Adalar Denizi’nde Türkiye’nin egemenlik sınırlarını ilgilendiren temel sorun, bu denizde hükümranlık sınırlarını belirleyen antlaşmalarda egemenlik devrinde mutabık kalınan adalar dışında kalan ada, adacık ve kayalıklar üzerinde Yunanistan’ın egemenlik iddiasında bulunmasıdır.
Türkiye’nin Ege’de uluslararası antlaşmalarla Yunanistan’a devretmediği ve halen egemenliğinde olan ada, adacık, kayalıklar hakkındaki hukuki dayanağı, Lozan Barış Antlaşması’nda yer alan 12, 15 ve 16. maddelerdir. Devredilen ada, adacık ve kayalıkların dışında kalan bütün coğrafi formasyonlar üzerinde Türkiye’nin egemenliğinin halen devam etmektedir.
Egemenliği Anlaşmalarla Yunanistan’a Devredilmemiş Ada, Adacık ve Kayalıklar (EGAYDAAK) sorunu, 1996 Kardak Adaları krizinin yaşandığı tarihe kadar söz konusu kayalıkların egemenliği, uluslararası platformlarda gündeme gelmiş bir sorun değildi. Daha da önemlisi, bunlar, Ege’deki başta karasuları sorunu olmak üzere diğer tüm sorunların çözümünü etkileyecek temel sorundur. Ege’de temel sorun çözülmeden, deniz yetki alanları sorunun çözümü de mümkün görülmemektedir. Dolayısıyla Ege’de bu temel sorun mevcutken, Ege’de kıta sahanlığı da belirlenemez.
Yunanistan, Lozan Antlaşmasıyla 3 mil olarak uygulamaya koyduğu Ege’deki karasularını 1936 yılında 6 mile çıkararak Antlaşmayı ihlal etmiştir. Ege’nin açık deniz alanının %25’lik bölümünü egemenlik alanına dahil etmiştir. Türkiye ise, 1964’de çıkardığı Karasuları Kanunu ile Ege Denizinde karasularını 6 mil ilan ederek bir bakıma Yunan tasarrufunu tescil etmiştir.
1973’den itibaren Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkaracağına dair yapmış olduğu açıklamalar, imzaladığı BMDHS’nin 300’üncü maddesinde yer alan hakkın suiistimal edilemeyeceği prensibiyle çelişkilidir. 300. madde, Yunanistan’ın tek taraflı olarak karasularını genişletmesine engel olmaktadır. Ayrıca Türkiye, Yunanistan’ın karasularını 6 milin üstüne çıkarmasının casus belli (savaş sebebi) sayılacağını açıklamıştır.
1982 BMDHS’nin 122. ve 123. maddesi ile yarı kapalı bir deniz statüsünde olan Ege Denizi için genel kuralların işletilemeyeceği ortaya konmaktadır. Türkiye, böyle bir özel deniz için farklı bir yaklaşım esasına göre çözüm aranması gerektiğini beyan ederek uluslararası hukuk açısından “sürekli itirazcı”(persistant objector) konumunu sürdürmektedir.
Yunanistan, BMDHS’nin kıta sahanlığı kavramına, adaların da kıta sahanlığı olduğu tezinde ısrar etmekte, Türkiye ise Ege kıta sahanlığının Anadolu kıtasının denizdeki devamı olduğu görüşündedir. Türkiye, 1958’de Cenevre’de imzalanan Kıta Sahanlığı Sözleşmesi’ne taraf değildir. Bu anlaşmanın kendisini bağlamadığını öne sürmektedir.
Türkiye’nin Ege Denizi’ndeki karasularının genişliği, 1982’de 6 deniz mili olarak ilan edilmiştir. Kanunda, Türkiye ile kıyıları bitişik veya karşılıklı olan devletler arasında karasularının anlaşma ile sınırlandırılacağı, hakkaniyet ilkesine göre yapılacağı vurgulanmıştır.
Yunan Parlamentosu ise 1995’ de BMDHS’yi onaylayarak, 12 mil karasuları hakkını hukuki olarak kullanmaya yetkili hale gelmiştir. Yunanistan, sözleşmeyi kendi istediği şekilde yorumlayarak Ege Denizi’ndeki dengeleri tamamen kendi lehine çevirme yönünde hareket etmektedir. Yunanistan, Ege’yi bir Yunan gölü haline dönüştürmek istemektedir.
