İsrail’in Kuruluşunun Arka Planı:Yahudilik ve Siyonizm-2

0
3898

XIX. yüzyılda Avrupa’da ortaya çıkan Siyonizm, Yahudilerin yaşadığı baskılara karşı Yahudi halkının ulusal hareketi olarak gelişim göstermiştir. Filistin’de egemen bir Yahudi devleti (Eretz-Israel) hedefleyen bir hareket olmuştur. Terim ‘’Sion’’ sözcüğünden gelmektedir. Kudüs ile eş anlamlı kullanılan bu sözcük Yahudi halkının ata toprağına ve geleneğine olan özlemini anlatmaktadır.[1] Avrupa Siyonizm hareketinin erken dönemine damgasını vuran kişi Yahudi bir sosyalist olan Moses Hess’tir. Karl Marks ve Hegel’in yanında bulunan Hess, 1862 yılında yayımlanan ‘’Rome and Jeruselam, the Last Nationality Question’’ adıyla bilinen ‘’The revival of Israel’’ (İsrail’in Dirilişi) kitabı ile Yahudi meselesinin çözümü üzerine katkı yapmıştır. Yahudileri dinleri açısından değil milliyetleri açısından değerlendirmiştir. Yahudi halkının ata yurdu olan Filistin’de bir devlet kurma düşüncesinin zamanı geldiğini savunmuştur.[2]

Zevi Hirch Kalischer

Filistin’de Yahudilere ait bir devlet kurma fikrini fiiliyata geçirmeye çalışan ilk kişi Zevi Hirch Kalischer adlı Yahudi bir Hahamdır. 1862 yılında ‘’Derishat Ziyyon’’ adlı eserinde Yahudi halkının Filistin’de koloniler kurmasını savunmuştur. Bu amaçla Avrupa’daki Yahudi toplulukların Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması yolunda çalışmalar yapacak organizasyonların oluşturulmasını istemiştir. Moses Hess gibi laik düşünürleri bile etkilemiştir.[3] Daha sonra anti-Semitizm’in en şiddetli halinin yaşandığı Rusya’da 1882 yılında ‘’Siyon Aşıkları’’ adlı örgütün girişimleri ile Filistin’de ilk Rus tarımsal yerleşim yerleri kurulmuştur. Siyon Aşıkları örgütünün lideri olan Leo Pinsker 1882 yılında yazdığı ‘’Auto-Emancipation’’ adlı eserinde Yahudilerin kendi kaderlerini belirleyerek bağımsız bir yerleşim alanı inşa etmelerini düşünmekteydi.[4]

Siyonizm’in örgütlü bir yapıya kavuşturulması fikri ise Macaristanlı bir Yahudi olan Theodor Herzl’e aittir. 1894 yılındaki Yahudi aleyhtarı Dreyfus Hadisesi ve Avrupa’da yükselen anti-Semitizm Theodor Herzl’i çok etkilemiştir. Bunun neticesi olarak Yahudilerin geleceği konusuna eğilen Herzl, tek çözümün bir Yahudi devletinin kurulması olduğuna inanmıştır. 1896 yılında ulusal bir Yahudi devleti yaratma düşüncesi ile İngiliz desteğinde Arjantin ya da Filistin’de bir devletin kurulmasını öngören Der Judenstaat (Yahudi Devleti) adlı bir kitapçıkta fikirlerini yayınladı.[5] Herzl kitabında bir devlet oluşumunu sağlayacak Anayasa, Ordu, Dil, Bayrak, Ticaret, Antlaşmalar gibi bütün konuları ele almıştır. Herzl kitabında Devletleşme planını şöyle açıklamaktadır: ‘’Plan tasarım aşamasında oldukça basit, ama yerine getirme aşamasında oldukça karmaşık ve iki kurum vasıtasıyla hayata geçirilebilir: Yahudi Derneği ve Yahudi Şirketi.

