İmparatorluk Yolu’nun Doğu Akdeniz üzerinden geçmesi sebebiyle bölgeye her zaman ilgili olan İngiltere, Ortadoğu’daki hayati çıkarları ve GKRY’nin Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz arama çalışmaları sebebiyle tekrar harekete geçmiştir. Pek tabi ki bu durum, İngiltere’yi Doğu Akdeniz’deki bölgesel aktörlerden biri haline getirmiştir.
İngiltere’nin Kıbrıs’taki Askeri Üsleri ve Karasuları
İngiltere Kıbrıs’taki üç garantör devletten biridir. İngiltere’nin, Kıbrıs adasında 1878’de elde ettiği üstünlüğün bir kalıntısı olarak Kıbrıs’ta adanın güneyinde iki toprak parçası, iki askerî üssü bulunmaktadır. İngiliz üsleri olarak bilinen ve adanın yaklaşık % 3’üne tekabül eden Limasol ve Larnaka’daki Ağrotur ve Dikelya üsleri, 1960 antlaşmalarına göre İngiltere’nin hükümranlık sınırları içerisinde yer alan topraklardır.
Bu yönü ile İngiltere, hiçbir sorumluluk almadan Doğu Akdeniz’in stratejik bölgesinde önemli bir istihbarat merkezini kontrol eder duruma gelmiştir. İngilizler, adanın egemenliğini iki topluma devrederken, kendi askerî üslerinin ve bu üslerle ilgili olarak kullanacakları diğer küçük toprak parçalarının üzerindeki egemenliklerini tam olarak korumakta kararlıdırlar.
1960 Kıbrıs Anayasası, Londra ve Zürih anlaşmalarına göre “Egemen Üs Bölgesi” statüsündeki İngiliz üsleri İngiltere’nin adadaki varlığını meşrulaştırmış ve hukukileştirmektedir. Kuruluş antlaşması çerçevesinde bu üslerin Kıbrıs’tan tamamen bağımsız hukuki düzenlemeleri ve kendilerine ait karasuları bulunuyor. Anlaşma ile Londra, Kıbrıslılara bu üslerin karasularından serbest geçiş hakkı ve balıkçılık faaliyetleri yapma hakkı tanıyor. Ancak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bu bölgelerde kendi karasuyu olarak herhangi bir karasuyu talebinde bulunamayacağı deniz alanları koordinatlarıyla tarif ediliyor.
Kıbrıs’taki bu üslerin bugüne kadar terörle mücadele, istihbarat ve Ortadoğu’ya yönelik askeri operasyonlarda aktif bir şekilde kullanıldığı iyi biliniyor. İngiltere Hava Kuvvetleri’ne ait stratejik üslerin başında gelen Ağrotur’a, 2019 yılı içerisinde 121 adet F-35B tipi savaş uçağı konuşlandırmak için çalışmalar yürütülmesi, Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz ve Ortadoğu bölgesinde oynadığı askeri rolü gösteren önemli bir girişimdir. Ayrıca, ABD’nin Ağrotur askeri üssünü 2013-2017 tarihleri arasında gizli bir şekilde kullandığı uluslararası basına yansımıştır.
Anılan Andlaşma ile herhangi bir başka deniz alanından söz edilmemesi, İngiltere’nin kıta sahanlığı ya da MEB gibi deniz yetki alanlarından vazgeçtiği anlamına gelip gelmediği konusunu da tartışmalı duruma getirmektedir. Sorunu değerlendiren uzmanlara göre İngiltere’nin, her devlet ülkesinin doğal uzantısını oluşturan kıta sahanlığı üzerindeki haklarının kendiliğinden ipso facto ve başlangıçtan beri ab initio doğması nedeniyle, bölgedeki doğal gaz alanlarından ekonomik olarak yararlanacağı kanısı taşınmaktadır.
Böylece, İngiltere’nin Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmelere tarafsız kalması beklenmemektedir. Yunan basınında, İngiltere’nin Kıbrıs’taki üsleri vasıtasıyla Akdeniz’deki petrolde hak isteyebileceğine, Kıbrıs ve Yunanistan’ın MEB’inin belirlenmesinde söz sahibi olduğuna dair yorumlar yapılmaktadır.
