Kıbrıs’ta Garantör Dışı Ülkelerin Varlığı ve Askeri Statü

0
1828

Kıbrıs Adası, bölgesel ve küresel aktörlerin güç mücadelelerinde önemli bir yere sahiptir. Türkiye’nin güvenlik bağlamında en hassas dengelerinden birisini oluşturmuş, başta İngiltere ve Amerika olmak üzere Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi ve AB ülkeleri açısından da askeri önemini korumaktadır.

Kıbrıs Cumhuriyeti, 1959-60 Antlaşmalarıyla uluslararası camiaya katılmış ve bu Antlaşmaların taraflarından biri olmuştur. Fakat, adanın ikiye bölünmesiyle GKRY’nin antlaşmalara aykırı faaliyetleri başlamıştır. Buna en iyi örnek, Rum Yönetimi adada Kıbrıs Antlaşmalarına aykırı olarak üçünü ülkelerin askeri varlığına ve silahlanma faaliyetlerine başlamasıdır.

1959-1960 Kıbrıs Antlaşmaları ve Bu Antlaşmalarla Yaratılan Hukuki Statü

Kıbrıs Türk halkının Enosise karşı verdiği mücadele, 1960 öncesinde adanın Yunanistan’a bağlanmasını engelleyen ve bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasını sağlayan en önemli faktör olmuştur. İki halk arasında başlayan çarpışmalar sonucu, Rumların savunduğu Enosis ve Türklerin savunduğu Taksime karşı bir orta yol olarak, adanın bağımsızlığı fikri doğmuştu.

Bu fikrin, İngiltere, Yunanistan, Türkiye ve ABD tarafından benimsenmesinden sonra, yapılan görüşmeler sonucunda, Türkiye ve Yunanistan başbakanları (Menderes ve Karamanlis) ve dışişleri bakanları (Zorlu ve Averoff) Zürih’te bir araya geldiler ve Kıbrıs’ın uluslararası statüsünün ve anayasasının dayanacağı ilkeler üzerinde anlaşmaya vararak, 11 Şubat 1959’da Zürih Anlaşması ve 19 Şubat 1959’da da Londra Anlaşması imzalandı. Zürih Antlaşması; “Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın Temel Yapısı ile İlgili Antlaşma”, “İttifak Antlaşması” ve “Garanti Antlaşması”ndan oluşmaktadır.

Bu anlaşmaların altına İngiltere, Türkiye ve Yunanistan yanında, adadaki her iki toplum da eşit statüde iki kurucu ortak olarak imza attı. Londra Antlaşmaları, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilan edildiği 16 Ağustos 1960 tarihinde Kıbrıs Cumhuriyeti, İngiltere, Yunanistan ve Türkiye tarafından yeniden imzalanmış ve bir bütün olarak “Lefkoşa Antlaşmaları” adını almıştır. Böylece Kıbrıs, iki halkın ortak egemenliğinde ve yönetiminde, iki toplumlu bir Cumhuriyet olarak doğdu. 1960 düzenlemeleri, Garanti ve İttifak Antlaşmaları, Kıbrıslı Türkler için Lozan Antlaşması hüviyetindedir.

Garantör Ülkeler

İmzalanan Garanti Anlaşması’nın 1. maddesine göre, Kıbrıs Cumhuriyeti herhangi bir devletle hiçbir şekilde siyasi ve ekonomik bütünleşmeye giremiyor. Bu itibarla, herhangi bir diğer devletle birleşmeyi veya adanın taksimini doğrudan doğruya veya dolayısıyla teşvik edecek her çeşit hareketi yasaklar.

Anlaşması’nın 2. maddesi ile Ada’nın güvenliği, Türkiye, İngiltere ve Yunanistan üç garantör devlet tarafından garanti altına alınıyor. Böylece “enosis” ve “taksim” açıkça yasaklanmıştır. 1960 Kuruluş Anlaşması’nın 3. maddesi ise Kıbrıs’ın ortak savunmasının Türkiye, İngiltere ve Yunanistan arasında istişare ve iş birliği ile sağlanmasına hükmediyor (1).

Kıbrıs’ta Rum Yönetimi’nin Silahlanma Faaliyetleri ve Askeri Harcamaları

‘Askerîleştirme’ diye bilinen düşünce, bir devletin yoğun biçimde silahlanmaya ve askerî harcamalarını artırmaya dayanmaktadır. Kıbrıs’taki da askerîleştirme ve silahlandırma çabaları, savaşı uzaklaştıracağına, aksine yakın kılmakta ve barış yönünde değil savaş yönünde önemli bir adım atılmasına neden olmaktadır. Kıbrıs’taki silahlanma yarışı, bir noktadan sonra kontrolden çıkmakta, kendi dinamizmine sahip bir kısır döngüye girmekte ve bu durum, barışın yerleşmesine değil, çatışma kültürünün yerleşmesine neden olmaktadır. 1955-1958, 1963-1967 ve 1974 olayları bu mantığın somut göstergesi olarak değerlendirilebilir (2).

