Kurtuluş ve Kuruluşun Sembolü: 9 Eylül 1922

0
1426

9 Eylül 1922 ilk bakışta: 1912’de başlayan on yıllık savaş sürecinin sonudur. Trablusgarp, Balkan Savaşları ve nihayet I. Dünya Savaşı’nın sonunda girişilen İstiklal mücadelesinin savaş meydanlarındaki kısmını bitiren tarihtir. Şark meselesinin batının istediği gibi halledilmeyeceğinin dünyaya gösterildiği tarihtir. Her şeyin başı saydığı, ebet müddet olması için canını hiçe saydığı devletini yaşatmak için cepheden cepheye koşarak verdiği mücadelenin başarıyla bitiş tarihidir.

Kadını erkeği, genci yaşlısı, kızı oğlu, dağ başlarındaki yörükleri, efeleri, kızanları, düzdeki köylüsü ile giriştiği hayat mücadelesini kazandığı tarihtir. Kağnısında taşıdığı cephane “millet malıdır” ıslanmasın diye bebesinin örtüsünü taşıdığı cephanenin üstüne örterek gösterdiği sahiplenmenin başarı günüdür. Kışın balçığa dönüşen tozlu, ham toprak yollarda hayvanı yetmediğinde kendini koşarak öküz arabalarıyla çektiği çilenin, taşıdığı cephanenin hedefine ulaştığı gündür.

Kurtuluş Öncesi İzmir’in Durumu

15 Mayıs 1919 sabahı Yunan kuvvetleri İzmir rıhtımına çıktılar. Rumların çılgın sevinç ve alkışlarıyla karşılandılar. Efzun taburları İzmir kışlalarına yaklaşırken bu manzara karşısında heyecanını daha fazla zapt edemeyen bir Türk genci Gazeteci Hasan Tahsin’in attığı kurşun Yunanlıları harekete geçirdi. O dakikadan sonra İzmir halkı kan dökerek direnme hareketine başlamış oldu. Karşı konulmaması emrini alan Türk subay ve erleri kışlalarında insafsızca şehit edildiler. Daha sonra hükümet konağı ve diğer resmi daireleri basarak buralardaki memur subay ve erleri türlü eziyetlerle gemilere götürüp günlerce aç bıraktılar.

İzmir’in işgali ve bu işgal esnasında meydana gelen kanlı olaylar İstanbul ve Anadolu halkı tarafından duyulduğu zaman yer yer mitingler yapıldı. İzmir katliamı ulusu susturup sindiremedi. Bu olayın doğurduğu acıyı ruhunun ta derinliklerinden duyan Türk ulusu Kurtuluşu silaha sarılmakta buldu.

İzmir’in İşgalinin Kurtuluş Savaşı’ndaki önemine baktığımızda; Yunan ordusunun katliamlarına karşı ilk Kuvay-i Milliye birlikleri Batı Cephesinde kuruldu. Düzenli ordu kurulana kadar silahlı direnişi bu birlikler gerçekleştirdi. Böylece İzmir’in işgali ulusal bilincin canlanmasında etkili oldu. İzmir’in işgalinin haksız gerekçelere dayanılarak yapılması halk arasında milli direniş düşüncesinin güçlenmesine neden oldu.

Yunanistan’ın Amacı

İzmir’in işgali Yunanistan için büyük bir önem taşıyordu; Megali İdea yani büyük Yunanistan ideali artık gerçekleşmekteydi. Batı Anadolu’yu kapsayan Bizans İmparatorluğu yeniden kurulabilecekti. Bu nedenle Yunanlıların yaptıkları işgal hareketleri bölgede düzeni sağlamak yerine Türk nüfusunu yok etmek için katliam yapılması şeklinde gerçekleşmiştir. Bu durumu daha önceden tahmin eden Türk halkı bu nedenle İzmir’in işgaline diğer işgallerden daha fazla tepki göstermiştir.

İzmir’in Kurtuluş Süreci

Birinci Dünya Savaşı sonunda, İtilâf Devletleri, Osmanlı Devleti ile 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzaladılar ve bu anlaşmaya dayanarak Anadolu’yu işgale başladılar. Türk milleti işgal hareketleri karşısında vatanını kurtarmak için 1919 yılında yer yer direniş hareketlerini başlattı. Bu hareketler, 19 Mayıs 1919 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a ayak basmasıyla kısa sürede merkezi bir nitelik kazandı.

