Doğu Akdeniz Politik olarak, ‘Doğu Akdeniz’de Jeopolitik Hedefler ve Türkiye’ başlığı altında E. Tümamiral Cem Gürdeniz ile Kıbrıs’ın jeopolitik önemini, Akdeniz’de yaşanan son gelişmeleri, FETÖ’nün Balyoz ve Ergenekon kumpaslarının Deniz Kuvvetleri’ndeki etkilerini ve Mavi Vatan’ın kamuoyu üzerindeki önemini değerlendirdik.
Batuhan Erkocaoğlu: Bugün Doğu Akdeniz’de Jeopolitik Hedefler ve Türkiye başlığı altında Mavi Vatan’ın isim babası Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz bir röportaj gerçekleştireceğiz. Amiralim öncelikle merhaba, hoş geldiniz nasılsınız?
E. Tümamiral Cem Gürdeniz: Evet, Doğu Akdeniz Politik grubuna ben teşekkür ediyorum. Kamuoyunu çok güzel aydınlatıyorsunuz, bilgi sahibi kılıyorsunuz, en ufak gelişmeleri anında yayınlıyorsunuz. Muazzam bir kamuoyu farkındalığı oluştu sizin çok büyük bu çorbada payınız var. Tebrik ediyorum öncelikle onu söyleyeyim.
Batuhan Erkocaoğlu: Rica ederiz. Amiralim bildiğiniz üzere Oruç Reis sismik araştırma gemimiz bir takım bakım ve personel değişimi amacıyla Antalya’da demirlendi ve burada duruyor. Onun haricinde Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetleriyle beraber bizim Oruç Reis sismik araştırma gemimizin bir sonraki NAVTEX ilanı kapsamında sonraki rotası neresi olabilir? Türkiye olası yeni NAVTEX’i 24-25 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan Avrupa Birliği (AB) toplantısı sonrasında mı ilan etmeyi planlamaktadır? Bu konudaki düşüncelerinizi rica ediyorum lütfen.
E. Tümamiral Cem Gürdeniz: Tabi, öncelikle teşekkür ediyorum soru için. Türkiye’de kamuoyu maalesef Doğu Akdeniz ile ilgili, Mavi Vatan ile ilgili konuları iç politikada kullanmayı çok seviyor. Hemen konuları iç politika malzemesi yapabiliyor. Hâlbuki biliyorsun ben bütün yazılarımda, bütün konuşmalarımda Mavi Vatan konularının iç politika üstü olduğunu, tamamen bugünün ve gelecek yüzyılın mücadelesi olduğunu ve o yüzden jeopolitik alandaki tartışmaların iç politikaya malzeme edilmemesi gerektiğini söylüyorum. Ne oluyor? Karşı tarafa da bir yerde gücünüz ve zayıflığınız hakkında işaret veriyor. Şimdi gemi zaten 40 gündür denizde. Sismik gemimizin yanında eskortlarıyla tabi ki bir ‘’Grace Period’’ denilen bir lütuf, bir dinlenme periyoduna girmesi gerekir.
Hiçbir gemi sonsuza kadar sahada kalmaz. Neticede nükleer reaktörü olan bir gemi değil, yakıt alacak, suyunu alacak, yiyeceğini alacak nereden bakarsanız. İşte 21 Temmuz’da çıkacaktı, dış politik nedenlerle çıkamadı. 10 Ağustos’ta çıktı. Geldik Eylül’ün ortalarına bir ayı geçmiş. Dolayısıyla bu gelişmeyi planlı bakım ve dinlenme periyodu olarak görebiliriz. Türkiye istediği an hareket edebilecek ülke. Üç nedenle bunu başaracak güçte. Birincisi; Türkiye alan hakimiyetine sahip. Nedir alan hakimiyeti? Bu gemi ve gerisinde koskoca Anadolu var, koskoca bir devlet var. Alt tarafı 300 mil kuzeye çıktığı anda 1.700km’lik Anadolu toprakları var. Yani alan hakimiyeti bizde. İkincisi; doğuya gitse Kuzey Kıbrıs orada değil mi? Bu da bir avantaj. Diğer konu donanmamız var.
