Yunanistan’ın dokuz coğrafi bölgesinden biri olan Batı Trakya; Doğudan Meriç Nehri ile Türkiye’den, Batıdan da Karasu Nehri ile Makedonya bölgesinden ayrılmıştır. Kuzeyden Rodop dağları ile Bulgaristan’dan ayrılarak, Güneyden Ege Denizi ile çevrilmiştir. Batı Trakya; 8.578 km2 olup, İskeçe (Ksanthi), Gümülcine (Komotini), Dedeağaç (Aleksandropolis) olmak üzere üç ayrı vilayetten oluşmaktadır. Batı Trakya’da nüfus 350.000 civarında olup, burada yaşayan Batı Trakya Türk Azınlığının sayısı ise 150.000 civarındadır.
Tarihsel Süreç
Batı Trakya Türkleri, Yunanistan ülkesi sınırları içinde yer alan Batı Trakya bölgesinde yaşayan ve 1923’te yaşanan Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi (Türk Rum Ahali Mübadelesi Ahitnamesi) çerçevesinin dışında tutulmuş Müslüman Türklerdir. Bu mübadele sonucunda yaklaşık 1.200.000 Ortodoks Rum Anadolu’yu terk ederek Yunanistan’a göç etmiş, 500.000 civarında Müslüman Türk de Yunanistan topraklarından Türkiye’ye hareket ettirilmek zorunda kalmıştır.
I. Murat döneminden itibaren düzenli ordular kurarak fetih politikası güden ve sınırlarını genişleten Osmanlı, Rumeli bölgesinde bir hayli ağırlığını hissettirmiştir. Batı Trakya, 19.yüzyılın ilk çeyreğine kadar Osmanlı Devleti’nin egemenliği altında kalmıştır.
İlk ciddi sorunlar, 1828’de patlak veren Osmanlı-Rus Savaşı ile başlamıştır. Osmanlı Devleti’nin Ruslar ve Fransızlar tarafından donanmasının yakılması sonucunda daha büyük kayıplar vermemek adına Osmanlı, 1829’da Rusya ile önce Edirne Antlaşmasını, ardından 3. Londra Protokolünü imzalamış, gerek dönemin güçlü devletlerinin desteği gerekse yükselen milliyetçilik akımlarının da etkisiyle bu anlaşmalar sonucunda Yunanistan bağımsızlığını ilan etmiştir.
Bölgede o döneme dek yaşayan Müslüman Türkler ilk kez Azınlık durumuna düşmüşlerdir. I. Balkan Savaşları sırasında ise Gümülcine, Dedeağaç ve İskeçe başta olmak üzere Batı Trakya toprakları Bulgarlar tarafından işgal edilmiş ve Batı Trakya’yı savunma görevi üstlenen Osmanlı Kırcaali Müfrezesi Doğu Trakya’ya çekilmek zorunda kalmıştır. 1913 Bükreş Antlaşması ile de Balkan savaşları sona ermiş ve Batı Trakya tamamen Bulgaristan’a bırakılmıştır.
1913-1919 arasında Bulgaristan, Batı Trakya bölgesini kontrolü altında tutmuş, 1919-1920 yılları arasında Neully Antlaşması’na istinaden bölge İtilaf devletlerince işgal edilmiş ve 1920’de Sevr Antlaşması sonucunda da Yunanistan’a dâhil edilmiştir. Türk Milleti, eşsiz bir zafer sonucunda 24 Temmuz 1923′ te bütün milletlere bağımsızlığını kabul ettirdiği halde, maalesef Batı Trakya’yı “Misâk-ı Millî” sınırları içine alamamıştır. Ancak, Lozan’da Batı Trakya konusunda bazı güvenceler sağlanmıştır.
Lozan Antlaşması ve Azınlık Statüsü
Lozan görüşmeleri sırasında TBMM ile Yunanistan arasında 30 Ocak 1923 tarihinde imzalanan “Ahali Mübadelesine İlişkin Anlaşma”, Batı Trakya’da yaşayan Müslüman Türk nüfus ile Gökçeada, Bozcaada ve İstanbul’da yaşayan Ortodoks Rum nüfusu etabli (yerleşik) kabul edilerek mübadele dışında bırakılmasını hükme bağlamıştır. Lozan Barış Antlaşması çerçevesinde Batı Trakya Türk toplumuna “Azınlık” statüsü tanınmıştır. Batı Trakya Türklerinin azınlık statüsünü koruyan ikili ve çok taraflı antlaşmalar belli zamanlarda imzalanmıştır. Yunanistan bu antlaşmalara rağmen hak ihlalleri yapmış ve yapmaya devam etmektedir.
