BAU DEGS Başkanı Mustafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, Şalom Gazetesi’ne İsrail-Türkiye ilişkilerine dair değerlendirmelerde bulundu. Doç. Dr. Cihat Yaycı, Türkiye-İsrail arasında kritik fırsatların olduğunu dile getirerek, iki ülkenin ilişkilerde pragmatik rol oynaması gerektiğini söyledi.
Cihat Yaycı’nın, daha önceden İsrail merkezli Hayom Gazetesi’nde de yayımlanan makalesi İsrail kamuoyunda ses getirmişti.
Ayrıca Cihat Yaycı, Yaycı Doktrini kapsamında öne sürdüğü Türkiye-İsrail MEB Sınırlandırma Anlaşması’na değinerek, “Türkiye ve İsrail arasında imzalanacak bir deniz yetki alanları anlaşması her iki ülkenin de çıkarınadır.“ dedi.

Türkiye ve İsrail arasında tarihten bu yana stratejik ilişkilerin devam ettiğini söyleyen Yaycı, “İsrail ve Türkiye yıllar boyunca stratejik anlamda birbirlerini desteklemiş, ilişkilerini uyum içerisinde sürdürmüş iki ülkedir. Türkiye, kuruluşu sonrasında İsrail’i resmi olarak tanıyan ilk Müslüman ağırlıklı nüfusa sahip devlettir. Osmanlı döneminde ve Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren binlerce Musevi zulüm gördükleri ülkelerden Osmanlı ve Türkiye’ye gelmiş, getirilmişlerdir. Kuruluşundan itibaren ise İsrail’e birçok Türk Musevi vatandaşımız taşınmış, kimisi oraya yerleşirken kimileri geri dönmüştür. Fakat Türkiye her zaman bu vatandaşlarımızın anavatanı kalmıştır.“ dedi.
İsrail’in, Türkiye’nin tıpkı Libya gibi denizden komşusu olduğunu ifade eden Yaycı, “İsrail, Türkiye’nin Libya gibi denizden komşusudur. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Doğu Akdeniz’de Mısır ve Lübnan’a yaptığı gibi İsrail’i de kandırmıştır. (Anlaşma Lübnan’ın parlamentosundan hala geçmedi). Aynı şekilde, Yunanistan da geçmişte imzaladıkları deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması ile Arnavutluk’un da haklarını hile ile gasp etmiş olsa da Arnavutluk durumu erken fark ederek anlaşmayı iptal etme yoluna gitmişti.“ dedi.
Türkiye ve İsrail arasında imzalanacak bir MEB Sınırlandırma Anlaşması’nın her iki ülke içinde olumlu gelişmeler yaratacağını söyleyen Yaycı, “Türkiye, tüm bölge ülkelerini uyardığı gibi, İsrail’i de kayıpları konusunda uyarmaya çalışmakta. Türkiye ve İsrail arasında imzalanacak bir deniz yetki alanları anlaşması her iki ülkenin de çıkarınadır. Fakat anlaşma imzalanmasa dahi, Türkiye münhasır ekonomik bölgesini ilan ederek kendi deniz yetki alanlarını belirleyebilir. O yüzden İsrail de Türkiye’nin kendisine muhtaç olduğunu asla sanmamalıdır. İsrail, kendi uzun vadeli çıkarlarını düşünüyor ise Türkiye ile ilişkilerini düzeltmelidir.“ dedi.