Aksaz Deniz Üssü, bir fırkateyn için en fazla 5 saatlik uzaklıkta bir mevkide. İşte alan hakimiyetinden kastım buydu. Türkiye’nin en büyük 2. deniz üssü Doğu Akdeniz’in kapısında ve bu büyük bir avantaj. İnisiyatifin bizde olduğunu göstermek için bunu söylüyorum. Alan hakimiyeti bizde; donanma üstünlüğü bizde; mevki mesafeler olarak müdahale edebilme yeteneği bizde; ama en önemlisi söylüyorum şimdi kendi bayrağımızı taşıyan devletin emriyle gel! Devletin emriyle dur! Devletin emriyle git! diyebileceğimiz sismik ve sondaj gemilerimiz var bu çok önemli. Şimdi burada Norveç adına bir firma olsaydı, gelen gemi bu krizi bahane ederek ne diyecekti? ‘’Ben burada görev yapamam sigortacım beni sigortalamıyor, burada büyük risk var.’’diyip çekip gidecekti.
Ama devlet gemisi bunu yapamaz. Demek ki neymiş? Türkiye istediği an tekrardan yeni bir NAVTEX yayınlar, istediği an yanına donanmayı da alıp, istediği yere götürür. O yüzden tabi ki bu güç eşliğinde Türkiye’nin diplomasiye şans vermesi, Yunanistan’ın masada ikna edilmesi için önemli. Yunanistan ikna edilmesi kolay bir ülke değil, onu söyleyeyim. Neredeyse 200 yıla varan muazzam bir hayal dünyası endoktrinasyonu içinde bulunan bir ülke. Hala Bizans’a inanıyorlar, hala bir gün gelip İstanbul’u işgal edip orada Konstantinopolis’i yeniden canlandıracaklarını, Pontus’ta yeni bir devlet kuracaklarına inanıyorlar. Böyle bir hayal âleminde yaşayan 8 milyonluk küçük bir ülke. Ben pek çok konuşmamda da diyorum; kendi ülkesinin içinde bu hayal dünyasında yaşasın, ama bizim egemenlik alanlarımıza bu hayal dünyasını uzatmasın.
Uzatırsa cevabını alır. Şimdi diyelim ki 24-25 Eylül’de Türkiye’ye yaptırım çıktı. Şu an biliyorsun Yavuz da, Barbaros da görevlerine devam ediyor. Onlara kalsa, onları da çek diyor. Benim önerim Türkiye yeni NAVTEX’i 28. Boylamla 26. Boylam arasında vermeli. Niye? çünkü biz hep geçmişten bu yana Libya Mutabakatı yapılana kadar Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına (TPAO) verilen çoğu ruhsatları 28’de kestik. Ancak Libya anlaşması yapıldıktan sonra o sahanın yani kıta sahanlığımızın 26. Doğu Boylamına kadar uzadığını gördük. O yüzden son bir televizyon programı veya yine Youtube programında hükümete şöyle demiştim; Bu hanımefendi (Katerina Sakelaropulu) Meis’e gidecek, Kara Ada’ya da çıkacak, siz o gitmeden NAVTEX’i 26’ya dayayın demiştim.
Çünkü neticede Türkiye’yi kışkırtıyor, kışkırtmadan da dönmüyorlar. Siz de NAVTEX’i iki gün olsa bile uzatın. O zaman Yunanlıların canları nasıl acıyor görelim. Çünkü şu an en kritik alandan bahsediyoruz. 26’ya dayadığımız zaman şu sonuç çıkacak. Adalara karasularının dışında pay vermiyoruz. İşin özü bu. O bakımdan önümüzdeki günler, evet heyecanlı geçecek. Dışişlerinin veya hükümetin aklındaki oyun planını ben bilemem, ama dilerim bu şekilde bir alternatif plan hazırlıyorlardır. Türkiye Cumhuriyeti ambargolarla, Avrupa Birliği’nin boş tehditleriyle cayacak bir ülke değil. Çünkü Akdeniz ve Ege sadece bu günlerin sorunu değil, geleceğin jeopolitik sorunu. Bizim de eğer bir ambargo tehdidi olursa yapabileceğimiz çok şey olduğunu buradan söyleyeyim.