Lozan Barış Antlaşması’nda hem Türkiye hem de Yunanistan azınlıklar için birtakım kültürel haklar tanımışlardır. Batı Trakya Türklerine de Yunanistan’ın azınlık toplumlarından biri olarak haklar verilmiştir. Ancak Yunan makamları Türk azınlığa Lozan Barış Antlaşması’nın hükümlerini uygulamaktan kaçınmaktadırlar. Yunanistan verdiği taahhütlere rağmen Batı Trakya Türklerini sistemli bir şekilde asimilasyona tabi tutma ve yıldırarak göç ettirme politikası izlemektedir.
Batı Trakya Türklerinin özgürlük ve bağımsızlık olarak görmüş oldukları Lozan Barış Antlaşması onlara sadece “azınlık hukuku” sunuyordu. Böylece Batı Trakya Türkleri Türk Devleti’nin rızası ve garantörlüğünde sınır dışında bırakılan ilk Türk topluluğu oluyordu. Aynı zamanda Batı Trakya Türkleri, Yunanistan’ın varlığını resmen tanıdığı tek azınlık grubu olarak tarihteki yerlerini ve yeni rollerini alıyorlardı. Lozan sonrasında Batı Trakya Türklerinin kaderi azınlık hukuku içerisindeki yeni rollerini kabul edip etmeme noktasında odaklaştı.
Rollerini kabul edenler, Yunan Hükûmetleri’nin ve onlara bağlı çeşitli güvenlik birimlerinin baskılarına tahammül göstererek bugünkü azınlık nüfusunu ortaya çıkaranlardır. Azınlık hukukunu içine sindiremeyenlerin ve baskılara dayanamayanların ise zihinlerinde oluşturdukları tek seçenek ya iltica etmek suretiyle ya da kaçak olarak Türkiye’ye göç etmek olmuştur.
Yunanistan’ın Batı Trakya Türklerine Uyguladığı Baskılar ve Sorunlar
-
Eğitim Sorunu
Yunanistan’da okur-yazarlık oranının en düşük olduğu bölge Batı Trakya bölgesidir. Okullarda eğitim dili Türkçe ve Yunanca olarak yapılmaktadır. Tarih, coğrafya, vatandaşlık ve çevre eğitimi dersleri Yunanca; matematik, Türkçe, fizik, kimya, din sanat ve beden eğitimi dersleri de Türkçe olarak işlenmektedir. 1995 yılında yeni bir düzenleme ile İskeçe’deki bazı Türk okullarında daha önce Türkçe okutulan beden eğitimi, resim, müzik gibi dersler Yunan öğretmenler tarafından Yunanca olarak verilmeye başlanır.
Böylece, Türkçe okutulan ders sayıları iyice azaltılır. Devam eden süreçte de Türkiye’den gelen Türk öğretmen ve Türkçe kitapların gelmesi engellenir. Böylece Türkçe eğitimin kalitesi düşürülmeye çalışılmıştır. Bu şekilde Yunanistan, Lozan Barış Antlaşmasının 40.maddesini ihlal etmektedir.
-
Siyasi ve Dini Temsil Sorunu
Seçim Yasası’nda 1990 tarihinde yapılan bir değişiklikle getirilen %3’lük ülke barajı uygulaması, daha önceden baraj engeline takılmaksızın seçilebilen Batı Trakyalı Müslüman Türk bağımsız milletvekillerinin seçilmesini engellemiştir. Böylece azınlık mensuplarının milletvekili seçilebilmeleri için bağımsız olarak değil de diğer siyasi partiler tarafından aday gösterilmeleri zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
Batı Trakya’da uzun süredir yaşanan en önemli sorunlardan biri de hiç kuşkusuz “seçilmiş” ve “atanmış” müftü konusudur. Batı Trakya Türk azınlığı daha önce kendi müftüsünü seçebiliyordu. Ancak Atina 1990’da yeni kararname ile müftüleri merkezden atamaya başladı. Bu uygulamanın halk arasında kabul görmemesi nedeniyle bölge insanı, kendi istediği müftüyü seçmeye devam etti. Şimdi ise müftülük, seçilmiş ve atanmış olarak 2 başlı sürüyor. Türk azınlığın vakıflarındaki idare heyetlerini de azleden Atina, yine kendi belirlediği kişileri tayin ediyor.