Kuruluş anlaşmasında İngilizlerin karasularındaki egemenliklerinin ayrıntılı olarak belirlendiği, bu sınırın İngiltere için 3 mil, Kıbrıs için ise 12 mil karasuları genişliğine imkan tanıdığı bilgisi yer alıyor. 2010’da Florida Üniversitesi’nde yapılan bir diğer çalışmada İngiliz üslerinin deniz alanlarını işaret eden bir harita yayımlanırken, Dikelya Üssü egemen bölgesindeki sınırlandırma çizgilerinin açık denizde birleştiği, daha batıdaki Akrotiri Üssü egemen bölgesinde sınırlandırma çizgilerinin daha geniş deniz yetki alanı sağlayacak şekilde birbirinden uzaklaştığı tespitleri yer alıyor.
Haziran 2017’de AB milletvekili Kostas Mavridis tarafından gündeme taşınan Eylül 2011 tarihli Avrupa Birliği Offshore Yenilenebilir Enerji Yol Haritası’nda da (ORECCA), sözde GKRY MEB bölgesi içerisindeki büyük bir alan, İngiltere’nin MEB’i olarak gösteriliyor.
İngiltere Neden Sondaj Faaliyetlerine Karşı?
Doğalgaz krizinde İngiltere’nin, bu krizin ana faktörü olan deniz yetki alanlarına ilişkin bir itirazı bulunuyor. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki araştırma ve sondaj faaliyetleri ardından Yunanistan ile GKRY’nin bölgede artırdığı gerilim üzerine, İngiltere’nin Avrupa ve Amerika İşlerinden sorumlu Bakanı Sir Alan Duncan’ın, 2019 tarihinde Avam Kamarası’nda yaptığı konuşmasında Rumların Doğu Akdeniz’de hak iddia ettiği deniz yetki alanlarını, “egemenliği tartışmalı sahalar” şeklinde tanımlıyor. “Biz Kıbrıs’ın başka ülkelerle yaptığı sınır belirleme anlaşmalarını onaylıyoruz ancak egemenliği ihtilaflı olan sularda sondaj yapılmasına karşıyız” demiştir.
Bu yaklaşımının arkasında yatan neden ise İngiltere’nin adadaki üslerinin de karasuları, kıta sahanlığı ve MEB hakkına sahip olduğu iddiasıdır. İngiliz parlamentosunda yer alan resmi belgelerde, İngiltere’nin 1960 antlaşmalarına göre bu yönde bir hakkının bulunduğu ve bu hakkın gerek duyulması halinde, BM deniz hukuku sözleşmesi uyarınca kullanılabileceği söyleniyor.
Şayet İngiltere’nin iddiaları kabul görürse, bu durumda Rum tarafınca ilan edilen MEB sahasının 13 parselinden asgari 4’ü İngiltere’nin kıta sahanlığıyla çakışacaktır. Bu çakışmadan dolayı İngiliz yetkililer, “egemenliği tartışmalı deniz alanlarında” sondaj faaliyetlerinin yürütülmesini BM deniz hukuku sözleşmesine aykırı görmüşlerdir. Bunun yanı sıra İngiltere’nin iddiaları dikkate alındığında, 1 parselin Türkiye’nin, 3 parselin de KKTC’nin kıta sahanlığı içerisinde yer aldığı anlaşılıyor.
Bu iddialara göre, Türkiye, Güney Kıbrıs, Kuzey Kıbrıs ve İngiltere arasında deniz yetki alanları konusunda bir ihtilaf bulunuyor. İngiltere merkezli yayın kuruluşları yayınladıkları haritalarda, Limasol ile Magosa arasında kalan deniz alanlarını ihtilaflı sahalar olarak belirtmesi bu iddialardan kaynaklanmaktadır. Uluslararası hukuka göre kendini haklı gören İngiltere, sadece Rumlar’ın değil tüm tarafların Ağrotur ve Dikelya üslerinin açıklarında yer alan deniz alanlarında doğalgaz arama faaliyetlerine karşı çıkmaktadır.
