Son 10 günden bu yana, Türkiye-İsrail ilişkilerinin gidişatına yönelik tartışmalar ve konuşmalar yapılmaktadır. Devlet yetkililerin verdiği demeçler, iki ülke basınında çıkan haberler ve Yunan/Rum basınlarınca dile getirilen Türkiye-İsrail ilişkilerine dair gelişmeler oldukça dikkat çekiyor.
Peki Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşeceği bir zemin hazırlanıyor mu ? Ya da iki ülke arasındaki ilişkilere yönelik nasıl bir yol izleniyor ? Geçmiş süreci bir kenara bırakıp, günümüzde gelişen yakın gelişmelere bakalım.
Al Monitor: Türk-İsrail İstihbaratları Görüşmeye Devam Ediyor (1)
30 Kasım’da Londra merkezli Al Monitor adlı haber platformunda yer alan bir habere göre, Al Monitor’e konuşan İsrailli kaynaklar, Türkiye-İsrail ilişkilerini normalleştirme çabalarının bir parçası olarak iki ülkenin istihbarat kurumlarının temas halinde olduklarını aktardılar. Ayrıca kaynaklar, görüşmelerin devam ettiğini ve bu görüşmelerin diplomatik ilişkiler bazında yeni bir başlangıç noktası oluşturduğunu ve bu temaslarda hakkında büyükelçilik düzeyinde ilişkilerin yeniden kurulması fikrinin ortaya çıktığını bildirdiler. Fakat, bu iddia edilen görüşmeler hakkında resmi makamlardan herhangi bir açıklama yapılmadı.
Cihat Yaycı’nın Hayom’da Yayımlanan Makalesi
6 Aralık’ta İsrail’in önde gelen gazetelerinden Hayom Gazetesi’nde Müstafi Tümamiral Cihat YAYCI’nın, Yaycı Doktrini kapsamında geliştirdiği ‘Türkiye-İsrail MEB Sınırlandırma Antlaşması’ başlıklı makalesi yayımlandı. Hayom Gazetesi “Amiral Cihat Yaycı, İsrail’in müttefiki Kıbrıs’ı (GKRY) zor durumda bırakacak, Türkiye ve İsrail arasında MEB konusunda ikili bir anlaşma öneriyor.” şeklinde manşet attı (2). Bunun üzerine Rum ve Yunan basını harekete geçerek, şaşırmış vaziyette İsrail’e sitem ettiler.
Makalede önemli ve son derece ciddi konulara değinen Cihat Yaycı, İsrail’in 2010 yılında GKRY ile imzaladığı hukuki boyutu olmayan MEB Sınırlandırma Anlaşması’nda, GKRY’nin İsrail’e yönelik deniz yetki alanlarında kurduğu kumpası gözler önüne sermişti. Ardından İsrailli akademisyenler ve İsrail merkezli basın kuruluşları, makaleden etkilenerek İsrail-Rum Yönetimi arasında imzalanan MEB Antlaşmasını sorgulamaya başladı.
The Media Line adlı bir haber platformunda , “İsrail ve Kıbrıs’ın (GKRY) Doğu Akdeniz’deki ortak Afrodit /Yişai gaz sahasından geçen deniz sınırının değiştirilmesi konusundaki ihtiyatlı diplomatik tartışmalar ilerliyor. Son günlerde İsrailli diplomatlar, Kıbrıslı mevkidaşlarıyla konuyla ilgili görüşmelerde bulundu, Kıbrıs’ta konu hakkında bilgi sahibi bir kişi Media Line’a şunları söyledi: “Deniz sınırlarının yeniden çizilmesine dair görüşmeler sürüyor, bu durum ilişkimiz için bir engel değil.” yazıldı (3).
Afrodit Yatağı
İsrail ve Rum Yönetimi’nin deniz sınırında bulunan Afrodit yatağı, 2011 yılında ABD enerji şirketi Noble Energy tarafından keşfedilmişti. Afrodit yatağının, İsrail tarafında 7-10 milyar metreküp ve Rum Yönetimi tarafında ise yaklaşık 100 milyar metreküp gaz içerdiği iddia ediliyor. Söz konusu Rum Yönetimi tarafında bulunan alandaki 100 milyar metreküp gazın tahmini değeri yaklaşık 9 milyar dolar. Deniz sınırı anlaşmazlığı nedeniyle, bölgede sondaj çalışmaları durduruldu.
İsrail-GKRY MEB Sınırlandırma Anlaşması
İsrail ve GKRY, 2010 yılında hukuksuz bir şekilde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni de görmezden gelerek MEB Sınırlandırma Anlaşması imzaladılar. KKTC’nin, ada ve çevresindeki enerji kaynakları üzerinde hakkının bulunmasına rağmen, GKRY bölge ülkeleri ile sadece MEB Sınırlandırma Anlaşması imzalamakla kalmayıp, adanın çevresinde belirlediği sözde parsellere uluslararası enerji şirketlerini davet etti.