Yahudi Derneği, siyasetin ve bilimin ilgi alanları üzerinde çalışacak ki, Yahudi Şirketi de daha sonra uygulamaya geçebilsin. Yahudi Şirketi, önce dağılmış olan Yahudilerin iş alanlarının tasfiye temsilcisi olup daha sonra yeni ülkede ticareti organize edecek. Yahudilerin şu anda yaşadıkları topraklardan ayrılığının birden olacağını hemen hayal etmemeli. Bu yavaş yavaş olacak, süregelecek ve bir olmanın altında birçok on yıllık dönemler var.’’[6] Herzl’in tasarladığı Yahudi devletine baktığımızda, bu Batılı ve modern bir devlet olarak, teknoloji ve bilim üzerinde temellenecektir.  Bu kitabının ardından, birkaç yıl sonra Herzl’in bir diğer önemli yapıtı olan Altneulan (Eski-Yeni Toprak, 1902) gelecektir.[7]

Birinci Siyonist Kongresi

Theodor Herzl liderliğinde 29-31 Ağustos 1897 tarihlerinde İsviçre’nin Basel kentinde Birinci Siyonist Kongresi toplanmıştır. Açıklanan Basel programı, Siyonizm’in hedeflerinin ‘’Kutsal topraklarda, İsrail halkı için, hukuki temellerle dayalı güvenli bir yurt sağlamak’’ olduğu ilkesi çerçevesinde oluşturulmuştur. Bu programı hayata geçirmek için ‘’Dünya Siyonist Örgütü-WZO’’, ‘’Yahudi Ulusal Fonu’’ (Jewısh National Fund-Keren Kayemet) ‘’Yahudi Kolonyal Vakfı’’ (The Jewısh Colonial Trust) gibi ekonomik ve siyasal mekanizmalar kurulmuştur.[8] Herlz, Yahudi meselesini, uluslararası arenada çözülmesi gereken ve büyük devletlerin desteğini sağlaması gerektiği bir siyasi sorun olarak görmüştür.

Bu amacını gerçekleştirmek için önce Almanya ve Osmanlı devletleri ile diplomatik ilişkilerde bulunarak destek sağlamaya çalışmıştır. Oysa Sultan II. Abdülhamit, Osmanlı topraklarında büyük çaplı bir Yahudi yerleşim yerine karşıydı. Osmanlı ve Almanya devletinden istediği desteği göremeyen Herzl, İngiltere ile diyalog kurmuştur. İngiltere hükümete Herzl’e Uganda’da bir Yahudi yurdu kurulması önerisini sunmuştur. Bu öneri 6.Siyonist Kongre’de kabul edilmiş ama 1904’te toplanan 7.Siyonist Kongrede Eski Ahit’te yer alan kutsal topraklara dönüş ilkesi ile uymadığından vazgeçilmiştir.[9] XX. Yüzyıl başlarına doğru dünyadaki toplam Yahudi nüfusu 11 Milyon civarındandır. Bu Yahudilerden yaklaşık 7 milyonu Doğu Avrupa’da, 2 milyonu Batı ve Orta Avrupa’da ve 1,5 milyonu da Kuzey Amerika’da yaşamaktaydı.

Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Asya’daki Yahudilerin toplamı 1 milyondan daha az bir durumdaydı.[10] Herzl tarafından başlatılan ve onun ölümünden sonra İngiltere’ye yönelik gittikçe artan bir şekilde devam eden Siyonist ilgi I. Dünya savaşının başlaması ile birlikte büyük önem kazanmıştır. Herzl’in ölümünden sonra yerine Rusyalı bir Yahudi kimyager olan Chaim Weizmann, Siyonist hareketin en önemli adamı olacaktır. 1904’te İngiltere’ye gittikten sonra Siyonist hareketin yeni lideri olarak iki strateji belirledi; Birincisi Rothschilds ailesini Filistin’de bir üniversite kurma projesinde ortak etmek suretiyle İngiltere Yahudilerinin Siyonizm’e kazandırılması, ikinci olarak da İngiliz yönetiminin önemli liderleri arasından Siyonizm’e taraftar kimseler edinilmesi üzerinde bir yol haritası çizmiştir.[11]

