Rumeli Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi (RUBASAM) Uzmanı Hasan Özkan, Batı Trakya’nın stratejik önemini, Yunanistan tarafından Batı Trakya Türkleri’ne yapılan haksızlıkları, ABD’nin Batı Trakya’daki askeri faaliyetlerini, Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ın pervasız tutumlarını ve AB Zirvesi öncesi alınacak olası yaptırım kararlarının etkilerini, Doğu Akdeniz Politik’e değerlendirdi.
-
Batı Trakya Türkleri’nin, Lozan Antlaşması ve uluslararası antlaşmalarla sahip olduğu hak ve özerkliklere rağmen, Yunanistan ırkçı ve sert politikalarla uluslararası toplumu da arkasına almaya çalışarak Batı Trakya Türkleri’nin kazandığı kolektif hakları, bireysel haklara indirgemeye çalışıyor. Tarihsel haklarımızın uluslararası arenada savunulması maksadıyla Türkiye nasıl bir yol izlemelidir ? Bu konuda Kamu diplomasisinde nelere dikkat edilmelidir ?
Türkiye ile Yunanistan arasında 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması, Batı Trakya Türklerinin Yunanistan’da azınlıklık olarak kaldığı son antlaşmadır. Fakat, Batı Trakya Türkleri penceresinden tek antlaşma değildir. Batı Trakya Türklerinin özerklik hakları Yunanistan tarafından imzalanan ve hali hazırda Yunanistan açısından bağlayıcı ve yürürlükte olan 1920 Yunan Sevr’i, 1913 Atina Barış antlaşması gibi antlaşmalardan da kaynaklanmaktadır. Türkiye, Lozan’dan kaynaklı olarak garantör konumunda olmaktadır. Fakat, Batı Trakya Türklerinin diğer antlaşmalardan gelen hakları da bakidir.
Nitekim, Dışişleri Bakanımız Sayın Mevlüt Çavuşoğlu da ‘Batı Trakya Türklerinin 1913 Atina Anlaşması ve diğer anlaşmalardan doğan haklarının takipçisiyiz’ diye sosyal medyadan özellikle belirtmiştir. Bu uzun yıllar sonrasında çok önemli bir ifadedir. Türkiye, ne zaman Batı Trakya Türklerinin haklarını dile getirse, Yunanistan ve AB tarafından Lozan ile sorumluluğu hatırlatılmakta, ‘Batı Trakya bizim iç işimiz’ denilmektedir. Fakat, Batı Trakya’ya esasında Batı Trakya penceresinden bakılması gerekmektedir. Çünkü Yunanistan’ın, Lozan öncesi antlaşmalara olan imzası aynen geçerlidir ve anlaşmaları onlar açısından bağlayıcı kılmaktadır.
Türkiye, Batı Trakya’da garantörlüğünü, Yunanistan’dan hesap sorma adına Batı Trakya Türklerinin hakları penceresinden yürütmeye başladığında ve paradigma değişikliğine gittiğinde, Yunanistan’ı en çok sıkıntıya sokacak olan budur. Sadece, Lozan ile Batı Trakya Türklerini sınırlamaya çalışan Yunanistan, sonunda Lozan’ı da ihlal ederek uluslararası hukuka göre tamamen suçlu duruma gelmektedir. Dolayısı ile Batı Trakya Türklerinin Yunanistan içinde ve dışında var olan bütün STK’ları ile birlikte hareket etmeli, özellikle akil insanlardan oluşan Uluslararası Batı Trakya Türk Heyeti oluşturulmalı ve Birleşmiş Milletler sürecini başlatmaları gerekiyor.
Bu konuda Birleşmiş Milletler’de Batı Trakya Türklerine en büyük destek Türkiye ve dostları tarafından verilmelidir. Batı Trakya Türklerinin özerklik haklarını alması Yunanistan’da artık mümkün görülmemektedir. En son Türk ismi geçen derneklerimizden birinin Yargıtay davasını 2022 yılına attılar. Demokrasinin beşiği olduğunu iddia eden Yunanistan hem Türk varlığını kabul etmiyor, hem hukukunu Türklerin aleyhinde istediği gibi uzatıyor. Böyle bir rejim altında Batı Trakya Türkleri yaşamak zorunda bırakılamaz. Özellikle 21. Yüzyılda bu artık mümkün değildir. Batı Trakya Türkleri, özerklik haklarıyla ilgili ellerindeki bütün belge ve delillerle birlikte Birleşmiş Milletler’e derdini anlatmalıdır. Türkiye de bu sürece tüm gücüyle destek olmalıdır.
