Doğu Akdeniz’de NATO’nun Rolü ve Etkisi

0
1141

Akdeniz’in güvenliği ile ilgili olarak NATO, 1994’te Akdeniz Diyaloğu’nu başlatmıştır. Diyalog, NATO üyesi olmayan 7 devletten oluşmaktadır: Cezayir, Mısır, İsrail, Ürdün, Moritanya, Fas ve Tunus. Akdeniz diyaloğunun amacı; bölgesel güvenlik ve istikrara katkıda bulunmak, karşılıklı anlayışı başarmak, diyalog ülkeleri arasında NATO hakkındaki yanlış anlamaları yok etmektir.

11 Eylül 2001 saldırılarından sonra Ekim 2001’de, Akdeniz’deki terörist faaliyetlerin tespiti ve caydırılması odaklı ‘Etkin Çaba Operasyonu’ (Operation Active Endeavour) başlatılmıştır. Operasyonun amacı, Akdeniz’deki terör eylemlerini caydırmak, gemilerin kontrol ve güvenliğini sağlayarak dünya ticaret rotalarında güvenliğe yardımcı olmaktır.

İstanbul’da düzenlenen 2004 Zirve toplantısında, NATO, Akdeniz diyaloğu için iddialı ve genişletilmiş bir çerçeve kurmak için ortakları davet etmiştir. Amaç daha güçlü pratik iş birliği aracılığıyla bölgesel güvenlik ve istikrara katkıda bulunmak, var olan politik diyaloğun güçlendirilmesi, birlikte çalışabilmeyi başarmak, savunma reformları geliştirmek ve terörizmle mücadeleye katkıda bulunmaktır.

Doğu Akdeniz’de, Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) boru hattının 2006 yılında faaliyete geçmesinden sonra deniz ticaretinin önemli odak noktalarından biri haline gelen Doğu Akdeniz’deki deniz ulaştırma hatlarının korunması ve güvenliğinin sağlanması gerekmiştir. Bu açıdan Türk Deniz Kuvvetleri 2006 yılı itibarıyla Doğu Akdeniz’de, ‘Akdeniz Kalkanı Harekâtı’ başlatmıştır.

Türkiye adına faaliyet gösteren araştırma gemilerini koruma ve destek sağlama, Türk deniz yetki alanlarında diğer ülkeler adına izinsiz araştırma faaliyetinde bulunan araştırma gemilerini ikaz etme ve Türk makamlarının izni olmadan yapılan araştırma faaliyetlerini engelleme, bölgedeki ticarî gemilerin tespit ve teşhisinin yapılması sağlanmaktadır.

NATO-AB

Etkin Çaba Harekâtı Operasyonu Ekim 2016’da sona ermiş ve yerine ‘Deniz Muhafızı’ (Sea Guardian) operasyonu başlatılmıştır. Deniz Muhafızı operasyonu, tüm deniz güvenliği operasyonlarını yerine getirecek daha esnek bir harekâttır ve üç görevi vardır: Denizde varolan durumu farketme, denizde terörle mücadele etmek ve kapasite inşasını geliştirmek.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg 2016 Dışişleri Bakanları toplantısında, Kıbrıs’ta barış sağlanmadan gerçek bir NATO-AB ilişkisinin nasıl kurulacağına dair verdiği cevapta; BM’nin Kıbrıs’taki iki toplum için çözüm bulma çabalarını desteklediğini belirtmiştir.

Stoltenberg 2019’da, Yunanistan Başbakanı Mitsotakis ile yaptığı basın toplantısında; kıta sahanlığını da içerek şekilde KKTC ve GKRY ile ilgili anlaşmazlıkların politik uzlaşı yoluyla BM çözüm önerilerinde desteklenmesini, NATO-AB işbirliğinin Türkiye ve tüm AB ülkelerini de içine alacak şekilde tüm NATO müttefiklerini bir araya getirmesi açısından önemli olduğunu ifade etmiştir.

Türkiye’de NATO’ya Artan Güvensizlik

Rusya’nın NATO ve Batı karşısında bölgede oynadığı dengeleyici rol Türkiye açısından önemli olmakla birlikte Türkiye bölgede yalnızlaşmaktadır. NATO bir güvenlik örgütü olarak bir yandan ABD politikalarının aracı haline gelirken, Türkiye’yle bu politikalar konusunda yaşanan anlaşmazlık giderek derinleşmiş bulunuyor. Bununla birlikte NATO’nun operasyonları bu konudaki durumun tespiti açısından mühimdir.