Batuhan Erkocaoğlu: Geçtiğimiz süreç içerisinde ABD, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne (GKRY) yönelik olan silah ambargosunu kaldırmıştı. Bununla birlikte de Fransa, Kıbrıs’ın Baf bölgesinde Andreas Papandreu üssüne yerleşmek için diplomatik temaslar yürütmeye devam ediyor keza İsrail’de Limasol’de bir deniz üssü kurmak için Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile bu tür temaslarını sürdürmekte. Buna karşın Türkiye, Kıbrıs’ın güney batısında sondaj faaliyetleri yürütmekte olan Yavuz sondaj gemimiz için yeni bir NAVTEX ilan etmişti. Bu ilan edilen NAVTEX ile birlikte Yavuz sondaj gemimizin bölgedeki çalışma süresi 12 Ekim’e kadar uzatılmıştı. Durum böyleyken bütün bu gelişmeleri bir kenarı bıraktığımız takdirde bölgedeki bütün dikkat Kıbrıs Adası ve çevresinde toplanmış durumda ki stratejik konumu açısında Akdeniz’in önemli adalarından muhakkak bir tanesi. Bize Kıbrıs’ın jeostratejik öneminden biraz bahseder misiniz?
E. Tümamiral Cem Gürdeniz: Kıbrıs Adası, sadece Akdeniz’in değil, Türkiye’nin 21.Yüzyıl ve gelecekteki jeopolitiğinin atardamarlarından birisidir Türkiye’nin deniz jeopolitiğinde üç atardamarı vardır; birisi Türk boğazları, diğeri Mavi Vatan. üçüncüsü de Kıbrıs’tır. Bir kere bunu baştan söyleyelim. Kıbrıs, Türkiye’nin güneyden kuşatılmışlığını engelleyen bir varlıktır. Eğer Kıbrıs bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bayrağı altında değil de Rumların bayrağı, Avrupa Birliği’nin bayrağı altında olsa; Beşparmak Dağları’ndan Türk bayrağı ince hiç birimiz evimizde rahat uyuyamayız. Bir kere bunu net bir şekilde söyleyelim. Demek ki Kıbrıs neymiş? Kıbrıs 20. Yüzyılın başında bizi güneyden kuşatan Kıbrıs Adası’nın jeopolitik kuşatmasına 1974’ten sonra son vermiş bir varlıkmış. O yüzden Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatılmalı. 11 Ekim’deki seçimler o yüzden çok önemli.
Çok az vakit kaldı. Mustafa Akıncı gibi Türkiye ve Türk düşmanı, Türk varlığı düşmanı bir liderin yeniden orada AB’cilerin, Rumcuların oylarıyla seçilmesi Türkiye’nin jeopolitiğine son derece ciddi tehdit yaratacaktır. Bu kadar net söylüyorum. O bakımdan dilerim Türkiye’yi müttefik, dost, akraba gören bir lider çıkar. Çünkü Türkiye’yi, Türk kanı taşıdıkları halde başka bir medeniyet, başka bir ülke gibi görenler var. Bu durum merhum Elçibey’in sözünü bana hatırlatıyor; ‘’ ’Sen Türk olduğunu unutsan da düşmanın asla unutmaz’’. O yüzden bir kere daha bu seçimlerin önemini vurgulayalım. İkincisi seçimlerden sonra federal çözümün telaffuz edilmemesi lazım. Federal çözüm diyen Kıbrıs’ın ve Türkiye’nin iyiliğini düşünmüyor demektir. Çünkü federal çözümde Kuzey Kıbrıs’taki Türk varlığı geri çekilir. O varlık şu an ikinci donanma etkisi yaratıyor ve büyük bir caydırma sağlıyor.