Filistin’e Göç Başlıyor

1913’te İngiltere’nin 300.000 Yahudi’sinden sadece 8.000’i bir Siyonist örgüte üye olarak bulunmaktaydı. Londra’da yaşayan 150.000 Yahudi içinde 4.000’den azı kendilerini Siyonist olarak görmekteydi. İngiliz Yahudilerinin çok büyük kısmı Rusya’daki, güney ve doğu Avrupa’daki pogromlardan kaçmış göçmenler veya onların çocuklarıdır.[12] Siyonizm faaliyetleri hızla gelişerek Filistin’e göç eden Yahudilerin toprak satın almalarını kolaylaştırmak üzere Yahudi Milli Fonu, Filistin Yahudilerine ekonomik destek sağlamak için gönüllü bağışların aktarıldığı finansman şirketlerini kurmuştur. Yahudi Banker Baron Edmond de Rothschild, Siyonist faaliyetler için önemli bir kaynak sağlamaktaydı. Çünkü Filistin topraklarına yerleşmenin en önemli ilkesi Araplardan toprak satın alınmasıydı.[13]

Bu gelişmeler sonucunda 1904-1914 yılları arasında büyük bölümü Rusya’dan olmak üzere 40.000; 1919-1923 yılları arasında I. Dünya savaşı sonrası Rusya, Romanya ve değişik ülkelerde ki Yahudi topluluklarla birlikte 35.000; 1924-1928 yılları arasında Doğu Avrupa ve Polonya’dan 67.000; 1930-1939 yılları arasında Nazi yönetiminin başta olduğu Almanya, Polonya ve Orta Avrupa’dan 250.000 Yahudi Filistin topraklarına göç etmiştir.[14] Yahudiler ABD’de kültür, ekonomi ve diplomasi alanında büyük etkileri olan yaklaşık 3 Milyon civarında kalabalık bir topluluk olarak yaşıyordu. Dolayısıyla Başkan Wilson, oy potansiyeli yüksek ve sermaye açısından etkin olan Yahudi toplumun göz ardı etmemiştir. Yine İngiliz hükümeti de Balfour Deklarasyonu yayınlanmadan önce ABD’nin onayını gerekli görmüş ve Başkan Wilson’dan onay almıştır.[15]

Balfour Deklarasyonu

I. Dünya Savaşı sonucunda bölgeden Osmanlı Devleti’nin tasfiyesi sonucu Siyonistler büyük devletlerinde desteğini alarak 18 Temmuz 1917 yılında dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour, İngiltere Siyonist Dernekleri Federasyonu Başkanı Lord Rothschild’e göndermiş olduğu mektupta şöyle demektedir: ‘’Majestelerinin Hükümeti Yahudi halkı için, Filistin’de ulusal bir vatan oluşturulmasını olumlu görmekte olup, bu amacın gerçekleşmesi için elindeki tüm imkanları kullanacaktır; ancak Filistin’de mevcut, Yahudi olmayan toplumların ya da herhangi bir başka ülkedeki Yahudilerin medeni ve dini haklarına halel getirebilecek hiçbir girişimde bulunulmayacağını açıkça anlaşılmalıdır.’’[16]

İngiltere bu deklarasyon ile Filistin’de bir Yahudi yurdunun kurulmasın destek olacağını dile getirmiştir. Siyonist çabalar 1918 yılı sonlarında Balfour deklarasyonu Başta ABD, İtalya, Fransa ve Japonya tarafından resmen desteklenmiş ve tanınmasını hızlandırmıştır. Daha sonra Dünya Siyonist Örgütünün temsilcileri İngiliz desteği ile 27 Şubat 1919 tarihli Paris Barış Konferansında Siyonizm meselesini Yüksek Konsey’e sunmuşlardır.[17] Britanya 1917 Aralık ayında Kudüs’ü ele geçirmeleri ile Filistin Osmanlı yönetiminden çıkmıştır. 1917’den 1920’ye kadar İngiliz askeri idaresi altında kalmıştır. İngilizler bu yıllarda Weizmann ile dönemin ileri gelen Arap lideri olan Kral Faysal’ın arasındaki görüşmeleri kolaylaştırarak, Siyonistler ile Araplar arasında çatışan emelleri uzlaştırmaya çalışmışlardır.[18] İngilizlerin bu bölgeyi işgal etmesi sonucunda Milletler Cemiyeti kararı ile 25 Nisan 1920 tarihinde manda yönetimi altına girmiştir.

