Türkiye ve Yunanistan Arasındaki İstikşafi Görüşmeler

0
1202

Diplomaside diyaloğu geliştirmek için başvurulan istikşafi görüşmelere, taraflar arasında birçok sorun bulunduğunda başvurulur. Bu çerçevede, genellikle “bir paket” halinde ele alınan sorunların hepsinin çözülmesi için çaba sarf edilirken, bir sorunun çözülmemesi halinde, diğerleri de çözümlenmemiş sayılır. Sorunların tanımı konusunda bile anlaşamayan tarafların, meselelere daha geniş bir çerçeveden bakacaklarını ve tanımlar yaparken de bağlayıcılıktan uzak sadece keşif amaçlı çalışacaklarını anlatıyor.

İstikşafi görüşme süreci, diplomatların yaptığı çalışmaların en son aşamada siyasi otoriteye sunulmasını ve siyasi düzeyde yapılacak değerlendirmelerin sonucunda her iki ülke açısından da son derece hassas konularda somut adıma bağlanmasını içermesi açısından da yararlı bir yöntem olarak biliniyor.

İstikşafi Görüşmeler Mekanizması Neye Dayanıyor?

Türkiye ve Yunanistan’ın Ege Denizi’nden kaynaklanan sorunları görüşmek için geliştirdikleri “istikşafi görüşmeler” mekanizması, AB’nin 1999 Helsinki Zirvesi kararlarına dayanıyor. İki ülke ilişkilerinin yumuşama dönemine girdiği 1999’da AB, Türkiye’ye tam üye adayı statüsü vermiş ancak Yunanistan’la Ege Denizi sorunları ve Kıbrıs meselesinin çözülmesi koşullarını da masaya getirmişti.

AB, Ege Denizi’ni kastederek sınır anlaşmazlıklarının barışçı yollarla çözülmesi gerektiğini, çözülememesi durumunda Avrupa Adalet Divanı’na götürülmesi mesajını verirken süreci 2004 sonunda gözden geçireceği uyarısını yapmıştı. Böylece Yunanistan ile Ege sorunlarının çözümü ya da çözümü için bir süreç başlatılması, Türkiye’nin tam üyelik müzakerelerine geçebilmesi için bir koşul haline gelmişti.

Türkiye ve Yunanistan, Ege sorunlarına her iki tarafın da kabul edebileceği, “adil, kalıcı ve kapsamlı” çözüm için zemin hazırlamak amacıyla istikşafi görüşmelere 12 Mart 2002’de Ankara’da başladı. Türkiye ve Yunanistan arasında seyreden olumlu ilişkiler ve Türkiye’nin 3 Ekim 2005 günü tam üyelik müzakerelerine geçmesi sürecinde istikşafi görüşmeler yoğun bir şekilde ilerledi. 12 Mart 2002 ile 29 Kasım 2005 arasında 32 tur gerçekleştirilen görüşmelerin hızı 2005-2010 arasında yavaşladı. 2010 sonuna kadar toplam 42 tur görüşme gerçekleştirilirken, 2010-2016 arası da taraflar sadece 18 kez bir araya geldiler.

2010 sonrasında Yunanistan’da yaşanan hükümet değişimleri ve sık yaşanan ekonomik darboğazlar nedeniyle Türkiye ile yapılan istikşafi görüşmelerin seyreldiği görülürken, Aleksis Çipras’ın başbakan olarak göreve gelmesinin ardından müzakereler tamamen askıya alındı. 60. ve son görüşme ise 1 Mart 2016’da Atina’da gerçekleşmişti.

Taraflar Hangi Konuları Ele Aldılar?

Türkiye ve Yunanistan’ın Ege sorunlarıyla ilgili bakış açıları birbirinden büyük farklılıklar gösteriyor. Yunanistan, tek sorununun Türk-Yunan deniz sınırının çizilmemiş olmasını gösteriyor ve Türkiye ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılması durumunda sorunların tamamen çözülmüş olacağını savunuyor.