-
Etnik Kimlik Sorunu
Yunan idaresinin, Lozan Antlaşması’nın 45. maddesinde Batı Trakya Türklerin “Müslüman Azınlık” olarak tanımlanmasına istinaden Azınlıkların “Türk” kimliğini reddetmesidir. Lozan Antlaşması’nın “Azınlıkları Korunması” başlıklı maddelerinde “Müslüman” tabiri kullanılmasına rağmen, Antlaşma’nın diğer hükümlerinde yer alan “Türk” sıfatından ve Konferans tutanaklarında geçen beyanlardan, mübadele dışında bırakılan Batı Trakya’daki Azınlıkların etnik kimlik olarak Türk kökenli oldukları anlaşılmaktadır.
Lozan’dan günümüze dek süregelen azınlığın etnik kimliğinin tanınmaması politikası, Türkçenin kamusal alanda kullanımına bazı kısıtlamalar getirmiştir. Bu kısıtlamalar içinde “Türk” kelimesi geçen tabelaların kaldırılıp, yine Türk adıyla kurulan sivil toplum kuruluşlarının kapatılmasına, kendilerini Türk olarak tanımlayan kişilerin mahkemelerde yargılanmasına kadar birçok ihlali içermektedir.
Batı Trakya’da Yunanistan Tatbikatları
Yunanistan’da, Müslüman azınlığın yoğun olarak yaşadığı İskeçe Bölgesi’ndeki Mustafçova Belediyesi’ne bağlı Gökçepınar Köyü’nde ve Gülmücine’ye bağlı iki köyde Yunan askerleri silahlı tatbikat yaptı. Merkezi İskeçe’de bulunan 4. Kolorduya bağlı askerlerin Gökçepınar köyünün içi ve köy mezarlığının çevresinde silahlı eğitim ve tatbikat gerçekleştirilmiştir.
Yunan komandolarının tam teçhizatla askeri tatbikat düzenlemesiyle insanların korktuğu ve tatbikatın amacının azınlığı korkutmak olduğu ifade edildi. Erdoğan, olayı kınayarak “Batı Trakya’da soydaşlarımızın kabristanlarını silahla taradılar, ateş altına aldılar. Biz soydaşlarımızın dirisini de ölüsünü de yalnız bırakmayız” açıklamasını yapmıştı.
Doğu Akdeniz’de tansiyon yükselirken, ABD bir süredir Lozan Antlaşması’na aykırı bir biçimde Türkiye’ye 30 KM uzaklıktaki Dedeağaç’a asker yığıyordu. Türkiye-Yunanistan sınırına yakın bir bölgede bulunan Dedeğaç’a NATO tatbikatları bahanesiyle ciddi silah yığınağı yapan ABD, buradaki stratejik limanın özelleştirilmesini ve işletmesini devralmaya çalışıyordu. ABD Doğu Akdeniz’de de GKRY’ne verdiği açık destek ve askeri eğitim anlaşmasıyla Türkiye’ye tavrını net olarak ortaya koymuştu.
Yunanistan ile ABD, Batı Trakya’da Türklerin yoğun olduğu İskeçe Kayalar’da (Petrohori) bölgesinde 14-18 Eylül 2020 tarihleri arasında ortak tatbikat gerçekleştirdi. Öte yandan, Batı Trakya´da ilk kez ABD ordusuna ait tanklar, Yunan ordusu ile ortak tatbikat gerçekleştirdi.
Tatbikatta ABD ordusuna ait M1A2 Abrams tankları ile Yunan ordusuna ait tanklar, hareket halinde sabit hedeflere yönelik atışlar gerçekleştirdi. İskeçe bölgesinde yapılan tatbikatın amacı Türkiye’ye karşı olduğu ortadadır.
ABD-Yunanistan Ortak Tatbikatı’nın Amacı Nedir?
ABD’nin Batı Trakya İskeçe’de Yunanistan’la gerçekleştirdiği tatbikat AB’nin, özellikle de Almanya’nın, tarafları masada buluşturma, diyalog kanallarını güçlendirme ve gerilimi dindirme girişimine vurulan darbedir. Dolayısıyla burada konu sadece Türkiye değil, Yunanistan da bunun çıkarlarının kollanması olmadığının farkındadır.
Türkiye-Yunanistan gerilimi had safhadayken ABD ve Yunanistan’ın, hem de Türkiye’nin hassasiyetini arttıracak bir yer seçilerek, Batı Trakya’da Türk nüfusunun yoğun yaşadığı İskeçe Kayalar’da tatbikat düzenlemesi, Türkiye’nin sinir uçlarıyla oynanmasıdır. Üstelik NATO’nun amaç, hedef ve yöntemlerine de aykırı bir durum oluşturuluyor.