Diğer yandan biz bu varlıklar sayesinde Mavi Vatan’da güçlüyüz, çünkü en kötü ihtimalle bir fırtına, bir acil durum bile olsa sığınabileceğin Girne limanı var, Mağusa limanı var. Düşünün bu limanların yabancıların elinde olduğunu. O yüzden biz ısrarla ne diyoruz. Türkiyenin KKTC’de Deniz üssü olmalı. Güney Kıbrıs ilk 2007 yılında Fransa ile üs verme anlaşması imzaladı, şimdi tekrar ediyorlar. Amerikalılar üs almaya çalışıyor, İsrailliler üs almaktan ziyade çok sıkı bir askeri işbirliği anlaşması imzaladılar. Bir de Karpaz’da İsrail finansı ile yapılan çok büyük bir İsrail sahipli marina var. Buraya hücumbotların giriş-çıkış yapması da kolay. O bakımdan Kuzey Kıbrıs’taki siyasetçileri buradan devlet adamı olmaya davet edelim. Bu gelişmeleri iyi okumaları lazım. İsrail’in batıdan savunmasında en önemli kalenin Kıbrıs olduğunu buradan bir daha hatırlatalım.
İsrail’in deniz tarafı savunması Kıbrıs’tan başlar. Kıbrıs çok kritik bir coğrafyadır, buna dikkat etmemiz lazım. Diğer taraftan Fransa’nın adada üs alması tamamen kanunsuzdur. ABD’nin burada üs arayışları içerisine girmesi kanunsuzdur. ABD’nin ambargoyu kaldırması kanunsuzdur. ABD bu sorunda tarafını belli etmiştir artık. Kıbrıs konusunda güvenilir bir arabulucu asla olamaz. Çünkü taraftır artık. Dünyada hane başına silahlanmada en üst seviyelerde olan Güney Kıbrıs’a hafif silah alımları için ambargonun kaldırılması tabi ki Türkiye açısından kabul edilebilir bir şey değildir. Bu, barışa da, istikrara da hizmet etmez.
Batuhan Erkocaoğlu: Türkiye geçmişten itibaren Doğu Akdeniz’de belli başlı hamlelerde bulundu ve hala da bulunmaya devam ediyor. Orta vadede Türkiye Doğu Akdeniz’de diplomatik, siyasi ve askeri düzeyde haklarımızı/çıkarlarımızı korumaya, Akdeniz politikamızı geliştirmeye ve pekiştirmeye yönelik ne tür hamlelerde bulunabilir? Yapılacak bu hamlelerin bize yönelik olumlu veya olumsuz getirisi ne olabilir?
E. Tümamiral Cem Gürdeniz: Şimdi Türkiye’de hangi iktidar olursa olsun karşılaştığı sorun şudur; Seville Haritası. Bugün en batı yanlısı partiyi de iktidara getirseniz, vatana ihanet etmedikleri sürece bize empoze edilmeye çalışılan haritaya hayır diyeceklerdir. Bir harita bize empoze ediliyor. Bu harita bizi Ege’den, Doğu Akdeniz’den koparıyor. Kıbrıs bu haritanın ayrılmaz parçasıdır. Kıbrıs’taki Türk varlığının sona erdirilmesi oradaki askeri gücün geri çekilmesi isteniyor. Bir ayrılmaz parçası da Türkiye’nin güneyinde denize çıkışı olan bir kukla Kürt Devletinin kurulmasıdır. Bunların hepsi birbirine bağımlıdır. Türkiye’ye 21. Yüzyılda biçilen rol budur. Türkiye, buna ya evet diyecek ya da hayır diyecektir. Evet derse sizin kuşaklar, sizin çocuklarınızın kuşakları bana göre parçalanmış bir Türkiye’yi karşılarında görecekler ve koruması daha da zorlaşacaktır. Kesinlikle çok daha karmaşık Türkiye coğrafyası veya siyasi coğrafyayla karşı karşıya kalacaklar.
O yüzden biz sürekli olarak ne diyoruz Mavi Vatan jeopolitik bir mücadeledir. Bugünün mücadelesi değil, yarının. Ama bugün hayır demezsen yarına düzeltmen imkansız olur. O bakımdan Türkiye’nin yapması gereken şu; bir kere Atlantik sistem Türkiye’ye hücum ediyor. Bunu görmemek için ya çok saf ya çok aptal, ya da hain olmanız lazım. Türkiye şu an bir NATO üyesi olmasına rağmen, karşısında NATO ülkelerinin oluşturduğu bir nevi küçük bir ittifak sistemi ile karşı karşıya. Fransa, Yunanistan ve ABD, NATO’nun en eski üyeleri arasındalar ancak halen Türkiye’ye karşı ittifak halindeler ve sürekli Türkiye’nin aleyhinde iş yapıyorlar. Şimdi ABD’nin Dedeağaç’ta geçen hafta zırhlı birliklerle Türk nüfusun yaşadığı alanda tatbikat yapmasını nasıl izah edeceksin? Güney Kıbrıs’taki silah ambargosunu kaldırmasını nasıl izah edeceksin? Veya Fransız Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’ye yönelik tehditlerini nasıl izah edeceksin? O bakımdan Türkiye’nin bu konularda çok uyanık olması, saf olmaması lazım.