Adalar Denizi’nde Karasuları
Yunanistan, Ege Denizi’nde karasularını 12 mile çıkarırsa; Ege Denizi’nin %40’ını oluşturan Yunan karasularının büyüklüğü %70’e yükselecek. Açık deniz alanının büyüklüğü %51’den %19’a düşecek. Türkiye’nin karasuları kaplama oranı % 8,7’ye, Yunanistan’ın ise % 62’ye çıkacaktır. Kıta sahanlığı paylaşımı açısından önemli olan doğu Ege’de ise, Türk karasuları %17, Yunan karasuları %60 artacak, açık deniz alanları ise %64 azalarak, %9 düşecektir.
Ege Denizi’nde yaşanmakta olan diğer sorun ise “Doğu Ege Adaları’nın silahsızlandırılması” hususudur. 1923 Lozan ve 1947 Paris Antlaşması da dahil olmak üzere birtakım uluslararası antlaşmalarla silahsızlandırılan Doğu Ege adalarını Yunanistan, yoğun bir şekilde silahlandırma çabası içindedir. Uluslararası antlaşmalara göre silah bulundurmama yükümlülüğü bulunan Yunanistan’ın bu girişimi Türkiye’yi ciddi şekilde rahatsız etmektedir.
Diğer husus ise “Yunanistan’ın 10 millik hava sahası iddiası sorumluluğunu istismarı” dır. Yunanistan 1931 yılında karasularının genişliği 3 deniz mili olmasına rağmen, ulusal hava sahasını 10 deniz mili olarak ilan etmiştir. Uluslararası hukuka göre bir ülkenin karasuları genişliği 6 deniz mili aynı zamanda o ülkenin ulusal hava sahasının genişliğini de belirler.
Yunanistan’ın açıkladığı 10 millik ulusal hava sahasının uluslararası hukukta bir dayanağı bulunmamaktadır. Ulusal hava sahası arasında kalan 4 millik saha, uluslararası hava sahasıdır. Dolayısıyla Yunanistan’ın iddiası ne uluslararası alanda ne de Türkiye tarafından tanınmaktadır.
Türkiye’nin Akdeniz’deki Yetki Alanları
Kıyıdaş devletlerin MEB sınırlarının belirlenmesi karşılıklı mutabakat gerektirmektedir. Türkiye Doğu Akdeniz’de tek taraflı MEB ilanı yoluna gitmemiştir. Türkiye gibi düşünmeyen hatta bunu fırsat bilen GKRY 2003 yılında Mısır, 2007 yılında Lübnan ve 2010 yılında İsrail ile MEB anlaşmaları imzalamıştır. Yunanistan ise resmi olarak Doğu Akdeniz’de MEB ilan etmemişse de, Meis Adası güneyindeki sahada MEB dikte etmeye çalışmaktadır.
Yapılan paylaşıma göre, Doğu Akdeniz’e en fazla kıyısı bulunan Türkiye’ye bırakılan MEB’sinin iyi niyet ve hakkaniyet ilkesinden yoksun bir düşüncenin ürünü olduğunu göstermektedir.
Meis Adası’dan adeta Türkiye’nin denizle olan irtibatının kesilmeye çalışılması tahammül sınırlarını zorlayan bir uygulamadır. Dolayısıyla Türkiye, GKRY’nin ilan ettiği MEB’yi, bazı kıyıdaş devletler ile yaptığı antlaşmaları ve verdiği petrol ve doğalgaz arama ruhsatlarını tanımamaktadır.
GKRY’nin Doğu Akdeniz’de MEB ilan etmesi, bazı ülkelerle sınır antlaşmaları yapması neticesinde Türkiye’de 2011’de KKTC ile “Akdeniz’de Kıta Sahanlığı Sınırlandırması Hakkında Antlaşma” imzalamıştır.
Türkiye ile Yunanistan Müzakere Edebilir Mi ?
Türkiye’nin GKRY, İsrail ve Mısır ile ikili ilişkilerinde sorun vardır. Fakat bu üç ülke açıklarında bulunan doğal gaz kaynakları’nın uluslararası piyasalara sevki maliyetten dolayı zordur. Adanın çevresindeki gaz rezervlerini KKTC tarafı ile birlikte yönetmeye, paylaşmaya yanaşmayan ve Türkiye ile ilişkileri bozulan GKRY başka bir çözümün peşindeydi. 2 Ocak 2020’de Atina’da İsrail, Yunanistan ve GKRY East-Med (Doğu Akdeniz Boru Hattı) adını verdikleri bu proje için imzaları attılar.