Bu süreçte arka arkaya kazanılan Birinci İnönü, İkinci İnönü, Aslıhanlar-Dumlupınar ve Sakarya Meydan Muharebeleri ile yurdun kurtarılması yolunda önemli adımlar atıldı. 26 Ağustos 1922 sabahı dikkat ve titizlikle hazırlanan taarruz planı uygulamaya konuldu. 26-30 Ağustos 1922’de yapılan Büyük Taarruz, Türk İstiklâl Harbi’nin son safhasıdır. 30 Ağustos “Başkomutan Meydan Muharebesi” nde bir gün içinde Yunan ordusunun en önemli bölümü etkisiz hale getirildi. Böylece kesin sonuç beş gün içinde elde edilmiş ve hazırlanan plan tam bir başarıyla uygulanmış oldu.

31 Ağustos günü Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü ordu komutanları Yakup Şevki Subaşı ve Nurettin Paşa’ları karargahını kurduğu Çalköy’ünde toplayarak, kaçabilen Yunan kuvvetlerinin hızla takip edilmesini ve İzmir ile dolaylarındaki kuvvetleriyle birleşmemesi için üç koldan Ege’ye doğru ilerlenmesini doğru bulduğunu belirtti.

‘Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!’

1 Eylül’de Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ordulara bir bildiri yayımlayarak şu tarihi emrini verdi: “Bütün arkadaşlarımın Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü, yiğitlik ve yurtseverlik kaynaklarını yarışırcasına esirgemeden vermeye devam eylemesini isterim. Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”. Böylece düşmanın akıbeti de belirlenmiş oldu. Çalköy’de verilen bu tarihi emir üzerine İzmir’de “Akdeniz”i, Mudanya’da “Marmara” yı görmek için 8-9 günlük bir zaman kâfi gelecekti.

31 Ağustos’ta başlayan amansız takip sonunda Türk kuvvetleri 2 Eylül’de yıkıntılar haline gelmiş Uşak’a girdi. Burada Yunan Ordusu Başkomutanı General Trikopis tutsak edildi. Takip Harekâtı insan üstü bir hızla ilerledi. Türk askeri dinlenmek ve uyumak istemiyordu. Çünkü kurtardığı her kasabanın, köyün, şehrin Yunanlılar tarafından yakıldığını, bölgedeki Türklerin de acımasızca katledildiğini görmekteydi.

9 Eylül günü 1. Kolordu Kemalpaşa’ya, 2. Kolordu Manisa’ya, 4. Kolordu Turgutlu’ya ulaştı. Kuzeyde Kazancıbayırı’nda Yunan mevzilerine taarruz eden 3. Kolordumuz düşmanı atarak Bursa’ya ilerledi. 9 Eylül günü 3. Kolordumuz Bursa’yı savunan Yunan birliklerini geri atarak şehri kurtardı. Türk Ordusu’nun İzmir ve Bursa’yı alması üzerine Mustafa Kemal Paşa, millete bir beyanname yayınladı.

Torbalı ve Menderes Vadisi’nden çekilen Yunan birlikleri, Seydiköy civarında kısa bir çarpışmadan sonra süvarilerimiz tarafından esir alındı. 9 Eylül günü; Menemen yakılmadan kurtarıldı, Seydiköy Türk kuvvetlerinin eline geçti. Akıl almaz bir hızla ilerleyen piyade birlikleri de bir gün sonra Başkomutan ile birlikte İzmir’e gelmişti.

Türk süvarileri üç yılı aşkın süredir yas çeken İzmir halkının sevinç göz yaşları arasında İzmir’e girdi. Konak’a ulaşmayı başaran Şerafettin Bey, Konağa girip balkona Türk bayrağını asmıştır. Hükümet Konağı’na bayrağın dikilmesinin ardından Yüzbaşı Zeki komutasındaki süvari birliği Hükümet Konağı’nın yanında yere alan Sarıkışla’ya, sonrasında da Kadifekale’ye bayrağın çekmesi ile İzmir’in işgalden kurtuluşu ilan edildi.

Birinci Süvari Tümeni Komutanı Mürsel Paşa İzmir’e girildiğini Ankara’ya bildirir. 10 Eylül’de, Mustafa Kemal Paşa, Fevzi ve İsmet Paşalar ile Fahrettin Paşa Hükümet Konağı’na gider, konağın balkonundan başarı tüm halka ilan edilerek, başarının tüm Türk milletinin olduğunu belirtir.