Ben her programda söylüyorum konjonktür Türkiye’yi Avrasya’ya itiyor. Efendim Cem Amiral Avrasyacı mı? Cem Amiral, Türkiye’nin çıkarlarını düşünüyor. Karşınızda bir Fransa bir ABD gibi nükleer güçlerden oluşan ittifaklar sistemi varsa ve size sürekli tehdit yağdırıyorlarsa sizin de kendinize yeni dostlar, geçici de olsa yeni ittifak sistemi aramanız gerekir. Mustafa Kemal’in 100 yıl önce yaptığı da buydu. 3 yıl evvel savaştığı Ruslarla, 3 yıl sonra gitti stratejik işbirliğine girdi. Geçici ittifak kurdu. Rusya’dan 300 bin ton cephane aldı. Anadolu’yu öyle kurtardı. Ama Rusya’nın uydusu olmadı. Şimdi bunları Türkiye’de dile getiremiyorsunuz. Niye? 70 yıl beyni yıkanmış Atlantik eroinmanları var bu ülkede. Yani Atlantik’ten bir kötülük gelmez, bütün kötülükler Rusya’dan Çin’den gelir.
Böyle bir kafa yapısı var ve bunu yıkmak zor. Rusya’yı eskiden Komünist diye korkutuyorlardı, şimdi Kapitalizmin en uç safhasına ilerlemiş. Hala böyle bir korkuyla Rusya ile işbirliği yapmazsak kiminle yapacağız? Fransa ile mi yapacağız, İngiltere ile mi yapacağız? Sizin ülkenizi zamanında gelmiş işgal etmiş, paramparça etmiş, Sevr’i dayatmış bu ülkelerle işbirliği yapacağız, ama efendim kuzeydeki komşumuzla işbirliği yapmayacağız. S-400’ü kullanmadan depoda tut diyen, Türk-Rus ilişkilerinin turizm alanında gelişmesine bile karşı çıkan kemikleşmiş Atlantikçi bir grup var. Bu, Türkiye’nin geleceği açısından son derece tehlikeli. Çünkü Atlantik şu an Türkiye’nin parçalanmasını istiyor. Bu kadar net söylüyorum. Mavi Vatan’dan uzaklaştırılmasını, denizden koparılmasını istiyor. Seville haritasını ve bu haritayı uluslararası hukuka uygundur, Türkiye buna uymalıdır diye empoze eden gruptan biz daha ne bekleyebiliriz ki? O bakımdan evet Türkiye’nin yeni dostlara, yeni ittifak sistemlerine ihtiyacı vardır. Zaten hegemonya el değiştiriyor.
ABD’nin geri çekilişini Covid salgını sonrası gördük, George Floyd isyanları sonrası gördük, girdiği yerlerde getirdiği kan, gözyaşı ve yıkımdan gördük. Şimdi bu şartlar altında hala kalkıp da biz Libya’da, Suriye’de, Doğu Akdeniz’de ABD ile iş yapacağız, Atlantik ile iş yapacağız derseniz, o başta söylediğim gibi ya safsınız, ya aptalsınız ya da ihanet içindesiniz. Ben başka bir şey diyemem. Çok dikkat etmemiz gereken bir süreç içerisine giriyoruz. Türkiye’nin çıkarlarını korumak kolay bir şey değil, ama Türkiye’nin çıkarlarını korumak esas alınırken, ben Atlantik sistemin çıkarlarını korumaya çalışmamalıyım. Zaten 70 yıl beni tepe tepe kullanmış, kendi çıkarlarını bir güzel bana sağlattırmış, Sovyetler Birliğini çökertmiş, ondan sonra Türkiye kendi jeopolitik çıkarlarım öne çıkıyor deyince de FETÖ’cüler üzerinden koskoca devleti yıkmaya teşebbüs etmiş bir sistemden bahsediyoruz, olay budur.