İngiliz manda yönetimi Yahudiler ve Arapların birlikte yaşadığı bu topraklarda normal hayatın devam ettirilmesinden sorumlu tutulmuştur. İngiliz mandası altındaki Filistin’e binlerce Yahudi göç etmiştir.[19] Dünya Siyonist Örgütü 1921 yılında Filistin’de Siyonist İcra Kurulunu kurmuştur. Bu kurul 1929 yılında Yahudi Ajansı olarak yeniden örgütlenmiştir. Yahudi Ajansı, Filistin topraklarında Yahudi toplumunun yarı-hükümeti olmuş, göçmenlerin yerleşimlerinden, sağlık ve bankacılık alanlarına kadar birçok hizmet vermiştir. Yahudi toplumu 1920’de kurulan milli konsey, milli meclis ya da ‘Vaad Leumi’ üyeleri arasından seçilen 300 delegeden oluşan bir kurul oluşturmuşlardır. Bu Konsey, Yahudi toplumu adına karar verme yetkisine sahip olduğu gibi İngiliz manda yönetimince Filistinli Yahudilerin meşru temsilcisi de sayılmaktaydı.[20]

Arap İsyanları

1920’de Arapların ilk isyanları Kudüs’te gerçekleşmiş, askeri müdahale ile bastırılmıştır. 1921’de çıkan ikinci çatışma Necef kentinde meydan gelmiş, Araplar Yahudilere ve Yahudi yerleşim yerlerinde saldırmışlardır. 1929’daki ayaklanmada iki tarafta Kudüs’te düzenli olarak gösteriler düzenlemiş, olayın yayılması sonucu büyük kayıplara yol açmıştır. Araplar, Yahudi göçünün durmasını ve Arapların çoğunlukta olduğu bir hükümet istemişlerdir.[21] 1920 yılında Arap ayaklanmalarına karşı kurulan Yahudi savunma gücü Haganah, Yahudi halkını Arap saldırılarına karşı savunacak eğitimli ve merkezileşmiş bir askeri güç olarak ortaya çıktı. Haganah gittikçe daimi bir yeraltı yedek ordusuna dönüşmeye başlamıştı.

İngiliz mandası bu askeri örgütlenmeye eğitiminde yardımcı olmuştur.[22] Arap-Yahudi çatışmaları en şiddetli halini 1936 yılından itibaren yaşamıştır. Çatışmalar 1937’de de devam ederek İngiliz görevlilerin öldürülmesi ile sonuçlanmış ve birçok Arap yetkili tutuklanmıştır. 1938 yılında çatışmalar yeniden şiddetlenmiş ve 2.000 kişi ölmüştür. Aynı yıl içinde Irak, Suriye, Filistin, Yemen, Lübnan, Fas, Ürdün, Mısır ve Hindistan’ın katılımıyla Kahire kentinde gerçekleşen Arap Milli Kongresi, Filistin’e Yahudi göçünün durdurulması, Balfour Deklarasyonu’nun geçersizliği, taksim fikrinin reddedilmesi ve Filistin topraklarında Arap çoğunluğa dayanan bir yönetimin kurulması kararını almıştır. 1939 yılında da Yahudiler ve Araplar arasındaki çatışmalar devam etmiştir.[23]

Eski İngiliz Bakan Lord Peel başkanlığında 1937 yılının Temmuz ayında kurulan komisyon, bölgenin Araplar ve Yahudiler arasında bölüştürülmesini fikrini tavsiye ediyordu. Arap ve Yahudi temsilciler bunu reddetmişlerdir. Filistinli Araplar Yahudi göçüne son verilmesini ve azınlık haklarını yasal korumaya alan tek bir devlet kurulmasını dile getirmişlerdir. Bu çözümsüzlük II. Dünya Savaşı döneminde de devam etmiştir.[24]