Bunun dışında Batı Trakya Türkleri, kendisi ve bölgesinin tarihi ve hakları konusunda özellikle eğitilmelidir. Batı Trakya Yunanistan tarafından fakirleştirilmiş, demografik yapısı değiştirilmiştir. Ekonomik olarak göçe zorlamak bile Yunanistan’ın Batı Trakya Türklerine yaptığı bir soykırımdır. Bugün orada nüfus 750.000 kişiden fazla olacaktı. Bu rakamlar akademik çalışmalarla ortaya konmuştur. Batı Trakya Türkleri fakirliği hak etmiyor, AB’ye giden enerji hattı üzerinde yaşayan, denizlerinde petrol ve değerli madenler olan bölge halkı bunu hiç hak etmiyor.
-
Batı Trakya Türkleri’nin yerleşik olduğu ve Yunanistan tarafından özerklik haklarının 100 yıldır gasp edildiği bu bölgeye, Lozan’ı hiçe sayarak bir ABD üssü kurdurmak ve Türk azınlığın yoğun yaşadığı Gümülcine ve İskeçe ile Türkiye’nin arasına adeta askeri tampon oluşturmak manidar bir girişimdir. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz ? Yunanistan bu politika ile ne amaçlamaktadır ?
ABD’nin, Dedeağaç bölgesine üs kurmasının Lozan Antlaşmasına aykırı olduğunu 13 Ekim 2018 tarihinde ilk defa sosyal medyadan dile getirdiğimizde, o dönem gazetelerde bölgenin Türkiye’ye 60 km mesafede olduğu ile ilgili algı yönetimi yapılıyordu. Bu algı yönetimine maalesef Türk medyası da yenik düşüyordu. Fakat, bilgimiz dahilinde konuya müdahale ederek bu algı yönetimini bertaraf ettik. Lozan antlaşmasını gündeme getirdiğimiz için sonrasında ulusal ve uluslararası basın bu haberle çalkalandı.
Fakat, Yunanistan ve ABD amaçlarından vazgeçmediler. Dedeağaç bölgesine geçici olarak geldiklerini beyan ettiler, limanı ticari olarak ABD’ye devretmeye çalışıyorlar. Gümülcine ve İskeçe gibi Türklerin yoğun yaşadığı Batı Trakya’ya gelmeleri elbette ki manidar bir girişimdir. Batı Trakya Türkleri ile Türkiye’nin bağlantısını gerektiğinde kesebilmek, boğazlara yakın olmak, Batı Trakya’nın madenlerine ve denizindeki petrole yakın olmak, Karadeniz’in ağzında Rusya’ya karşı konuşlanmak, Türkiye’den AB’ye giden enerji hattının tam üzerine oturmak gibi bir sürü neden sayabiliriz.
Yunanistan, 1920 Yunan Sevr’inde de mevcut olan Batı Trakya Türk Azınlığın özerklik haklarını gasp ederek, aslında 1920 Yunan Sevr’ı ile aldığı Batı Trakya’nın sınır antlaşmasını da bozmuş oluyor, ve böylelikle bölgeyi Neuilly Antlaşması’ndaki devletsiz bölge statüsüne geri getirdiğini ABD çok iyi biliyor. Batı Trakya Türkleri, eğer Birleşmiş Milletler sürecini başlatırsa, ileride oluşabilecek otorite boşluğunda ABD bu bölgede hakim güç olarak şimdiden bulunmak istiyor ve pozisyon alıyor.
Yunanistan’ın bu politikası ile aslında bölgeden zaten umudunu yitirmiş olduğu anlaşılıyor, ileride yaşanabilecek olaylar için Türkiye ile arasına ABD’yi tampon bir güvenlik olarak kullanmaya çalışıyor. Aynı şeyi adalar konusunda AB ile yapmaya çalışıyor. Nitekim en son Miçotakis bir açıklama yaptı ve ‘Türkiye ile sorunlarımızı AB’nin sorunları haline getirmeyi başardık’ dedi. Amaçları, Türkiye ile karşı karşıya gelmeden başka güçleri karşı karşıya getirebilmektir. EGEAYDAAK’lar konusunda da Türkiye’nin hakkını alacağını, uluslararası hukukun Türkiye’den yana olduğunu bildikleri için masadan sürekli kaçıyorlar.
-
Türkiye’nin, Balkanlar üzerine ciddi yatırımlar yaptığı ve bölge ülkeleri ile dayanışma halinde olduğu bilinmektedir. Yunanistan, Türkiye’nin Balkanlar’daki etkisini kırmaya yönelik neler yapmaktadır ? Yunanistan’ın, Balkanlar üzerindeki etkisi nedir ?