Batuhan Erkocaoğlu: Amiralim sizinde haksızlığa uğratıldığınız bir konuya değinmek istiyorum. FETÖ tarafından yapılan Balyoz ve Ergenekon kumpaslarında öncelikli olarak deniz kuvvetleri hedef alınmıştı. Bu bağlamda sizinde belirtmiş olduğunuz gibi deniz kuvvetlerinin sosyo-genetik yapısı bütün bu kumpaslara rağmen değiştirilemedi katiyen bozulamadı fakat gerek kamuoyu gerekse basında bu tür kirli kumpaslarla deniz kuvvetleri çok fazla yıpratıldı. Önümüzdeki dönemde Türk Gençliği ve Türk Milleti, Deniz Kuvvetleri ve Mavi Vatan bünyesinde nasıl bir tutum sergilemelidir, bu konu hakkında düşünceleriniz nelerdir?
E. Tümamiral Cem Gürdeniz: Şimdi ben, seni 29 Nisan 2011 yılı saat 14.00’a götüreceğim. Silivri’de tutuklu insanlar, aileler arkada, o gri günler, Türkiye’nin karanlık günleri, rezil günler… FETÖ’cü hakimler, savcılar, polisler, jandarma her yerde. Biz sanki bir düşman ülkenin Amiralleri, Generalleri ve Subayları gibi oturtulmuşuz. Rezil ve kepaze bir dönem. Silivri Çadır Mahkemesi’nde yaptığım savunma demeyeceğim, manifesto’da FETÖ cü 10. Ağır Ceza Mahkemesi heyetine şunları söyledim. ‘’21. Yüzyıl enerji kaynakları mücadelesi özellikle denizlerde şekillenecektir. –(Adamlara ders veriyorum)- açık kaynaklarda Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin petrol olarak 60 yıllık, doğalgaz olarak yüzlerce yıllık, benzer şekilde AB’nin 70 yıllık doğalgaz ihtiyacını karşılamaya yetebilecek rezervlerin bulunduğu yönünde haberler yer almaktadır. Türkiye’nin bu kaynaklardan istifade edebilmesi ise ancak deniz yetki alanlarının ülkemiz menfaatleri doğrultusunda sahiplenilmesi, sınırlandırılması ve korunması ile alakalıdır. Halihazırda Doğu Akdeniz’de yaşanan son gelişmeler Türkiye’yi İspanya’nın Seville Üniversitesi tarafından yayınlanan bir haritada gösterildiği üzere hakkı olan deniz yetki alanlarının yaklaşık 1/5’ine tekabül eden Antalya Körfezi açıklarında dar bir alana mahkum edebilecek son derece tehlikeli bir hal almaktadır.’’ Düşünebiliyor musun? 18 yıl ceza almış bir adam manifestosunda bunu konuşuyor.
Son yıllarda Mavi Vatan diyorlar ya; Mavi Vatanın 2006’da ismi yaratıldı ama Mavi Vatan’ın her kelimesinin içi tırnaklarımızla dolduruldu. Mavi Vatan’ın içinde Özden Örneğin, Cem Çakmak’ın, Soner Polat’ın, Murat Özenalp’in, Ali Tatar’ın, Berk Erden’in ruhu vardır. Şimdi herkes Mavi Vatan kahramanı çıkıyor hiçbiri ne bedel ödemiş, ne ailesiyle acı çekmiş… Bu insanlar intihar etti, insanlar üzüntüsünden kanser olup çok genç yaşta en verimli çağında vefat etti. Bakın okumuş, anlatmışız işte ne için donanma önemli, ne için bu coğrafyada denizcisiz yapamayız en sonunda anlatmışım. Manifestoya dikkat et; ‘’Bu dijital terör saldırısı –ben Balyoz’u dijital terör olarak nitelendirdim- sonunda eğer Bahriye kan kaybeder, seçkin denizcilerinin tasfiyesi başarılı olur ve bunun yansımaları gelecek günlerde denizlerimizde ulusal çıkarlarımızın aleyhine tecelli ederse tarih ve gelecek nesiller önünde Bahriye üzerinde bu oyunu oynayanlar kadar bu oyuna alet olanlar ile sessiz kalanlarda suçlu olacaktır. Takdir Aziz Milletimizindir!’’ demişim.