Yunanistan zaten ülkesindeki Türklerin haklarını gasp ediyordu. Şimdi ise geçmişte de örnekleri görüldüğü üzere Türkiye ile yaşadığı sorunlarda kendi vatandaşı olan Türkleri tehdit eder bir pozisyona giriyor. Yunanistan Türklerini kendi güvenliklerinden endişe eder hale sokuyor. Buna da dünyanın hak ve özgürlük ihlalleri çetelesini tuttuğunu iddia eden ABD’yi ortak etmektedir.
Sonuç Olarak;
Batı Trakya Türklerinin Lozan Barış Antlaşması ile başlayıp, akabinde de uluslararası antlaşmalarla birlikte sahip olduğu bazı hak ve özerkliklere rağmen, bu günlerde Yunanistan Hükümeti çeşitli stratejik politikalarla uluslararası toplumu da arkasına almaya çalışarak Batı Trakyalı Türklerinin kazandığı kolektif hakları bireysel haklara indirgemeye çalışmaktadır.
Tarihten gelen antlaşmalar çerçevesinde Batı Trakya Türkleri siyasal, eğitim ya da ticari anlamda bazı haklar kazansalar da, günümüzde Batı Trakya’da yaşayan Türk Azınlıklar yıllardır ve halen Yunanistan Hükümeti tarafından birçok hakkından mahrum bırakılmakta ve sırf Türk olmalarından ötürü etnik kimlik, siyasal ve dini temsil, eğitim gibi kritik konularda baskıya maruz kalmaktadırlar.
Her ne kadar Batı Trakya Türklerinin haklarını korumak için AİHM gibi uluslararası hukuk mercilerine yapmış oldukları başvurular, bu merciler tarafından haklı bulunup onansa da Yunan Hükümeti gerek kendi iç hukukuna riayet etmekte, gerekse Lozan Barış Antlaşmasını kendi açısından yorumlayarak Batı Trakya Türklerine karşı katı politikalar izlemeye devam etmektedir. Bunun için yapılması gereken orada bulanan soydaşlarımızın sorunlarını kendi sorunumuz olarak benimseyerek sahip çıkmaktır. Ve bu konunun daha çok ele alınması sağlanmalıdır.
Türk Hükümeti son yıllarda bu konuda bazı adımlar atmış olmasına rağmen, uluslararası arenada yeterince destek görmemektedir. Bu noktada uluslararası toplumun bu konuda daha hassas davranması, tarihsel haklarımızın tüm dünya kamuoyunda vurgulanarak savunulması ve Yunan Hükümeti ile bu konuda uzlaşma yollarının daha yoğun biçimde aranması gerekmektedir.
Batı Trakya meselesi aynı zamanda Türkiye’nin ve Türk Milleti’nin bir davasıdır. Batı Trakya, bölgenin istikrarı ve Türkiye’nin güvenliği açısından Kıbrıs gibi önemli bir konumdadır. Bu bakımdan Türkiye, bu davayı her zaman gündemde tutmalı, gerçekleri dünya kamuoyu gündemine sık sık getirmelidir. Şurası hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, Türkiye’nin bu ve benzeri konularda tavizler vererek sonuç alması mümkün değildir.
Zaten bu sorunların, verilen tavizlerin sonucunda ortaya çıktığı bir gerçektir. Yunanistan, bir yandan Kıbrıs, diğer yandan Batı Trakya’daki soydaşlarımıza karşı yapılan tatbikatlar ile kanunsuz, insanlık dışı davranışlarını sürdürmeye devam etmektedir. Batı Trakya Türkleri’nin Yunan devletinden tek istekleri diğer Yunan vatandaşları gibi eşit muameleye tabi tutulmalarıdır.
Yararlanılan Kaynaklar
- Eren Alper YILMAZ, BATI TRAKYA TÜRKLERİNİN SORUNLARI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME, Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi (ASEAD) CİLT 6 SAYI 3 Yıl 2019, S 252-260.
- http://w3.balikesir.edu.tr/~metinayisigi/kimlik-trakya.htm
- https://indyturk.com/node/231486/haber/iki-dost-iki-d%C3%BC%C5%9Fman%C4%B1n-ortas%C4%B1nda-az%C4%B1nl%C4%B1klar-bat%C4%B1-trakya%E2%80%99da-neler-oldu