Bu proje, Ege’deki Türk-Yunan deniz yetki alanları uyuşmazlığını Doğu Akdeniz’e taşıyor. Zira bu projenin hayata geçebilmesi için KKTC ile Yunanistan’ın Girit Adası arasındaki 750 mil uzunluğundaki denizin GKRY ve Yunanistan yetki alanı olarak paylaşılması gerek. Bu da ancak ve ancak Meis Adası’na ana kara gibi, yetki alanı tanınmasıyla mümkün. Fakat bu koşulun gerçekleşmesi de, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki yetki alanının Antalya Körfezi’ne doğru çekilmesi ve 41 bin km ile sınırlanması ve Seville haritasının kabulü anlamına gelecektir.
Türkiye, bu gelişmeler üzerine hak ve çıkarlarını korumak için 2019’da, Ulusal Mutabakat Hükümeti ile imzaladığı deniz yetki alanlarını sınırlandırma andlaşması yaptı. Andlaşma deniz hukukunun kararları çerçevesinde; hakkaniyet, eşit uzaklık, oransallık, coğrafyanın üstünlüğü, kapatmama, özel ve beşerî koşullar ile diğer koşulların değerlendirilmesi gibi prensipler çerçevesinde yapılmıştır.
Bu anlaşma ile, Girit Adası’nın doğusunda kalan ve Yunanistan’ın kendi yetki alanı olarak gördüğü bölgeyi Türkiye ile Libya arasında bölüştürüyor. Bu kapsamda doğal olarak adalara karasuları kadar deniz yetki alanı tanınmış ve Libya-Türkiye hattı bu adaların karasularının hemen dışından geçirilmiştir. Böylece Ege Denizi’nde olduğu gibi, Doğu Akdeniz’de de Türk-Yunan yetki alan iddiaları çakıştı ve ortaya hukuken bir uyuşmazlık bölgesi çıktı.
Bu durumda, Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ı muhatap alarak müzakere etmek demek, Yunanistan’ın talebini nasıl karşılayacağımızı konuşmak, yani hakkımız olandan ne kadarını Yunanistan’a vereceğimizi görüşmek anlamına gelebilecektir. Adalara ne kadar kıta sahanlığı tanınacağını müzakere etmek, Libya andlaşmasını ortadan kaldırmak demektir.
Çünkü bu andlaşmayı imzalarken ve Türkiye-Libya hattını çekerken deniz hukukuna uygun şekilde adalara karasularının ötesinde bir deniz yetki alanı tanınmamıştır. Eğer adalara karasuları dışında deniz yetki alanı tanınması konusunda müzakere başlarsa durum Türkiye’nin 2004 yılından itibaren savunduğu Kıbrıs adasının batısında karasularının sınırından geçtiğini kıta sahanlığı hattının da kaybedilmesi anlamına gelecektir.
Bir ülkeye ait adaların başka bir ülkeye coğrafi yakınlığı olması durumunda, adaların yetki alanları karasularının genişliği ile sınırlı tutulmaktadır. Ukrayna ile Romanya arasındaki Serpents Adası, İngiltere ile Fransa arasındaki Manş Adaları ve benzer diğer başvurularda (Alcatraz, Cerbe, Filfla adaları gibi) Uluslararası Adalet Divanı ve özel Hakem Mahkemesi kararları bu uygulamanın somut örnekleridir.
Bu çerçevede Meis Adası da nüfusu, Yunanistan’a coğrafi uzaklığı, Türk kıyılarına yakınlığı ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de en uzun kıyıya sahip ülke olması ışığında, yetki alanı karasuları ile sınırlandırılması gereken adeta model örnektir. Aksi takdirde, Türkiye açısından 100 bin km2 deniz yetki alanı kaybına yol açar ki, böyle bir sonuç hakkaniyet ilkesine kesinlikle aykırı olur.