1960 Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluş anlaşmasına aykırı olarak 1964 yılında kurulan Rum Millî Muhafız Ordusu hızlı bir silahlanma içerisindedir. Kıbrıslı Rumlar, 1984 tarihli bir kanunla bir “Savunma Fonu” oluştururlar ve çalışanların ücretlerinden petrol ürünlerine, piyangolardan at yarışlarına kadar farklı alanlarında fona gelir elde etmeye çalışırlar. 1985’e kadar genellikle Brezilya, Fransa ve Yugoslavya’dan silah alan Kıbrıslı Rumlar, daha sonra Avusturya, İsviçre ve Yunanistan’dan da silah almanın yollarını aramaya başlar. 1987 itibarıyla Fransız yapımı tanklar, Yunanistan yapımı zırhlı personel taşıyıcıları, Fransız yapımı Gazelle helikopterleri, İsviçre yapımı uçaksavar ve atış kontrol sistemleri bulunmaktadır.

Ayrıca Türkiye’nin Kıbrıs’ta girişeceği askerî bir harekâtı önlemek için GKRY, Yunanistan’la “Ortak Savunma Doktrini” geliştirmiştir. Yunanistan, Doktrini’ni bahane ederek, GKRY ile birlikte Doğu Akdeniz’i silahlandırmaya başlamıştır. Bu durum, Türk tarafının kabul edebileceği bir ortam değildir. Bu yönü ile Yunanistan’ın, gerek gayri askerî statüdeki Doğu Ege adalarının silahlandırması, gerekse Güney Kıbrıs’ta artan askerî varlığı ile Türkiye’nin güvenliğini ve bölgedeki çıkarlarını tehdit etmiştir.

Kıbrıslı Rumların çok büyük bütçeler ayırarak sürdürdükleri silahlanma çılgınlıkları daha sonraki dönemlerde de sürmüştür. Bu arada Rumların Rusya’dan satın aldıkları Kıbrıs’ta farklı noktalarda konuşlandıracağını açıkladığı S-300 füzelerine karşı kamuoyunda çok büyük bir tepkinin oluşması üzerine bu füzelerin alınmasından vazgeçilerek yerlerine Yunanistan aracılığıyla Rus yapımı TORMI’lar alınır. Rumlar ayrıca Rusya, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Fransa’dan füzeler alırlar.

Kıbrıslı Rumların 1997-2001 dönemini kapsayan beş yıllık savunma bütçeleri ise 1 milyar 85 milyon Kıbrıs Lirası olarak belirlenir. Esasında Türkiye için asıl tehlike AB üyesi olmuş Kıbrıs Rum kesimi ile Yunanistan’ın aynı savunma sistemi içinde yer almasıdır. Bunun ortaya çıkaracağı pek çok sorun zaman içerisinde yavaş yavaş kendisini gösterecektir (3).

Aslında 1974’ten sonra Kıbrıslı Rumlar, tank ve uçaksavar satın alarak, Rum Milli Muhafız Ordusu’nu (RMMO) modernize etmeye çalışmışlardır. Görünen odur ki, Kıbrıs’ta çok zayıf olan taraf, güçlü rakibe karşı silah dengesi kurmaya çalışmaktadır. Kıbrıs’ta yaşanacak herhangi bir gerginliğin, özellikle Batılı devletlerin işine yarayacağı düşünülmektedir. Çünkü Batılı devletlere, taraflar arasında çıkabilecek herhangi bir gerginliğin, Türkiye’nin garantörlüğünü sınırlandırılabileceği ve bölgesel çıkarlarını kendi lehine dönüştürebileceği bir fırsat vermiştir.

Yunanistan ile Türkiye arasındaki savaşı önlemek amacıyla 2002-2004 yılları arasında ortaya çıkan Annan Plânı ile sorunun çözümlenebileceği düşünülmektedir. Annan planının reddedilmesinden sonra Uluslararası anlaşmalara aykırı şekilde AB üyesi yapılan GKRY, AB’nin siyasi desteğini de arkasına alarak haksız bir şekilde Kıbrıs’ın tamamının temsilcisi sıfatını kullanmakta ve KKTC’nin ada üzerindeki haklarını yok sayarak Kıbrıs etrafındaki ülkelerle MEB belirleme anlaşmaları yapmaktadır.