Birinci Dünya Savaşı sonrasında Filistin de yaklaşık 80.000 olan Yahudi nüfusu 1936’da 400.000 civarına çıkmıştır. 1939’da Filistin topraklarında yaşayan 1,5 milyonun %70’ini Arap nüfusu, %30’unu Yahudi nüfusu oluşturmaktaydı. Bu tarihte Filistin topraklarının %94,4’ü Araplara, %5,6’sı Yahudilere ait durumdaydı. İngilizler bölgede artan huzursuzluk sebebiyle 7 Şubat 1939’da Yahudiler ile Araplar arasında uzlaşma sağlamak için Londra Konferansı adı altında bir toplantı gerçekleştirmiştir. Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Irak ve Yemen delegelerinin de yer aldığı toplantı iki tarafında işbirliğine yaklaşmaması nedeniyle netice alınamadan sonlanmıştır.[25]

BM Planları

2 Nisan 1947 yılında İngiltere, Filistin sorununu Birleşmiş Milletlere devretmiştir. BM, bölgeyi Yahudiler ve Araplar arasında bölmeyi öngören tavsiye kararını almıştır. Taksim planı BM Genel Kurulunda 29 Kasım 1947’de yılında oylamaya sunulmuş; 13 ret, 10 çekimser ve 33 kabul oyu ile Filistin’in Yahudi ve Arap devletlerine bölünmesi, Kudüs kentinin uluslararası gözetim altında olacağı bir birime bırakılmıştır. Bu oylamada Türkiye, Arap devletleri ile birlikte aleyhte, İngiltere çekimser ve Fransa, Sovyetler Birliği ve ABD lehte oy vermiştir. Taksim planına göre nüfusun çoğunlukta olduğu Arap halkına Filistin topraklarının yaklaşık %43’ü, nüfusun üçte birini oluşturan Yahudilere ise toprakların %57’si bırakılmıştır.[26]

30 Kasım 1947’de taksim planını önlemek için Filistin’de genel bir grev ilan edilmiştir. Hemen Hemen bütün şehirlerde Yahudi-Arap çatışması başlamıştır. İngiltere 14 Mayıs 1948’de Filistin’deki manda yönetimine son vereceğini açıklamıştır.[27] 2000 yıllık bir zamandan sonra, İngiliz mandasına son verilen gün olan 14 Mayıs 1948’de Yahudi Ajansı, İsrail Devleti’nin kuruluşunu ilan etmiştir. Bağımsızlığını kazanan İsrail Devleti’nin İlk Başbakanı ve Savunma Bakanı David Ben Gurion olmuştur. Yeni İsrail Devleti, ABD ve Sovyetler Birliği tarafından hemen tanınmıştır. Filistinli Araplar 15 Mayıs’ı ‘’Felaket Günü’’ olarak ilan etmişlerdir. Türkiye, Arap devletlerinin tepkilerine rağmen İsrail Devleti’ni 28 Mart 1949 tarihinde tanıyan ilk Müslüman devlet olmuştur.[28]

14-15 Mayıs 1948 gecesi, İsrail Devleti’nin kuruluşundan birkaç saat sonra Suriye, Mısır, Irak, Ürdün ve Lübnan ordu birlikleri üç istikametten Filistin’e girmeye başladı. Birinci istikamet güney de olup Mısır piyade ve zırhlı araçları Negev yönünde çöle ilerlemişlerdi. Amaç, Birüssebi ve Gazze’yi ele geçirmekti. İkinci olarak ise doğuda Ürdün’ün Arap Lejyonu, Şeria nehrini aşarak Filistin’e girmeyi ve Jericho istikametinde ilerleme gösterdi. Üçüncü istikamet olarak Lübnan ve Suriye kuvvetleri kuzeyden Filistin’e girmeye başladı. Suriye, Lübnan, Mısır ve Irak’ın Filistin’e gönderdiği kuvvetlerin toplamı 50.000 kadardı. Lakin bunlar iyi eğitilmiş ve donatılmış değillerdi. Özellikle Mısır kuvvetleri disiplinsiz ve eğitimsiz bir durumdaydı. İsrail için en korkutucu kuvvet, Ürdün’ün 75.000 kişilik Arap Lejyonu idi.