Bir NATO üyesi olan Türkiye, Suriye konusunda çeşitli sorunlar yaşarken ve bu konuda destek beklerken sessiz kalan NATO, sembolik bir destek vermekten dahi aciz kalırken, yine Suriye sorununun bir uzantısı olan yasadışı göç konusunda aktif olarak devreye girmekteydi. S-400 krizi bu bağlamda Patriotların Türkiye’ye verilmemesiyle de ilişkilidir.

Suriye politikasında terör örgütü PYD’ye verilen destek de eklenince Türkiye giderek ABD ve NATO’ya yönelik bir güvensizlik içine savrulmuş bulunuyor. Libya krizi de bu anlamda etkili bir belirleyen olmuş, NATO operasyonu Türkiye’nin NATO’nun rolü konusunda endişeler yaşamasına sebep olmuştur.

Türkiye ve Yunanistan Arasında NATO Toplantısı

Türkiye-Yunanistan askeri heyetleri arasında ‘ayrıştırma usullerinin’ görüşüleceği söz konusu toplantı, NATO Askeri Komite Başkanlığı tarafından 10 Eylül 2020 tarihine ertelendi. AB üyesi 7 Akdeniz ülkesi arasında, Fransa’nın Korsika adasında, Güney Avrupa Birliği zirvesi adı altında bir toplantı gerçekleştirildi. Korsika’daki gayri resmi zirveye MED7 olarak bilinen Fransa, İtalya, İspanya, Portekiz, Malta, Güney Kıbrıs ve Yunanistan başbakanları katıldı.

NATO’daki görüşmelerde, ana mesele olan kıta sahanlığı üzerindeki anlaşmazlıkları değil, iki ordu arasında kırmızı hat oluşturulması gibi teknik konular ele alınıyor. Yunanistan görüşmeler için “önce Türkiye gemilerini çekmeli” şartını öne sürerken, Türkiye ise ön koşullar altında görüşme yapmayacağını belirtiyor. AB’nin deniz sınırları konusunda yetki sahibi olmadığını belirten Çavuşoğlu, Türkiye’nin Yunanistan ve AB ile “ön koşulsuz” diyaloga hazır olduğunu vurguladı.

Açıklamada “Forumdaki görüşmeler Doğu Akdeniz’de yaşanan gerilimler bağlamında Avrupa Konseyi’nin Türkiye ile ilişkiler konusunda Brüksel’de 24-25 Eylül tarihleri arasında yapılacak toplantı öncesi alınacak kararların belirlenmesi hususuna da yardımcı olacaktır” denildi.

Doğu Akdeniz konusunda net bir tavır sergileyen Türkiye’nin Koriska’daki gayri resmi toplantıya davet edilmemesi dikkati çekti. Zirvede, Yunanistan’ın, Fransa ile birlikte Türkiye aleyhine yaptırım kararı çıkartılmasını amaçladığını bildirildi.

Fransa Cumhurbaşkanı “Türkiye bugün artık bölgede bir müttefikimiz değil. NATO müttefiki ama, Courbet gemisine yaptığı kabul edilemez. Libya hükümetiyle kabul edilemeyecek bir anlaşma imzaladı. Kıbrıs’ın MEB’nde petrol aradı. Türk halkı büyük bir halk ve bundan farklı bir şeyi hak ediyor. Elbette, Türk milletine Türk halkına değil, ama Erdoğan hükümetinin Yunanistan’a karşı tek taraflı uygulamaları ve provokasyonlar nedeniyle böyle bir tutum aldık” dedi.

Macron, nihai amaçlarının Türkiye’yle yapıcı bir diyaloğa girmek olduğunu da belirterek, Akdeniz için yeniden “Mare Nostrum/Bizim Deniz” ifadesini kullanarak, bir taraftan Türkiye’ye karşı kararlı tutum alınması gerektiğini savundu, diğer taraftan da “çatışma değil, barış” çağrısı yaptı.

Ömer Çelik paylaşımında “Macron ‘sorunumuz Türk halkıyla değil Erdoğan’la’ demiş. Sömürgecilerin eski ve ahlaksız bir oyunudur bu. Halkları sömürmek için sahte sevgi gösterisi sunar ama vatansever liderleri hedef alırlardı. Sömürgeci kafanın Cumhurbaşkanımızı hedef alması bizim için gururdur.” dedi.