Türkiye ise tek bir soruna indirgenemeyeceğini söylüyor. Deniz sınırının belirlenmesinin yanı sıra Yunanistan’ın tek taraflı olarak ilan ettiği 10 millik hava sahası, uluslararası anlaşmalarla egemenliği devredilmemiş ada ve adacıkların statüsü, Batı Trakya sorunu ve Yunanistan’ın 1923 Lozan ve 1947 Paris antlaşmalarına aykırı olarak adaları silahlandırması da Ankara açısından çözülmesi gereken sorunlar arasında yer alıyor.

Diplomatlara göre, 2002’den 2016’ya kadar süren müzakerelerde, taraflar, Kuzey Ege’de deniz sınırları konusunda uzlaşıya yakınlaştılar; ayrıca Türk ve Yunan savaş uçaklarının “it dalaşı” adı verilen gerginliklerden uzak durmaları konusunda ilerleme gösterdiler. Ancak genel olarak müzakerelerin, deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına odaklandığı bilinen bir durum. Atina, sorunun ikili müzakerelerle çözülememesi durumunda Türkiye ve Yunanistan arasında varılacak bir uzlaşı ile Uluslararası Adalet Divanı’na gidilmesini istiyor ve bunu son dönemde daha da kuvvetli şekilde gündeme getiriyor.

Tarafların Şimdiki Pozisyonu Nedir?

Yakında başlaması öngörülen istikşafi görüşmelerin hem kapsam hem de konjonktür olarak tarafları daha zorlu bir müzakere sürecine taşıyacağı öngörülüyor. 2002’den farklı olarak Doğu Akdeniz’in de masaya taşınacak olması, her iki tarafın da diğer kıyıdaş ülkelerle deniz yetkilendirme anlaşması yapmış olmaları ve kıta sahanlığı konusunda egemenlik tartışması yaşıyor olmaları süreci zorlaştıran etkenler olarak görülüyor.

Yunanistan, bu nedenle tartışmayı 1982 tarihli Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi zeminine çekmeye çalışırken, Türkiye başta Meis Adası olmak üzere adaların coğrafi konumlarını gündeme getirerek hakkaniyet ilkesinin aşındırılmak istendiğini ortaya koymaya çalışıyor.

Yunanistan, istikşafi görüşmeler öncesinde 3 temel koşulu olduğunu seslendiriyor. Bunların başında konuşulacak konunun tespit edilmesi bulunuyor. Atina açısından tek sorun olarak görülen deniz yetki alanlarının sınırlandırılması konusundan başka bir sorunun görüşülmesine sıcak bakmıyor. İkincisi, sorunun uluslararası hukuk ışığında çözülmesi prensibi. Buradan kastedilen Türkiye’nin taraf olmadığı Deniz Hukuku Sözleşmesi. Üçüncüsü, askeri yolların ve düşmanca söylemlerin terk edilmesi. Türkiye ise müzakerelerin ön koşulsuz olarak başlatılması ve bütün sorunların masaya getirilmesinden yana.

Türkiye-Yunanistan Arasındaki İstikşafi Görüşmelerde Son Durum

AB Konseyi Dönem Başkanlığını üstlenen Almanya, Doğu Akdeniz’de tırmanan gerilimi azaltmak ve olası bir askeri çatışma riskini engellemek için Türkiye ve Yunanistan arasında istikşafi görüşmeleri tekrar canlandırmak amacıyla harekete geçti. Ağustos ayında istikşafi görüşmelerin tekrar başlatılmasına yaklaşıldı ancak Yunanistan’ın 6 Ağustos’ta Mısır’la MEB’nı imzalaması, istikşafi temasların tekrar rafa kaldırılmasına yol açtı.