İngilizler Akdeniz’deki Enerji’den Pay İstiyor
Türkiye’nin Kıbrıs’taki garantörlüğünü reddeden ve Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile oldubitti çabalarını artıran GKRY ‘ni, diğer garantör İngiltere’nin enerjide pay isteyeceği endişesi sardı. Türkiye’nin Sondaj faaliyetine ilişkin “Egemenliği şüpheli bölgelerde sondaj faaliyeti yapılmaması gerekir” yorumu yapan Londra yönetimi, aslında asıl gerilimi enerjide pay kavgasına tutuştuğu Güney Kıbrıs’la yaşıyor. Kıbrıs’taki diplomatik kaynakların Londra’nın petrollerden pay almak üzere Kıbrıs’taki üsleri için egemen devlet haklarını talep etmeyi düşündüğünü bildirdiği yazılmıştır.
Birleşik Krallık’ın tutumu, BM deniz hukuku sözleşmesi uyarınca egemenliği ihtilaflı herhangi bir bölgede sondaj yapılmaması yönündedir denilmiştir. İngiltere ile GKRY arasında büyükelçinin Dışişleri Bakanlığı’na çağrılmasına uzanan gerilimin perde arkasından ‘pay kavgası’ çıkmıştır. Yunanistan ve GKRY’de İngilizlerin MEB sınırlarını gösteren haritalar servis edildi, Londra’nın Afrodit sahasına el koyacağı iddiaları gündeme taşınmıştır. İngiltere, bugüne kadar Kıbrıs adasındaki üslerin MEB’ini resmi olarak ilan etmedi. Ancak enerji denkleminin dışında kalması da beklenmiyor.
Yunan ve GKRY basınında, İngiltere’nin Kıbrıs’taki üsleri vasıtasıyla Akdeniz’deki petrolden hak isteyebileceği, Kıbrıs ve Yunanistan’ın MEB’inin belirlenmesinde söz sahibi olduğuna dair yorumlar yapılmış, 2005 yılında İngiliz donanmasına ait HMS Enterprise adlı gemi İngiliz üsleri arasındaki Limasol açıklarında petrol araştırması yapmış ve Lordlar Kamarası da aldığı bir kararla Kıbrıs’ta bulunan üslerinin karasularında petrol ve doğalgaz arama yetkisinin GKRY’de değil, İngilizlerin yetkisinde olduğunu belirtmiştir.
Bu durum, İngiltere’nin bölgedeki gelişmelere kayıtsız kalmadığını ve Kıbrıs’ta petrol veya doğalgaz bulunması halinde daha aktif tutum alacağı ve pay isteyeceğini göstermiştir.
Böyle bir durumda, Kıbrıs Cumhuriyeti Kuruluşuna ilişkin Andlaşmanın 10.maddesi eğer taraflar arasında bir çözüm bulunmazsa, Andlaşmanın yorumuna ilişkin olarak Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin birlikte oluşturacakları bir uluslararası mahkemeye gidilmesini öngörmektedir.
Oysa böyle bir mahkeme kurulması ve uyuşmazlığa bakması için Kıbrıs Cumhuriyeti adına Rum Yönetiminin katılması söz konusu olacaktır. İngiltere’nin bu konudaki nihai tutumunu bölgede bulunacak petrol/gaz rezervlerinin büyüklüğünün belirleyeceğini düşünmek daha doğru olacaktır. Sonuç olarak, İngiltere bölgedeki üsleri aracılığıyla deniz alanlarında sahip olduğu ipso facto ve ab initio’dan doğan hakları aracılığıyla kıta sahanlığı ya da MEB alanına sahip olabilecektir.
Sonuç Olarak;
Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeler gerek bölge devletleri açısından, gerekse bölge devletleri ile siyasi ilişki içerisinde olan diğer devletler açısından büyük önem teşkil etmektedir. Türkiye ve KKTC, bölgede yaşanan gelişmelere tarafsız kalmamış ve Akdeniz bölgesi ile ilgili olan haklarını muhafaza etmiştir. Türkiye’nin Karadeniz, Akdeniz ve Ege’de doğal olarak ve herhangi bir ilandan bağımsız olarak kıta sahanlığı hakları mevcuttur. Dolayısıyla Türkiye’nin kıta sahanlığı olan alanlara kıyıdaş devletlerin, herhangi bir faaliyet gerçekleştirmeden önce, sınırlandırma sorunu olan alanlar için Türkiye ile iş birliği yoluna gitmesi gerekmektedir.