‘Akdeniz Yedilisi’ (MED7) Forum Sonuç Bildirisi

Bildiride, Doğu Akdeniz’deki gelişmelere yönelik olarak Türkiye ile diyalog kurulamadığı takdirde AB’nin Türkiye’ye kısıtlayıcı tedbirler geliştirmeye hazır olduğu açıklandı. Bildiride, “Tüm tarafları aralarındaki ihtilafları diyalog ve müzakere yoluyla çözmeye teşvik ediyoruz. Türkiye’yle diyaloga geçilmesinde ilerleme sağlanamaması ve Türkiye’nin tek taraflı faaliyetlerini sonlandırmaması halinde, AB ilave kısıtlayıcı tedbirler listesi geliştirmeye hazırdır.

İlave kısıtlayıcı tedbirler AB Konseyi’nin 24-25 Eylül’deki toplantısında değerlendirilebilir. Egemenliklerine ve egemenlik haklarına yönelik ihlallerin yanı sıra Türkiye’nin agresif adımları karşısında, Yunanistan ve Kıbrıs’a tam destek ve dayanışmamızı yineliyoruz” ifadeleri kullanıldı.

Türk-Yunan Krizinde NATO Ne Kadar Etkili Olabilir?

Türkiye ve Yunanistan iki NATO üyesi ülkesidir. Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı yaptığı girişimlere bakıldığında NATO’nun 4. ve 5.maddesini ihlal ettiği görülmektedir. Anlaşma kapsamında “birimize saldırı hepimize saldırı” demek olduğundan aynı çatı altında bulunan Yunanistan’ın tavırları ve saldırı için hazırlık yapması doğru değildir. Yunanistan, NATO’nun maddeleriyle çelişmesi NATO’ya da zarar vermektedir.

Macron’un 2019 sonunda Suriye özelinde ABD’yi ve Türkiye’yi eleştirmek adına kullandığı ‘NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiği’ yönündeki değerlendirmesini sürekli yineliyor olması da kolektif güvenliği ve Doğu Akdeniz’i gündemde tutmaya devam ediyor. NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti ifadesi bir ayrıştırma meselesidir. Hedef aslında Doğu Akdeniz’deki krizi bir NATO krizine dönüştürme isteğidir ve NATO’yu işlevsiz hale getirmektir. Artık NATO’nun krizlerde çözüm olamayacağını göstermektir.

Türkiye açısından bakıldığında, bölgede ülkelerce kendi güdümüne girmeyen bir Türkiye hedef alınmaktadır. Cumhurbaşkanı’nın hedef gösterilmesindeki mesajda Fransa sadece Doğu Akdeniz’i değil iktidarı da hedef alarak durumu farklı boyuta taşınmaktadır. Fransa’nın amacı, ABD’nin yaptığı gibi ““dünya jandarması benim” davranışını kendine uyarlayarak bölgede Amerikalılaşmak istemektedir.

10 Eylül zirvesinin temel amacı, Macron kendi alanını, iş birliklerini, aktörlerini arttırarak Türkiye’ye karşı bir blok oluşturmaktır. Bunun sonucunda saldırgan davranıldığı ve krizin tırmandırıldığı görülmektedir. Krizi sadece büyüten Fransa değildir. Bunun yanında İngiltere, İsrail gibi Avrupalı ülkeler olduğu görülmektedir.

NATO zirve toplantısındaki GKRY ile masaya oturma ve konuyu Uluslararası Adalet Divanı’na götürme çağrısı da vardı. Çözüm kapsamında konunun UAD’na gitmesiyle durum uzayacaktır ve zamana oynanacak bir durum söz konusudur. NATO’nun buradaki girişimleri siyasi olarak değil tamamen askeri bir diplomasi üzerinden yürütülebilen bir girişimdir. Daha çok askeri krizi önlemek için NATO devrededir ancak iki ülke arasındaki siyasi krize de çok fazla girmemektedir.

Siyasi kriz konusunda da AB devreye girecektir. Yunanistan AB üyesi olduğu için Türkiye’ye karşı yaptırımlarla geleceklerdir. NATO üye ülkelerinin asker anlamdaki kriz yerine siyasal bir krize dönüşmesini daha çok istemektedir. Çünkü NATO için riskli olan askeri taraftır. Bu yüzden NATO durumun siyasal tarafa evrilmesinden yanadır. Buradaki en büyük sorun, Yunanistan’ın bunu tırmandırıp tırmandırmamasıdır.

