında imzalanan her iki anlaşma konusunda da derin kuşkular taşıyor. AB’nin yetkilileri değişik platformlarda Türkiye’yi “uluslararası hukuka uymaya” çağırmaktalar.
İsrail, Mısır, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan’ın katılımıyla Doğu Akdeniz Gaz Forumu adlı bir örgütün kurulduğu ve bölgedeki doğalgazın, inşası öngörülen EastMed boru hatları kanalıyla Girit ve Yunanistan üzerinden Avrupa piyasasına sunulacağı öne sürülmüştür.
Söz konusu boru hattının inşa edilmesini neredeyse imkânsız hale getiren engeller ise şunlardır: Akdeniz’in derinliğinin boru hattı inşası için uygun olmaması ve boru hattının Türkiye’nin egemenlik sahasından geçmesi.
Dolayısıyla AB’nin Libya’da silah ambargosu denetimi misyonuna soyunmasının arkasında esas itibarıyla Ege ve Akdeniz’de Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tezlerini destekleme düşüncesi vardır. AB’nin beklentisi çatışmalarda Türkiye ile Libya arasındaki anlaşmayı imzalayan Ulusal Mutabakat Hükümetinin (UMH) başarısız olması ve anlaşmanın askıda kalmasıdır.
Bir başka şekilde ifade etmek gerekirse, Libya için 2011 yılında BM Güvenlik Konseyi tarafından alınan silah ambargosu kararını desteklemek için 2020 Mart ayında AB tarafından denetim misyonu kurulmasının gerisinde yatan temel düşünce, Türkiye’nin Akdeniz üzerindeki nüfuzunu kırmaktır.
AB’nin Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye Yaptırımları Çerçevesi
Avrupa Birliği üyesi ülkelerin dışişleri bakanları, Türkiye’nin Kıbrıs açıklarında doğalgaz arama çalışmaları nedeniyle, seyahat yasağı ve şahısların mal varlıklarının dondurulmasını içeren yaptırımlar için yasal bir çerçeve oluşturulması konusunda anlaşmaya vardı. AB dışişleri bakanları, alınan kararın, “Doğu Akdeniz’de hidrokarbon çıkarmak için ruhsatsız arama faaliyetlerinden sorumlu veya bu faaliyetlerde bulunan birey ve kurumlara yaptırım uygulanmasını mümkün kılacağını” söyledi.
Ayrıca AB birey ve kuruluşlarına, yaptırım kapsamına girenlere fon sağlama yasağı getirilecek. Türkiye’nin Akdeniz’de doğalgaz arama çalışmalarını “yasadışı” olarak niteliyor. Diplomatlar, mal varlığını dondurma ve seyahat yasağını içeren yaptırımların, muhtemelen Türk ordusunu ve arama çalışmalarını yürüten gemilerin kaptanlarını hedefleyeceğini ifade etti. Türkiye de doğal gaz arama çalışmaları için iki sondaj gemisini Kıbrıs’ın doğusuna gönderdi.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki doğal gaz arama çalışmaları konusunda dile getirilen uluslararası tepkileri eleştirerek “Garantör ülkeler dışındaki ülkelerin açıklamalarını tamamen yersiz buluyoruz” demişti.Bu konuda AB’nin “Rum yanlısı tutum sergilediğini” belirten Çavuşoğlu, “AB’nin bize yönelik attığı adımın faydası olmaz, ters teper” ifadesini kullanmıştı.
Dışişleri Bakanı, “Üçüncü tarafların kendilerini adeta uluslararası mahkeme yerine koyarak deniz sınırlarının nereden geçeceğini tayin etmeye çalışmaları kabul edilemez” diye konuşmuştu.AB, Mısır, İsrail ve ABD de Türkiye’nin buradaki faaliyetlerine karşı çıkıyor. Türkiye ise sondaj çalışmalarının alınan izinler doğrultusunda başladığını söyleyerek, ara verilmeyeceğini açıklamıştı.
AB’nin daha önceki açıklamalarında da Türkiye ile AB arasında yürütülen Kapsamlı Hava Taşımacılık Anlaşması müzakerelerinin durdurulacağı, Türkiye ile üst düzey temasların askıya alınacağı belirtilmişti. ABD’nin Noble ve ExxonMobil şirketlerinin yanı sıra İtalyan ENI ve Fransız Total şirketleri Kıbrıs ile yaptıkları anlaşmalar çerçevesinde bölgede faaliyetlerini devam ettiriyorlar.
Türkiye Burada Ne Yapabilir ?
Kıbrıslı Türklerin ve Türkiye’nin uluslararası alanda verdiği hukuk mücadelesinin sadece hukukla ilgili bir mesele değildir, siyaset ve diplomasi yeteneği ile de doğrudan ilgilidir.
1974’ten beri kurumlarıyla etkin bir şekilde varlığını sürdüren Kıbrıs Türk Devleti artık Kıbrıslı Türklerin uluslararası alanda bir statüsü olması gerektiğini de gözler önüne sermektedir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) bir kukla devlet veya uluslararası yönetim altındaki bir bölge değildir.
Ayrıca, ada etrafında keşfedilen hidrokarbon zenginliğinin paylaşılması için de Kıbrıslı Türklerin yasal bir statüsünün olması artık kaçınılmazdır. Uluslararası camia resmî olarak tanımasa da, karada, denizde ve havada KKTC gerçeği vardır ve Türkiye KKTC’nin haklarını etkin ve fiili bir şekilde koruyacağını tüm dünyaya göstermiştir.
Bu nedenle Kıbrıs Türk Devletinin dünyaya etkin bir şekilde tanıtılması hem Türkiye hem de KKTC’nin haklarının savunulması adına Türk tarafına belirgin bir avantaj sağlayacaktır. İkinci olarak, Türkiye’nin bizzat “sahada” kalması çok önemlidir.
Bu noktada Yunanistan ve GKRY’nin Doğu Akdeniz’de kurmuş oldukları senaryonun Türk donanması eşliğinde Fatih ve Yavuz sismik araştırma gemililerinin sondaj çalışmalarıyla bozulduğunu hatırlatmakta fayda var.
Ayrıca “Mavi Vatan” konseptiyle yapılan Türkiye tarihinin en büyük deniz tatbikatı Deniz Kurdu 2019 ile Türkiye hukuksal haklarını koruma kararlılığını tüm dünyaya gösterdi.
Yararlanılan Kaynaklar
- Biçer, Savaş : “Avrupa Birliği’nin Akdeniz Politikası ve Barselona Süreci”, Dünden Bugüne Avrupa Birliği, Edt. Beril Dedeoğlu, İstanbul, Boyut Yayınları, 2003, s. 397- 417.
- https://www.aa.com.tr/tr/analiz/abnin-asil-hedefi-libyada-cozum-degil-akdenizde-turkiye-yi-sinirlandirmak/1740526
- https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-50378376