Yunanistan sadece Deniz Yetki Alanları konularının müzakeresini istemekte, Türkiye ise, başta 1923 Lozan ve 1947 Paris Anlaşmalarına göre, Gayrı Askeri Statüde olan adaların anlaşmalar hilafına silahlandırılması, askeri statüye dönüştürülmesi başta olmak üzere tüm sorunların masaya getirilmesini talep etmektedir.
Yunanistan bunun üzerine, karşı hamleyle, Lozan’ın ele alınması ve güncellenmesi isteğini dile getirmiştir. Müzakerelerden bir sonuç çıkması beklenmemelidir. Yunanistan’ın bu süreci, zaman kazanarak ortamı yumuşatma amacıyla kullanacaktır. Başta Almanya olmak üzere AB onlardan yanadır.
Sonuç Olarak;
Fiziki ve siyasi coğrafyanın karmaşıklığı, birçok alanda menfaatlerin çatışması, bölgenin doğal kaynaklarca zenginliği, Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığının ve MEB’nın öneminin son yıllarda daha da artırmıştır. Dolayısıyla, ülkelerin MEB sınırlarının belirlenmesi, bu denize kıyısı olan Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Mısır, Yunanistan, İngiltere, Filistin, KKTC ve GKRY’nin katılacağı çok taraflı bir antlaşma ile çözüme kavuşturulması en akılcı yöntemdir.
Bazı bölge ülkelerde yaşanan iç karışıklıklar, anlaşmazlıklar nedeniyle kıyıdaş devletlerin Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarının paylaşımı için bir araya gelmeleri pek mümkün görünmemektedir.
Türkiye ve Yunanistan arasındaki Ege’de deniz yetki alanları paylaşımı sorunu 1970’lerden beri devam ediyor. Ege ile Doğu Akdeniz yetki alanları uyuşmazlığı iki temel nedenle aynı değil: Birincisi, Ege’de uyuşmazlık Türkiye kıyısı boyunca yer alan çok sayıda Yunan adasının coğrafi konumundan kaynaklanıyor.
Doğu Akdeniz’deki sorun ise, özünde tek bir Yunan adasının, Meis yetki alanı üzerinde odaklanıyor. İkincisi de Yunanistan, Ege uyuşmazlığında uluslararası hukuk ve uygulamayı lehine görürken, Doğu Akdeniz’de hukuk ve uygulama Türkiye’nin tutumunu destekler nitelikte.
Son olarak Lozan Antlaşması, Türkiye’nin kuruluş belgesi, tapu senedidir. Müzakere edilemez. Yunanistan Lozan şartlarına ve Paris anlaşması hükümlerine uymaya zorlanmalıdır. Yunanistan’ın, silahsızlandırılmak koşuluyla kendisine bırakılan bazı adaları silahlandırma faaliyetlerini engelleyici daha sert tepkiler ortaya koymalıdır. Yunanistan’ın bazı insansız adalara ve kayalıklara iskan politikası uygulama çabaları engellenmelidir.
Türkiye, Yunanistan’ın hiçbir hukuki dayanağı olmayan Ege’deki 10 millik hava sahası ilanının geçersiz olduğunu uluslararası platformlarda anlatmaya devam etmelidir. Adaların, ana kara gibi deniz yetki alanlarına sahip olamayacaklarında ısrar edilmelidir. Konular egemenlik sorunu olup müzakere edilmemeli, edilirse de yukarıdaki kapsam dışına çıkılmamalıdır. Türkiye, Doğu Akdeniz’de daha aktif bir politika izleyerek kıta sahanlığı ve MEB koordinatlarını ilan ederek, BM’e istenilen belgeleri teslim etmelidir.
Yararlanılan Kaynaklar
- Cihat Yaycı, Yunanistan Talepleri (Ege Sorunları) Soru ve Cevaplarla
- İsmet BALIK, “Maritime Jurisdiction Areas of Turkey and Conflicts Related to Jurisdiction Area With Riparian Countries”, Urban Academy, Rewieved Journal of Urban Culture and Management, Volume: 11 Issue: 1, Spring 2018
- https://www.crisisgroup.org/tr/europe-central-asia/western-europemediterranean/turkey/turkey-and-greece-time-settle-aegean-dispute
- https://bau.edu.tr/haber/15958-dogu-akdeniz%E2%80%99deki-son-durum-hakkinda-gorus-ve-degerlendirmeler
- https://fikirturu.com/jeo-strateji/dogu-akdenizde-dugume-dogru-mu-cozume-dogru-mu/