21 Aralık 2010’da GKRY ve İsrail arasında imzalanan MEB Sınırlandırma Anlaşması’nın, İsrail’in zararına olduğunu ve İsrail’in Rum Yönetimi tarafından kandırılarak 4600 km2 deniz yetki alanını kaybettiğini söyleyen Yaycı, “Güney Kıbrıs Rum yönetimi İsrail’i aldattı. Herkes bana soruyor; İsrail’i kim kandırabilir? Kandırıldı. Şöyle söylüyorum; “Kül yutmam derken mangal boynunda dolaştırmışlar.” Güney Kıbrıs Rum Yönetimi 5670 kilometrekarelik küçücük bir ada. İsrail’in kıyı uzunluğu Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin ilgili kıyı uzunluğunun dört misli. Orantılılık ilkesine göre dört payı İsrail alırsa, bir payı Güney Kıbrıs Rum yönetiminin alması gerekir. Fakat öyle olmamış. İkiye bölmüşler, yarı yarıya bölüşmüşler. Hesaplamalarda orantılılık ilkesine, kıyı uzunluklarına, nüfusa hiçbir şeye bakılmamış. En önemli prensip, orantılılık prensibi. Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin kara yüzölçümü 5600 kilometrekaredir. Yani, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi kendi ülkesi kadar bir alana el koymuş ve İsrail’i resmen aldatmıştır.“ dedi.
GKRY’nin sadece İsrail’i kandırmadığını, Mısır’ı ve Lübnan’ı da tuzağa çektiğini söyleyen Yaycı, “Rumlar deniz hukukunu kendi lehlerine yönlendirmeyi iyi biliyor. İsrail ise bu işin farkında değil. GKRY sadece İsrail değil, koskoca Mısır’dan 21.500 kilometrekare, Lübnan’dan 3600 kilometrekare gitmiş. Bizim ilan edilmesini öngördüğümüz deniz yetki alanımız -462 bin kilometrekare- bizim 783 bin kilometrelik yüzölçümümüzün yarısından fazla. Kulağa çok hoş geliyor. Yani deniz yetki alanımız kara yüzölçümümüzün yarısından biraz fazla. Fakat buna istinaden Türkiye’ye yayılmacı, genişlemeci, Yeni Osmanlıcı gibi bir takım ithamlarda bulunuyorlar. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin yüzölçümü- 5600 km kare, bizimki ise 783 bin km kare. Yani, GKRY yüzölçümü olarak bizim bir ilçemizin yüzölçümü kadar alana sahip. Buna rağmen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ne kadar deniz alanı istiyor biliyor musunuz? Yüzölçümünün tam 30 katı kadar. Ve istediği miktarı da halihazırda almış durumda, İsrail’den.“ dedi.

Yunanistan’ın EGAYDAAK konusundaki pişkinliğini belirten Yaycı, “Yunanistan, hukuksuzlıkta ısrarcı; EGAYDAAK konusunda da Uluslararası Adalet Divanına gitmeyi reddediyor. Konuya ilişkin, “Çünkü bunlar benim adalarımdır. Adaları tartışma konusu yapmam, ama Doğu Akdeniz’de, Ege’de sadece kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge için Uluslararası Mahkemeye giderim” diyor. Böyle şey olur mu! Bir kere Doğu Akdeniz’e kıyısı olmayan bir devletten bahsediyoruz; kendi söylemiyle Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’e kıyısı yok. Doğu Akdeniz’e kıyısı olmayan bu devlet, kendisini bir takımada devleti gibi gösteriyor. Adalarının arasındaki deniz alanlarını da birleştirerek; “Burada benim sınırım var” diyerek bize de Lahey’e gitmeyi teklif ediyor.
Bunun kabul edilmemesi gerektiğini söylüyorum. Kabul edildiğine dair resmi bir açıklama yok şu an fakat Yunanistan, bundan başka bir konuyu da istikşafi görüşmelerde görüşmem diyor. Çünkü Yunanistan’ın elinde zaten haklı bir şey yok. Yunanistan ne koparsam kardır posizyonunda ama Lahey’e gitmek durumunda biz elimizdekinden vermiş oluruz. Zira, Yunanistan Lahey’e “Bizim hükümranlık hakkımızı burada tartışmam” dediği konularda gitmeyip, istediği konularda gideceğini ifade ediyor. Biz ise bu durumda hükümranlık hakkından kendi şüphemiz var durumuna düşüyoruz.“ dedi.