Türkiye’ye karşı yeni müttefikler bulma arayışı içine giren ve diğer ülkelerle enerji ve askeri alanlarda iş birliği antlaşmaları imzalayan GKRY ve Yunanistan Doğu Akdeniz’de ortak düşman olarak gördükleri Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı ABD, İsrail, İngiltere, Fransa ve MAC ile ortak askeri tatbikatlar yapmaya başlamıştır (4).

GKRY-İsrail-ABD-Yunanistan Ortak Askeri Tatbikatları

2010 yılından beri İsrail ve ABD tarafından icra edilen Noble Dina adlı tatbikata 2011’de Yunanistan, 2017’de GKRY de katılmıştır. Tatbikatta Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki doğalgaz üretim kuyularına yapacağı bir denizaltı ve hava taarruzuna karşı önlemler denenmiştir. GKRY-İsrail arasında başka ortak askeri tatbikatlar da icra edilmektedir.

Bu kapsamda 2014’de Rum Milli Muhafız Ordusu (RMMO) ile İsrail Hava Kuvvetleri geniş ölçekli bir tatbikat yapmış, tatbikat çerçevesinde Baf’taki “Andreas Papandreou Hava Üssünden kalkan İsrail uçakları Limasol’un güney bölgesi, Vasiliko ve Hirokita üzerinden alçak uçuş yaparak Baf’a kadar yayılan, kara ve deniz hedeflerine yönelik sanal atış eğitimi yapmıştır.

Yunanistan/GKRY ile Mısır Arap Cumhuriyeti (MAC) arasında 2015 yılından itibaren Akdeniz’in güvenliğini ortaklaşa sağlamak amacıyla Medusa serisi askeri tatbikatlar icra etmeye başlamıştır. 2018’de GKRY de dâhil edilmiştir. 2014-2017 yılları arasında NEMESIS serisi ortak askeri tatbikatlar GKRY, Yunanistan, ABD, İsrail, İtalya, Fransa, MAC ve İngiltere arasında icra edilmektedir. 2019’da Rum Milli Muhafız Ordusu ile İsrail Silahlı Kuvvetleri arasında “LASON” kod adlı tatbikata İsrail savaş uçakları da katıldı. Tatbikat, Güney Kıbrıs açıkları ile kıyılarında aynı zamanda Baf bölgesinde icra edildi (5).

GKRY’nin Garantör Dışı Ülkelere Üs Vermesi

  • Fransa

2007 yılında GKRY-Fransa Askeri İş birliği Anlaşmasının imzalanması sonucunda Fransızlar, bu anlaşma karşılığında  Andreas Papandreu Baf Askeri Hava Üssü’nü ve Rum limanlarını kullanma hakkı elde etmiştir. Türkiye ve KKTC’nin Doğu Akdeniz’deki haklarını gasp etmek üzere kurulan ittifaklara ek olarak Fransa ile GKRY Savunma Bakanları arasında 15 Mayıs 2019’da Savunma İş birliği Anlaşması imzalandı. Fransa’nın adanın güneyinde bulunan Mari’deki Evangelos Florakis Deniz Üssü’nden faydalanması sağlandı ve daimi olarak konuşlanılması yönünde anlaşmaya varılmıştır.

PESCO iş birliği çerçevesinde Doğu Akdeniz’de operasyonda bulunacaktır. Fransa’nın Türkiye’ye karşı açık düşmanlık ifadesi sayılan bu anlaşma, 1959-1960 Londra ve Zürih Anlaşmalarının açık ihlali anlamına geliyor. Türkiye, bu uyarıyı geçmişte, 2007’de Askeri İş birliği Anlaşması imzalanması ardından da yaptı. GKRY’nin Kıbrıs Türklerini veya Ada’nın tümünü temsil etmediği kayda geçirilmiş, yine Türkiye’nin bu doğrultuda hazırlanan mektubu BM’ye sunulmuştu. GKRY ve Fransa’nın bu adımla, BM nezdinde yürütülen müzakere sürecini de açıkça baltaladığı vurgulanmıştır.

  • ABD

ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, Rum Yönetimine karşı 1987’den beri uyguladığı silah ambargosunu kaldırıldığını açıkladıktan sonra güvenlik eğitim merkezi kurulmasını kapsayan ABD-Güney Kıbrıs güvenlik ve savunma konularında 12 Eylül 2020’de ‘Karşılıklı Anlayış Memorandumu’ imzalandı. Rum Milli Muhafız Ordusu ile ortak tatbikatlara katılmak için ABD Donanması özel kuvvetlerine mensup savaş gemileri Güney Kıbrıs’ta yer aldı ve Güney Kıbrıs’a iki milyon dolarlık askeri eğitim desteği vermiştir.