Tabi müthiş bir alkış koptu mahkemeye ara verdiler çünkü seyirci ayaklandı. Ondan sonra FETÖ’cü hakim üye bana dedi ki; ‘’Savunmalarınızı açık bir şekilde belirttiniz iftira, düzmece olarak yapıldığı iddia edilen birçok belgede var olduğu, bu belgelerin altında dijital yollarla son kaydedici veya son yazanın sizin olduğunuz iddia ediliyor. Bu iftiralara maruz kalmanızın sizce sebebi nedir?’’ diye sordu. Başka bir şey soramıyor, adam bunu soruyor. FETÖ’cü Hakim’e ne diyorum biliyor musun; ‘’Bunu size saatlerce anlatabilirim ama tek şey söyleyeceğim. Benim savunmamda söylediğim ‘Mavi Vatan’ dediğimiz denizlerimize sahip çıkmak bu çerçevede 4 ayrı deniz kuvvetleri komutanı ile Türk Deniz Kuvvetleri’nin stratejisini, konseptlerini oluşturan bir Amiral, bir denizci, bir stratejist, bir deniz tarihçisi olarak kendimi yetiştirmiş tarihin ve kaderin beni yetiştirdiği yerde ve zamanda bu hizmetleri sunmuş olmamdır suçum.’’ Diyorum. Balyoz’un, Ergenekon’un aklına gelen bütün kumpas davalarının temel nedeni gelip, Ege, Akdeniz, Montrö Sözleşmesi ve Karadeniz’deki pozisyona kilitleniyordu.
Deniz kuvvetleri bu alanda taviz vermediği için o dönemde çok kıymetli Amiraller, Subaylar tasfiye edildi. Dediğim gibi acı çektiler. Diyorlar ki Amiralim bunu kim yaptı? Fethullah Gülen denen imamın bu kadar derin jeopolitik, stratejik düşünce yapısı zaten olamaz. Ama Avrupa-Atlantik yapının istihbarat ajansları, Türkiye’nin denizcileşmesini, Kemalizm’e yönelişini, ulusal çıkarlarına dönmesini, Türk dünyasına dönmesini istemiyordu. Türkiye’nin uyutulmasını, parçalanmasın isteyen istihbarat örgütlerinin emir kulu olarak Gülenciler bu işi yapmışlardır. ABD, Fethullah Gülen hareketini, Türkiye’nin güneyinde kukla bir Kürt devlerini kurma gayretlerini desteklediği; Kıbrıs’ta, Ege’de, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin jeopolitik çıkarlarını görmezden geldiği sürece yeni dönemde Türkiye’deki vatandaşların akıllarını ve kalplerini tekrar kazanması kolay değil.
Batuhan Erkocaoğlu: Türkiye özellikle son dönem içerisinde Doğu Akdeniz’de müthiş bir şekilde yalnızlaştırılmaya çalışılıyor. Buna müteakiben önümüzdeki süreçte Doğu Akdeniz’de Türkiye-Rusya yakınlaşması görebilir miyiz? Doğu Akdeniz’de ortaya çıkabilecek Türk-Rus stratejik işbirliği ABD ve Avrupa Birliği (AB) açısından nasıl bir durum teşkil eder ayrıca bu işbirliğini Batı’ya karşı hangi argümanlarla savunmamız gerekmektedir?
E. Tümamiral Cem Gürdeniz: Karşımızda Türkiye’yi denizlerden koparan, Kıbrıs’tan koparan, Ege’den koparan, Türkiye’nin güneyinde kukla bir Kürt Devletine zorla razı eden bir sistem var, bu sisteme biz ne diyoruz? Avrupa-Atlantik sistem. Bu sistem Türkiye’ye baskı yaptığı; vekil devletler olarak Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni (GKRY) üzerimize sürdüğü; Türkiye’yi istikrarsızlaştırmaya devam ettiği sürece, Türkiye’nin kendini korumak için önce kendi milli imkanlarıyla daha sonra da yeni yaratacağı dost ve müttefik sistemlerle bu baskılara direnecektir. Bu en doğal hakkıdır. Bu zaten bir annenin evladını koruma refleksidir. Zaten doğal bir sonuç olarak karşımıza çıkacaktır. Çünkü karşımızdaki emperyalizm vazgeçmiyor, bastırıyor. Fransa’yı görüyorsun ABD’yi görüyorsun. Bir de rota değiştiriyorlar. Bakıyorsun bir gün evvel bir şey söylüyor, iki gün sonra başka bir şey söylüyor.