Sonuç Olarak;

Bu coğrafyanın Türkiye’ye getirmiş olduğu birtakım faktörlerin yanı sıra, Doğu Akdeniz’de keşfedilen doğal kaynakların da etkisiyle bölgedeki egemenlik mücadelesi hız kazanmıştır. Türkiye stratejik, ekonomik ve ulusal açılardan büyük çıkarlarının olduğu Kıbrıs’ta son 10 yıla kadar, Yunanistan ve GKRY ile anlaşmazlıklar yaşarken; bugün Doğu Akdeniz’de keşfedilen enerji kaynakları nedeniyle birçok devletle karşı karşıya kalmıştır.

11 Eylül saldırılarından sonra NATO, bölgesel güvenlik ve istikrara katkıda bulunma, politik diyaloğu güçlendirme, savunma reformları geliştirme ve terörizmle mücadeleye katkıda bulunma gibi misyonlarla Akdeniz’de etkin bir şekilde faaliyet göstermeye başlamıştır.

Doğu Akdeniz’deki enerji rezervlerinin bulunması sonrasında ise görev tanımlamalarına, ulaşım yollarının ve enerji hatlarının güvenliğinin sağlanmasını da eklemiştir. Tüm bu gelişmelerin neticesinde Doğu Akdeniz’de birçok devletin dahil olduğu haksız MEB anlaşmaları, enerji nakil hatları ve Kıta Sahanlığı sorunları; Türkiye için kritik mevzular haline gelmiştir.

Doğu Akdeniz’de 2010’dan beri doğalgaz ve enerji konusunda kızışan hamleler vardı. Bugünkü krizin bu kadar kapsamlı bir şekilde genişlemesi Türkiye’ye karşı jeopolitik bir evreye dönüşmüştür. Aynı zamanda bu kriz psikolojik savaştır. Bölgede Suriye’de Libya’da Türkiye’nin etkinliğini görerek bu şekilde izole etme düşüncesi mevcuttur.

24-25 Eylül’deki toplantıda yaptırım konusu gündeme getirilerek Türkiye’ye karşı psikolojik savaş amaçlanmış ve bu şekilde Türkiye’yi etki altına alacakları düşünülmektedir. Askeri, siyasi, etki altına alamadıkları ortadadır. Fakat, dış politika anlamında Türkiye’nin çevresindeki ülkelerle olan ilişkileri, diplomatik sorunları kullanarak Türkiye’yi izole etmeye çalışmaktadır.

NATO’nun devrede olduğu askeri heyetlerle çatışma çıkmayacağına dair iki ülkenin ortaya koyacağı anlaşma aslında bu gerginliğe son vermek için olası bir çözümdür. Aslında Türkiye çok önemli bir mesaj vermiştir. NATO zirvesinde Türkiye’nin “ön koşulsuz ben diyaloğa açığım” demekle tavrını belirtmiştir. Fakat Türkiye Doğu Akdeniz’de yalnız bırakılmak istenmesine karşılık dost sayısını arttırmalı ve iş birliği yapmalıdır.

Türkiye dış politikasındaki yalnızlığını gidermek üzere bazı hamleler yapması gerekir. Burada en önemli ülkeler İsrail ve Mısır’dır. Türkiye’nin Mısır ile yapacağı anlaşma Yunanistan’ın çabalarını boşa çıkaracak bir hamle olacaktır. Türkiye ulusal çıkarlarına bakmalı ve ilişkilerini geliştirerek Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve Fransa’nın ataklarını kesecek hamleler yapmalıdır.

Yararlanılan Kaynaklar
  • Betül ALGÜR, ”Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’deki Son Uluslararası Gelişmeler Işığında Değişen Türkiye, A.B.D. Ve Nato Politikaları“, ANASAM ANADOLU STRATEJİ DERGİSİ
  • Dr. Mitat Çelikpala, “NATO İŞBİRLİKLERİ VE ORTAKLIKLARI”, Kadir Has Üniversitesi, Güvenlik Yazıları Serisi, No.10, Ekim 2019.
  • https://www.aa.com.tr/tr/analiz/dogu-akdenizde-oncelikler-ve-natonun-rolu/1549954
  • https://www.amerikaninsesi.com/a/turkiye-ve-fransa-arasinda-karsilikli-aciklamalarla-gerginlik-artti/5578059.html