Cihat Yaycı’ya göre, İsrail, GKRY ile yaptığı MEB Sınırlandırma Anlaşması’nda 4.600 kilometrekare deniz yetki alanını kaybetmiştir. GKRY, İsrail’in deniz yetki alanını gasp etmiştir diyebiliriz.
Olası Türkiye-İsrail MEB Antlaşması (4)
Türkiye ve İsrail arasında olası MEB Sınırlandırma Anlaşması, her iki ülkenin de deniz yetki alanları üzerinde çıkarına olması öngörülmektedir. Böyle bir anlaşma, her iki ülke için de ‘kazan-kazan’ stratejisini barındırıyor.
Cihat Yaycı’ya göre, iki ülke arasında böyle bir anlaşmanın imzalanması durumunda; Türkiye 10.462 kilometrekare deniz alanı kazanırken, İsrail ise 16.344 kilometrekare deniz alanı kazanacak. Ayrıca Yaycı, İsrail’in, Afrodit yatağının da bulunduğu GKRY’nin sözde 12 numaralı parselinin tümüne; 1, 7, 8, 9, 10 ve 11 numaraları parsellerin bir kısmına da sahip olacağını söyledi.
Türkiye açısından da durumu değerlendiren Yaycı, Türkiye’nin 1, 5, 6, 7, 8 ve 10 numaralı parsellerin bir kısmına sahip olacağını aktardı.
Al Monitor: Türkiye, İsrail’e Büyükelçi Atadı (5)
9 Aralık’ta Al Monitor’e konuşan İsrailli kaynaklar, Türkiye’nin İsrail’e yeni bir büyükelçi atadığını aktardı. Yeni İsrail Büyükelçisinin adı da Ufuk Ulutaş olarak yazılmıştı. Yine bu konu hakkında Türk ve İsrail makamlarından resmi bir açıklama yapılmadı. Fakat görünen o ki, İsrailli yetkililer ve gazeteciler Türkiye hakkında sinyaller vermeye başladı.
Uzmanlar Ne Diyor ?
Yakın zamanda da online bir konferansa katılan İsrail’in Türkiye Maslahatgüzarı Roey Gilad, “Türkiye ile İsrail arasındaki ticaret, 2019’da 7,2 milyar dolara ulaştı. Bu ticarete yeni bir boyut kazandırırsak,10 milyar dolara bile ulaşabilir. Enerji son zamanlarda bölgemizde maalesef bir çatışma kaynağı oldu. Belki bugün enerjiyi sadece çatışma değil, dostluk ve ortaklık kaynağı olarak görebiliriz.“ demişti (6).
Geçtiğimiz günlerde Doğu Akdeniz Politik adına Kudüs Strateji ve Güvenlik Araştırma Merkezi’nden (JISS) Türkiye Uzmanı Dr. Hay Eytan Cohen Yanarocak ile Doğu Akdeniz bağlamında Türkiye-İsrail ilişkilerini konuşmuştuk. Kendisine “İsrail ve Türkiye, enerji kaynaklarının paylaşımı ve ilişkiler açısından Doğu Akdeniz’de ortak bir noktada buluşabilir mi?“ şeklinde bir soru yöneltmiştim.
Dr. Cohen Yanarocak da, “İsrail-Türkiye ilişkileri neticesinde İsrail uluslararası ilişkilerin önemli bileşeni olan denge siyaseti uyarınca Yunanistan ve Kıbrıs’a (Rum Yönetimi) yaklaştı. Bir başka deyişle Türkiye kendi elleri ile İsrail’i bu iki ülkenin kollarına itti. Türkiye bununla da yetinmeyerek Sisi’nin Mısır’ı ile kötü ilişkiler içinde olmasından dolayı bu Mısırı da yine Yunanistan ve Kıbrıs’ın kollarına itti. Doğalgaz kuşkusuz İsrail için Mısır’la ilişkilerini geliştirmek için önemli bir platform veya bahane oluşturdu diyebiliriz.“ şeklinde cevap vermişti. Ayrıca Dr. Yanarocak, “Siyasi realizm İsrail-Türkiye ittifakını şart koşar mesele bu vizyonu görüp buna sahip çıkmak.“ dedi.