Sorunun siyasi boyutunda Türkiye ve KKTC, Rum Yönetimi’nin bölgedeki diğer devletler ile yaptığı deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşmalarının Kıbrıs sorunu çerçevesinde ele alınması gerektiği dile getirilmelidir. Türkiye’nin, Kıbrıs’da devam etmekte olan müzakereler ile ilgili olarak çözüm sağlanamaması durumunda birtakım alternatifler geliştirmesi gerekmektedir. Bu nedenle Türkiye’nin AB Devletleri ve ABD gibi uluslararası düzeni etkileyeci devletleri çözüm konusunda Kıbrıs Türkleri lehinde etkilemesi gerekebilir.
İngiltere’nin Kıbrıs stratejisinin, adadaki üslerinin varlığının devam etmesi üzerine kuruludur. İngiltere dünden bugüne bütün pozisyonunu adadaki üslerinin sorunsuz bir şekilde varlığının devam etmesi üzerine kurmuştur. Bütün stratejisi budur. İngiltere bazı dönemlerde Türk tarafı desteklerken bazı dönemlerde de Kıbrıs Rum tarafına yakın durmuştur. Kıbrıs sorununun çözümünde garantör ülkeler arası dengesizliğin ortaya çıkmasında da belirleyici bir konudur. İngiltere’nin Kıbrıs’ta toprak sahip olması büyük bir dengesizlik yaratmaktadır.
İngiltere’nin bölgedeki deniz yetki alanları ile ilgilenmesi ya da petrol ya da doğalgazdan “pay alma” biçimindeki yaklaşımı Türkiye, KKTC’ni ve GKRY’ni daha zor duruma sokacaktır. Zira en başta, Doğu Akdeniz bölgesinde İngiltere gibi güçlü bir devletin müdahalesi siyasal ve diplomatik olarak sorunları daha da arttıracaktır. İkinci olarak ise, İngiltere’nin petrol ve doğal gazdan pay alma isteğinden ne Rumlar ne de Kıbrıslı Türkler ve Türkiye memnun olmayacağı için konunun hukuksal bir uyuşmazlığa dönme olasılığı da bulunmaktadır.
Bugün Doğu Akdeniz enerjisinde GKRY, Yunanistan, İsrail ve Mısır ittifakına Fransa ve ABD’nin de destek verdiği düşünüldüğünde, Londra’nın Güney Kıbrıs’taki üslerine istinaden MEB iddiasında bulunabileceği belirtiliyor. İngiltere’nin Afrodit sahasında doğalgaz miktarının yüksek çıkması halinde Rumların İsrail’le yaptığı anlaşmaya itiraz edebileceği ve adadaki diğer garantör ülke olan Türkiye ile bir MEB sınırlandırma anlaşması akdetme ihtimalinin ortaya çıkabileceği ifade ediliyor.
Bölgedeki gelişmeler ekseninde, tüm tarafların kazançlı çıkması için Türkiye, İsrail ve İngiltere’nin bölgedeki ortak menfaat ve çıkarları çerçevesinde bir politika oluşturması kaçınılmazdır.
Yararlanılan Kaynaklar
- Öğr. Gör. Erdi Şafak, “DOĞU AKDENİZ’DE ENERJİ BAĞLAMINDA DEĞİŞEN DENGELER”, Yakın Doğu Enstitüsü (YDE), Rapor 2/2019
- https://tr.euronews.com/2019/10/04/ingiltere-ve-kibris-tan-turkiye-ye-sondaj-tepkisi
- https://www.dw.com/tr/ingiltereden-do%C4%9Fu-akdenizde-g%C3%BC%C3%A7-g%C3%B6sterisi/a-55414936
- https://tr.sputniknews.com/avrupa/202010281043106415-johnson-dogu-akdenizdeki-gerilimin-azaltilmasi-icin-kibrisa-yardim-teklif-etti/