Bazıları diyor ki, efendim bu iktidar değişirse buraya daha modern, daha liberal iktidar getirirsek, Türkiye bu jeopolitik tezlerinden vazgeçer. Ben de mümkün olmadığını iddia ediyorum. Türkiye’nin parçalanmasına hangi iktidar onay verebilir? Türkiye’nin parçalanmasına hangi siyasi partiye oy verenler onay verebilir? O yüzden ben Türk-Rus, Türk-Çin, Türk-İran yakınlaşmasının kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum. Türkiye, Doğu için iyidir (bon pour l’orient) yani biz ne dersek onu yapacak ülke statüsünde değildir. Türkiye başlı başına bir medeniyet, başlı başına bir devlettir. Kendisini 70 yıl Atlantik sisteme teslim etmiştir ama artık Türkiye’de artık geri dönülmez uyanış başlamıştır. Türkiye dolar, ekonomik ambargolar tehdidiyle diz çökecek bir ülke değildir diye düşünüyorum. Bunun manifestosu şöyle olabilir; mesela Türkiye-Rusya yakınlaşmasında en kritik adım bence Türkiye, Abhazya’yı tanır Rusya’da, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) tanır, bak bakalım ne oluyor o zaman görürüz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Rusya’ya üs versin veya Rus savaş gemilerine burada destek vereceğim desin bak bakalım Amerikan sistemi ne yapıyor.
Onlar gözümüzün içine baka baka, hem üs görüşmeleri yapıyorlar, hem ambargoları kaldırıyorlar, hem Yunanistan’da Dedeağaç’a en ağır silahları getiriyorlar, Suda Deniz Üssü’nü genişletiyorlar. Bunların hepsini saf saf seyredecek ve aman ne güzel NATO müttefikimiz bunları yapıyor diyecek halimiz yok. Bu, bir ülkenin savunması, güvenliğini gerektiren işlerdir, çok ciddi olmamız lazım. Bütçe açığımız şu oldu, dolar şuraya çıkıyor, bunlardan taviz verelim söylemleri tehlikelidir. O zaman gelsin işgal etsin adam, yani Yunanistan’ın durumuna düşelim. Şu an Yunanistan işgal altında devlettir. Bu kadar net söylüyorum. Hem Fransa, hem ABD ile yaptıkları anlaşmalarla bütün üslerini bu iki devlete açmışlardır. Zaten bazı vatansever Yunanlı milletvekillerini görüyorum onlarda da ‘’ne yapıyorsunuz siz?’’ diyor.
Her şeyinizi Amerika’ya veriyorsunuz diyorlar. Türkiye’ye karşı bir iki söylem ve o söylemin karşılığında bir tane gemi gönderiliyor, bir hafta sonra bakıyoruz Dedeağac’a silah yığmış. Burada ana gayretin Rusya’yı yandan çevrelemek olduğunu, Türkiye’ye tabi ki gözdağı vermek olduğunu hepimiz biliyoruz. İncirlik kapanırsa Dedeağaç’ta, Suda’da yeni bir İncirlik yaratmak olduğunu biliyoruz, ama dediğim gibi ülkeler çıkarları ile iş yapar, o da çıkarına bakıyor, ben de çıkarıma bakacağım, duygusal bakmayacağız. 70 yıllık Atlantikçilerin Türkiye’yi sürüklediği bu felaket durumdan başka türlü de kurtulamayız. Artık akıllı olmak reel politik ne gerektiriyorsa, coğrafya neyi gerektiriyorsa, jeopolitik neyi gerektiriyorsa onu yapmak durumundayız. Tekrar teşekkür ediyorum bana vakit ayırdığınız için.
E. Tümamiral Cem Gürdeniz’e röportaj için teşekkür ederiz.