Türk Dışişleri Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya göre, bu mutabakat muhtırası, Doğu Akdeniz’de barış ve istikrara hizmet etmeyecek ve Kıbrıs meselesinin çözümüne de zarar verecektir, ABD’nin GKRY’ye silah ambargosunu kaldırması ve Rum tarafını askeri eğitim programına dahil etmek suretiyle attığı adımların Ada’da bulunan iki halk arasındaki dengeyi bozmuş ve Doğu Akdeniz’de gerginliği arttırmıştır.

ABD’nin Kıbrıs’ta üs sahibi olmak isteği üzerine Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zakharova 2018’de yaptığı resmi açıklamada topraklarında ABD askeri varlığına izin vermemesi konusunda GKRY’yi uyararak tedbirler almak zorunda kalacağını da ilave etmiştir (6).

Sonuç Olarak;

Yunanistan’ın 15 Temmuz 1974’teki darbe girişimi ile Kıbrıs’ı ilhak etme planı Türkiye’nin garantörlük hakkını kullanarak adaya müdahalesi ile önlenmiş ve Kıbrıs Barış Harekâtından sonra Kıbrıs Türkleri ile Kıbrıs Rumları arasında mevcut sınırlar oluşmuştur. Yunanistan’ın ve Kıbrıslı Rumların ENOSIS hedefinden vaz geçmemesi yüzünden iki toplum arasında bir sonuç alınamamış ve her iki topluluk kendi devletlerini kurmuştur.

Bunu fırsat bilen GKRY de adada tek başına söz sahibiymiş gibi hareket etmiş birçok ülke ile Türkiye’yi düşman kabul ederek Türkiye’ye karşı alınacak önlemler konusunda ortak askeri tatbikatlar ve anlaşmalar gerçekleştirmiştir. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki ulusal ve uluslararası hak ve menfaatlerini tanımamışlardır.

Garantör olmayan devletlerin attığı bu adımlar, Kıbrıs Cumhuriyeti için temel belgeler olan Kuruluş, Garanti ve İttifak Anlaşmalarına aykırılığı değerlendirildiğinde garantörler tarafından tanınmayacak hükümsüz bir anlaşma olarak kalıyor. Garanti Anlaşması’nın 1. ve 2. maddeleri ile Kuruluş Anlaşması’nın 3. maddesi bu aykırılığı kanıtlar niteliktedir.

Garantör ülkelerin savunma görevini üstlendiği Kıbrıs’ta, garantör devletlerin onayı olmaksızın Kıbrıs’ın tek başına üçüncü ülkeler ile herhangi bir ortaklık kuramayacağını ve dolayısı ile askeri faaliyetler de icra edemeyeceğini net olarak ortaya koyuyor. Kendisini Kıbrıs’ın tek temsilcisi olarak lanse etmeye çalışan GKRY’nin bu tutumu ile Londra ve Zürih Anlaşmalarını yok saydığı ve gerektiğinde uluslararası hukuk uyarınca müdahale edilebileceği belirtilmiştir.

 Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Ege’de kendisine karşı hasmane tutum içine giren ve Türkiye’yi ortak düşman olarak algıladıklarını açıkça deklare eden ülkelerle askeri alanda mücadele edebilmesi için KKTC topraklarında deniz ve hava üsleri tesis etmesi önem taşımaktadır. Bu suretle Doğu Akdeniz ve Kıbrıs çevresinde meydana gelecek gelişmelere TSK’nın daha kısa sürede reaksiyon göstermesine imkân sağlanmış olacaktır.

Yararlanılan Kaynaklar
  1. Vatansever Müge, “Kıbrıs Sorununun Tarihi Gelişimi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 12, sf. 1499-
  2. Michael D. Wallace, “Armaments and Escalation: Two Competing Hypotheses‟, International Studies Quarterly
  3. Keser Ulvi, “Kıbrıs’ın Stratej̇ik Önemi Bağlamında Adada Askeri Faaliyetler ve ilgil̇i Tarafların Askeri Gücü”
  4. Tamçelik Soyalp , “Kıbrıs’ta Kurulan Askeri İttifaklar ve Özellikleri”, folklor/edebiyat, cilt:18, sayı:70, 2012/2
  5. Taşçıoğlu, Ö.L., “Yunanistan’ın ve Gkry’nin Abd, İsrail, MAC, İngiltere ve Fransa ile Yaptığı Ortak Askeri Tatbikatlar”, International Social Sciences Studies Journal, 4(28): 6432-6441
  6. https://www.aydinlik.com.tr/fransiz-donanmasi-kibris-a-yerlesiyor-dunya-mayis-2019-1