İsrail Hayom gazetesinde editör olarak görev yapan arkadaşım Dean Shmuel Elmas ile görüşmemizde iki ülkenin çıkarlarına dayalı olumlu adımlar gördüğümüzü istişare ettik. Dean Shmuel Elmas, benimle şunları paylaştı;
“Son zamanlarda İsrail-Türkiye ilişkileri çok sıcak bir konu haline geldi. İstihbarat teşkilatlarının görüşmelerde bulunduğu haberinin ardından Amiral Cihat Yaycı’nın deniz sınırlandırma anlaşmasıyla ilgili öneri yazısını, ikili ilişkileri geliştirmek için Hayom’da yayınlamaya karar verdim. Bu olayların olumlu yansımalarına bakın, şimdi yeni bir büyükelçinin atandığını duyuyoruz. Öncelikle büyükbabası Türkiye’den İsrail’e göç etmiş bir gazeteci olarak, ilişkilerimizin öneminin gerçekten farkındayım. Bu nedenle Ufuk Ulutaş’ın İsrail Büyükelçisi adaylığını olumlu bir adım olarak görüyorum. Ulutaş’ın, iki millet arasında köprü olmasını gerçekten umuyorum.“
Sonuç Olarak;
İsrail, GKRY ile hukuksuz bir şekilde imzaladığı MEB Sınırlandırma Anlaşması’nı iptal etmesi gerekir. Ayrıca, Rum Yönetimi’nde konuşlandırdığı uçaklar, askerler ve icra ettiği tatbikatlar, Kıbrıs’ta garantör bir ülke olan Türkiye’ye doğrudan meydan okumadır. Zurich ve Londra Antlaşmaları gereğince, adada garantör ülkeler dışında herhangi bir devletin askeri gücü yer alamaz. İsrail’in bu durumu da gözden geçirip, olumlu yaklaşımlar sergilemesi gerekir. GKRY, İsrail üzerinden Türkiye karşıtı politikalar izlemektedir; İsrail, 2010’da deniz yetki alanlarında olduğu gibi bugün de kandırılmak istemiyorsa, başka ülkelerin algıları üzerinden politikalar izlememelidir.
Türkiye ve İsrail ilişkilerinin seyrini değiştirecek önemli adımları önümüzdeki günlerde de duymamız sürpriz olmayacak. Doğu Akdeniz’de karşılıklı çıkarlar bakımından işbirliği çerçevesinde izleyeceğimiz kritik yol haritası, Türkiye ve İsrail için olumlu yönde değerlendirilebilir. Türkiye ve İsrail’in sadece Doğu Akdeniz’de değil, Ortadoğu’da da çıkarlarının olduğu öngörülmektedir.
Herşeyden önce coğrafya, ilişkilerin yeniden geliştirilmesini mümkün kılabilir. Bugün İsrail’in Ortadoğu’da izlediği adımlar, bölge ülkelerini (BAE, Bahreyn, Ürdün, Suudi Arabistan, Mısır) birbirine yaklaştırmış gözükmektedir. Artık devletler, kendi jeopolitiğini yaratma gayreti içerisindelerdir.
Tüm bu gelişmeler doğrultusunda son sözü siyasi realizm belirlemektedir. Dr. Cohen Yanarocak’ın da belirttiği üzere iki ülkenin menfaatleri ve çıkarları açısından siyasi realizm, İsrail-Türkiye ittifakını şart koşmaktadır.
İsrail’in, Türkiye’den farklı beklentileri olabilir. Her iki ülkenin de çıkarları ve menfaatleri söz konusu olduğunda, siyasi kavgalar sineye çekilerek fedakarlığı ön plana çıkarmak gerekir. Fakat İsrail de, Doğu Akdeniz’de ve Ortadoğu’da güç sahibi olan Türkiye ile karşı karşıya gelecek politikalar gütmemeli, jeopolitik mücadeleye girişmemelidir. İsrail, kendi iç siyasetindeki kırılmayı onarıp, İsrail halkının geleceği açısından Türkiye ile ilişkileri normalleştirme ve geliştirme adımlarına yönelmelidir.
Yararlanılan Kaynaklar
(1) https://www.al-monitor.com/pulse/originals/2020/11/turkey-ties-israel-biden-trump-s400-saudi-arabia-erdogan.html
(2) https://www.israelhayom.com/2020/12/06/erdogan-confidant-sends-israel-another-message-of-reconciliation/
(3) https://themedialine.org/by-region/israel-cyprus-discuss-redrawing-lines-in-huge-mediterranean-natural-gas-field/
(4) Cihat Yaycı, Doğu Akdeniz’in Paylaşım Mücadelesi ve Türkiye, s.167,168
(5) https://www.al-monitor.com/pulse/originals/2020/12/turkey-name-ambassador-israel-ufuk-ulutas-fidan-erdogan.html
(6) https://en.globes.co.il/en/article.aspx did=1001350640#utm_source=iglobes&utm_medium=referral&utm_campaign=iglobes