Savaş

Yaakov Dori komutasındaki İsrail askeri kuvvetleri ise, II. Dünya Savaşında İngiliz ordusunda savaşmış olan 32.000 kadar Yahudi ile Haganah’ın yine tecrübeli askerlerinden meydana gelen 75.000 kişi idi.[29] İsrail kuvvetleri, bir Yahudi devletinin varlığı için ölüm-kalım savaşına girdiklerine inanmışlardı. Yahudiler bu uğurda büyük başarılar sergilediler ve daha sonraki Arap-İsrail savaşlarında İsrail ordusunu karakterize edecek cesaret ve savaş anında karar verebilme yeteneğini gösterdiler. BM ateşkesine kadar Arap kuvvetleri, Kudüs hariç bütün cephelerden püskürtülmüştü; Bir tek Arap Lejyonu Doğu Kudüs’ü almıştı ve İsrail kuvvetleri kentin yeni batı kısmını ellerinde bulunduruyorlardı.

Avrupa’dan hafif silahlar, ağır malzeme hatta birkaç uçak alarak ateş gücünü artıran Haganah ordusunu iki katına çıkarmıştır.  17 Temmuzda ateşkes yürürlüğe girdiğinde İsrail Devleti kesin bir zafer kazanmıştı. İsrail, Arap devletlerinin her biri ile birer ateşkes anlaşması imzalamıştır. Bu ateşkes anlaşmaları barış anlaşması değildi, Araplar bakımından, İsrail Devleti’ni tanıdıkları anlamına gelmiyordu.[30] Bu savaş sonucunda İsrail’in kazandığı bu kesin zafer Arap Birliğinin tüm prestijini kaybetmesine yol açmıştır.

Rakamsal olarak yaklaşık 40 milyon nüfuslu Arap devletlerinin, 700 bin kadar Yahudi’ye karşı başarısız olması, kendi aralarında bölünmelere yol açarken, halk arasında güvensizliğin doğmasına yol açmıştır. Bölge devletleri arasındaki sorunlar devam ederken Sovyetler Birliği ve ABD’nin desteği ile İsrail, 11 Mayıs 1949’da Birleşmiş Milletler üyeliğine kabul edilmiş, 37 lehte 12 aleyhte 9 çekimser oyla BM’nin 59. Üyesi olarak kabul edilmiştir.[31]

[1] Ilan Greılsammer, Siyonizm, Çev. Işık Ergüden, Ankara, Dost Kitabevi Yayınları, 2007, s.7

[2] Emma C. Murphy, ‘’Siyonizm ve Filistin Sorunu’’, Youssef M.Choueırı (der.), Ortadoğu Tarihi, İstanbul, İnkılap Kitabevi, 2011, s.320-321

[3] Ömer Tellioğlu, Filistin’e Musevi Göçü ve Siyonizm (1880-1914), İstanbul, Kitabevi, 2015, s.42

[4] William L. Cleveland, Modern Ortadoğu Tarihi, Çev. Mehmet Harmancı, İstanbul, Agora Kitaplığı, 2015, s.267-268

[5] Alan R. Taylor, İsrail’in Doğuşu: 1897 – 1947 Siyonist Diplomasinin Analizi, İstanbul, Pınar Yayınları, 2001, s. 15

[6] Theodor Herzl, Yahudi Devleti, Çev. Sedat Demir, İstanbul, Ataç Yayınları, 2014, s.67