Türkiye, gücü nispetinde Balkanlar ile sürekli iletişim ve dayanışma halindedir. Kamu diplomasisi kurumları ile sürekli olarak faaliyetlerine devam etmektedir. Ayrıca Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu’nun ve Dışişleri Bakanlığımızın da ülkeler arası ilişkilerin geliştirilmesi konusunda harcadıkları mesai göz ardı edilemez. Yunanistan tarihsel ilişkilerini kullanarak lobi faaliyetleri ile Türkiye’nin etkisini kırmaya çalışıyor fakat Yunanistan’ın lobisi de artık eski gücünde değil.
Çünkü, Türkiye’nin bölgesinde yükselen bir güç olması, teknoloji ve savunma sanayi alanında kat ettiği yol göz önüne alındığında AB ülkelerinin Yunanistan yerine Türkiye ile iş birliği yapması onlar için de daha cazip bir durumdur. Ülkeler arasında ilişkiler menfaate dayalıdır, Türkiye ile birlikte hareket etmeleri enerji kaynakları açısından da onların yararınadır. Yunanistan’ın Balkanlardaki etkisi bu yüzden gün geçtikçe azalmaktadır. Mutlaka komşuluk ilişkilerinden dolayı ülkelerle iyi geçineceklerdir, fakat nihayetinde Türkiye’nin Balkanlarda özgül ağırlığı Yunanistan’dan çok daha fazladır.
-
Yunanistan, Avrupa ve Batı ülkelerini Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz’de zaman zaman gerçekleşen gerilimlere davet ediyor. Yunanistan, söz konusu ülkeler üzerinden ‘bölgesel güç’ olmaya yönelik strateji mi geliştirmektedir ? Yunanistan’ın, batılı ülkeleri Doğu Akdeniz’e çağırmasındaki amaç nedir ?
Yunanistan’ın hayali elbetteki Türkiye’den güçlü olmak ve diğer ülkelerin desteği ile bölgesel güç haline gelmektir fakat Yunanistan bu treni 21. Yüzyılda kaçırmıştır. Bundan sonra atacağı bütün adımlar kendisinden birşeyler götürecektir. Türkiye ile ne zaman anlaşma masasına oturursa ve Türkiye’nin hakkı olanı alacağını kabullenirse, o günden itibaren Yunanistan için olumlu yönde düzelmeler yaşanacaktır. Türkiye ile düşman olan hiçbir ülkenin rahat ettiği tarihte görülmemiştir. Bunu mutlaka göz önünde bulundurmak zorundalar.
Adalar Denizi’nde ve Doğu Akdeniz’de enerji yatakları mevcuttur. Dolayısıyla bu enerji, AB için hayati önem taşımaktadır. Yunanistan’ın da bu enerji yataklarını kendi hakkı olarak görmesi neticesinde AB’yi ve diğer ülkeleri davet etmesi söz konusu olmuştur. Yunanistan kendi gücüyle bu bölgede bir enerji gaspı yapması, Türkiye varken mümkün değildir. Yunanistan, bu hukuksuzluklarına diğer ülkeleri de alet etmeye çalışmaktadırlar. Fakat Türkiye’nin hem uluslararası hukuka gore haklı olması, hem de caydırıcı askeri gücünün bulunması diğer ülkelere engel olmaktadır.
-
10-11 Aralık’ta AB Zirvesi’nde Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki eylemlerine yönelik yaptırım kararları alınabilir. Yunanistan’ın, AB içindeki lobi faaliyetleri ne kadar etkindir? Türkiye’ye yönelik herhangi bir yaptırım uygulanır mı, Türkiye yaptırımlardan ne derece etkilenir ?
AB’nin, Türkiye ile anlaşması sürdürülebilir bir AB için olmazsa olmazdır. Yunanistan ve GKRY’nin etkisinden kurtulmaya çalışan bir AB görüyoruz. Nitekim, 10 Aralık’ta Türkiye için görüşülecek yaptırımlar konusunda AB, karpuz gibi ortadan ikiye ayrılmıştır. Türkiye daha birlik içerisinde değilken bu etkiyi yaratabiliyor, bir de AB içerisinde bir Türkiye düşünün, o zaman Yunanistan’ın ve GKRY’nin esamesi okunmaz.
Yunanistan, bunu bildiği için AB ülkelerini Türkiye’ye karşı kışkırtmaya çalışıyor ve sürekli denizlerde tuzaklar kurarak Türkiye’ye provokasyon yapmaya çalışıyorlar. Türkiye, tüm gücüyle bu provokasyonları bertaraf ediyor ve etmeye de devam edecektir.