9 Eylül 1922’de Türk Ordusu’nun İzmir’e girmesi ile Yunan işgali sona erer. Ancak, İzmir’de 13 Eylül sabahı Basmane semtinde başlayan yangın, 2.600.000 metrekarelik bir alanda 20.000’den fazla ev ve iş yerini yok eder. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu sonrası İzmir küllerinden yeniden doğar.

18 Eylül 1922 tarihine kadar yapılan Takip Harekâtı ile bütün Batı Anadolu’daki Yunan askerleri sınırlarımız dışına çıkarıldı. 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkıp, Anadolu’nun hemen yarısını istila ederek, burada Yunan Asya İmparatorluğu’nu kurmak rüyasıyla üç seneyi aşkın bir süre içinde anayurdumuza saldıran düşman orduları, nihayet 18 Eylül 1922 gününde tek bir er kalmamak suretiyle vatanımızın bu bölgesinden tamamen temizlenmiş oldu.

Takip harekâtının başarı ile sonuçlanması yalnız Batı Anadolu’yu Yunanlılardan temizlemekten ibaret değildir. Türk ordusunun yaptığı bu harekât ile, İzmit bölgesinden İstanbul Boğazı’na, Balıkesir bölgesinden Çanakkale Boğazı’na kadar hayati önem taşıyan diğer stratejik hedefler de büyük bir ustalıkla İtilaf Devletleri’nin işgalinden, olaysız olarak ve barış yoluyla kurtarıldı.

Takip Harekâtı; Türk ordusunun kahramanlığı yanında askeri ve siyasi alanda gösterdiği yüksek sevk ve idare ile birlikte kudret ve kabiliyetini de ispat eden büyük bir eserdir. Türk Ordusunun kazandığı bu zafer, Mudanya Ateşkes Antlaşması’na giden süreci başlattı. Türkiye, Mudanya Ateşkes Antlaşması’ndan sonra 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması’nı imzaladı. Böylece Türk milleti, varlığını bütün dünyaya kabul ettirmiş, Türk devleti de tam bağımsızlığını kazanmış oldu.

Sonuç Olarak;

15 Mayıs 1919, Yunanistan’ın Osmanlı Devleti egemenliği altında yaşayan Rumları tek bir Yunan devleti çatısı altında birleştirme hayali ve projesi Megali İdea’ya en çok yaklaştığı tarihti. Bu tarihte İzmir’i işgal eden Yunanistan üç yıldan uzun bir süre bölgeyi egemenlik altında bulundurmuş, Ancak Yunanistan, Mustafa Kemal liderliğinde oldukça iyi örgütlenen Anadolu hareketi karşısında tutunamamış ve mağlup olarak Anadolu’yu terk etmek zorunda kalmıştır.

Türk tarihi açısından 30 Ağustos 1922 Kurtuluş Savaşı’nın kazanıldığı, 9 Eylül 1922 ise Türk Milleti’nin özgürlük ve bağımsızlığının kesin olarak güvence altına alındığı buna karşın Yunanistan açısından “Küçük Asya Macerası’nın” son bulduğu ve uzun bir tarihsel süreç boyunca fantastik düşünce Megali İdea projesinin kesin olarak çöktüğü tarihlerdir.

İzmir’in işgali yakın tarihimizin acı dolu sayfalarından birini oluşturmakla birlikte Milli Mücadele açısından milli potansiyeli harekete geçirmiş, milletin heyecanını doruk noktasına çıkarmıştır. Herhalde halka ne denli anlatılırsa anlatılsın, düşmanın çirkin içyüzünü ortaya koyabilmek için bunun kadar etkili bir yol bulunamazdı.

İşgalin ayrıca Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıktığı ve milli kurtuluş mücadelesine soyunduğu günlere rastlamış olması da milli mücadelenin talihliği olarak değerlendirilebilir. Bir taraftan Anadolu’nun Batı kıyılarına çöken bir karanlık diğer taraftan kuzey kıyılarından doğan bir umut. Herhalde bu tarihin garip oyunlarından biri olsa gerek. İzmir’in işgali, işgalci devletler açısından sonuçlarını hesaplayamadıkları bir gaf, Yunanistan açısından ise sonu hüsranla biten Anadolu macerasının başlangıcı olmuştu.

Yararlanılan Kaynaklar