[7] Ilan Greılsammer, op.cit., s.45

[8] Selin Çağlayan, İsrail Sözlüğü, İstanbul, İletişim Yayınları, 2010, s.382

[9] Malike Bileydi Koç, op.cit., s.92-93

[10] Ari Şavit, Vaat Edilmiş Topraklarım: İsrail’in Yükselişi ve Trajedisi, Çev. Serpil Açıkalın Erkorkmaz, İstanbul, Tekin Yayınevi, 2015, s.20

[11] Alan R. Taylor, op.cit., s. 24-25

[12] Jonathan Schneer, Balfour Deklarasyonu: Arap-İsrail Çatışmasının Kökenleri, Çev. Ali Cevat Akkoyunlu, İstanbul, Kırmızı Kedi Yayınları, 2012, s.131

[13] Malike Bileydi Koç, op.cit., s.94

[14] Selahattin İbas, ‘’Arap-İsrail Sorunu’’, Türel Yılmaz, Mehmet Şahin ve Mesut Taştekin (Der.), Ortadoğu Siyasetinde İsrail, Ankara, Platin Yayınları, 2005, s. 59-60

[15] Malike Bileydi Koç, op.cit., s.100

[16] Jonathan Schneer, op.cit., s.356

[17] Alan R. Taylor, op.cit., s.41

[18] William L. Cleveland, op.cit., s. 271

[19] Selahattin İbas, op.cit., s.60-61

[20] William L. Cleveland, op.cit., s.278

[21] Malike Bileydi Koç, op.cit., s.108

[22] William L. Cleveland, op.cit., s. 279

[23] Malike Bileydi Koç, op.cit., s.109

[24] Selahattin İbas, op.cit., s.62

[25] Malike Bileydi Koç, op.cit., s. 111-112

[26] Malike Bileydi Koç, Ibid., s. 118-119

[27] Malike Bileydi Koç, Ibid., s. 120

[28] Selahattin İbas, op.cit., s.64

[29] Fahir Armaoğlu, op.cit., s.94

[30] William L. Cleveland, op.cit., s. 296

[31] Malike Bileydi Koç, op.cit., s.131-132

KAYNAKÇA

ARMAOĞLU, Fahir; Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1948-1988), Ankara, Türkiye İş Bankası Yayınları, 1989.

CLEVELAND; L. William; Modern Ortadoğu Tarihi, Çev. Mehmet Harmancı, İstanbul, Agora Kitaplığı, 2015.

ÇAĞLAYAN, Selin; İsrail Sözlüğü, İstanbul, İletişim Yayınları, 2010.

GREİLSAMMER, Ilan; Siyonizm, Çev. Işık Ergüden, Ankara, Dost Kitabevi Yayınları, 2007.

İBAS, Selahattin; ‘’Arap-İsrail Sorunu’’, Türel Yılmaz, Mehmet Şahin ve Mesut Taşkın (der.) Ortadoğu Siyasetinde İsrail, Ankara, Platin Yayınları, 2005, ss.55-89

KOÇ, Bileydi Malike; İsrail Devleti’nin Kuruluşu ve Bölgesel Etkileri 1948-2006, İstanbul, Günizi Yayıncılık, 2006.

MURPHY, C. Emma; ‘’Siyonizm ve Filistin Sorunu’’, Youssef M. Choueırı (Der.), Ortadoğu Tarihi, İstanbul, İnkilap Kitabevi, 2011, ss.317-343

SCHNEER, Jonathan; Balfour Deklarasyonu: Arap-İsrail Çatışmasının Kökenleri, Çev. Ali Cevat Akoyunlu, İstanbul, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2012.

ŞAVİT, Ari; Vaat Edilmiş Topraklarım: İsrail’in Yükselişi ve Trajedisi, Çev. Serpil Açıkalın Erkorkmaz, İstanbul, Tekin Yayınevi, 2015.

TELLİOĞLU, Ömer; Filistin’e Musevi Göçü ve Siyonizm (1880-1914), İstanbul, Kitabevi, 2015.

TAYLOR, R. Alan; İsrail’in Doğuşu: 1897-1947 Siyonist Diplomasinin Analizi, Çev. Mesut Karaşahan, İstanbul, Pınar Yayınları, 2001.