Merkel ve Michel’in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptıkları üçlü görüşme sonrasında Ankara ve Atina’dan yapılan açıklamalar, istikşafi görüşmelerin “yakın bir gelecekte” başlayacağını duyurdu. Zirvede, Doğu Akdeniz’deki gelişmeler değerlendirildi, Türkiye ve Yunanistan’ın istikşafi görüşmelere başlamaya hazır olduğu ifade edildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, görüşmede, Doğu Akdeniz’de gerginliğin azaltılması ve diyalog kanallarının işletilmesi için yakalanan nispi ivmenin karşılıklı adımlarla korunması gerektiğini belirterek, Türkiye’nin daima diyaloğa ve müzakereye vurgu yaptığını, onca tahrike rağmen sağduyulu ve soğukkanlı tavrından taviz vermediğini ifade etti.

Üzerinde çalışılan çerçeve belgesinde tarafların, Doğu Akdeniz’in tartışmalı bölgelerindeki faaliyetlerini belli bir süre askıya alması, Kıbrıs Cumhuriyet’inde Rum ve Türk tarafları arasında hidrokarbon zenginliklerinin paylaşımı ve adada kalıcı çözümü sağlamak üzere BM liderliğindeki görüşmelere dönülmesi gibi unsurların yer alacağı kaydediliyordu.

Eğer taraflar bu çerçevede uzlaşırlarsa, 61. tur istikşafi görüşmeler İstanbul’da Yunanistan’ı temsilen Büyükelçi Pavlos Apostolidis ve Türkiye’yi temsilen bir dışişleri bakan yardımcısı ya da bakanlığın İkili Siyasi İşler ve Denizcilik-Havacılık-Hudut Genel Müdürü Büyükelçi Çağatay Erciyes tarafından gerçekleştirilecek.

Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis de, “Türkiye ile istikşafi görüşmelerin yakında başlamasını umuyoruz. Şimdi sıra diplomaside” diye konuştu. Yunanistan ziyaretinin Girit ayağında Pompeo, Türkiye ile Yunanistan’ın, deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin ihtilafla ilgili görüşmeleri en kısa zamanda başlatması gerektiğini belirtti, sorunu, somut sonuçlarla çözüme kavuşturma çağrısı yaptı.

Türkiye ile Yunanistan arasındaki istikşafi görüşmeler, 4 yıl aradan sonra yeniden başlayacak olması hem NATO hem de AB ülkelerinden destek gördü. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, tarafların attığı adımdan memnuniyetini dile getirirken Almanya ve İspanya gibi ülkeler da hem Ankara hem de Atina’yı tebrik ettiler. Ankara’da yapılan değerlendirmeler, araştırma gemisi Oruç Reis’in Antalya Limanı’na çekilmiş olması ve ardından istikşafi müzakerelerin başlayacağının ilan edilmesi AB liderler zirvesinde Türkiye açısından yaptırım riskinin azaldığını gösteriyor.

Türkiye, Ege ve Doğu Akdeniz’deki sorunların diyalog ile çözülmesine yönelik gerekli adımları atarken Yunanistan, atış eğitimleri maksadıyla Türkiye’nin sorumluluk sahasında geniş bir alanı kapsayan iki yeni Navtex yayımladı. Bunun üzerine Türkiye de ilan edilen sahaların Antalya Navtex istasyonu sorumluluk sahasında olduğunu belirterek bu Navtex ilanlarını kendisi tekrar yayınladı. Söz konusu Navtex’lerin sorunların çözümüne değil, bölgede gerginliğin artmasına neden olacaktır.

Müzakere Nasıl Sonuçlanır?

Bir diyalog ortamı yeniden oluştu. Ancak bütüncül bir şekilde meselelerin çözülmesi zaman alacaktır. Uluslararası Adalet Mahkemesine gidilmesine Türkiye’nin itirazı, bütün sorunların birlikte alınmasının istenmesi ve Yunanistan’ın her sorunu ayrı ayrı ele almak istemesi sonucu bütüncül bir müzakere sürdürülmesi zor görünmektedir. Doğu Akdeniz’deki gerginliğin arkasındaki önemli nedenlerden biri de Kıbrıs sorunudur. AB’nin geçmişteki tutumu ve çözümsüzlüğü seyretmesi stratejik bir hatadır.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki konumu itibariyle geçmişte çok daha güçlü ittifaklara sahip bir ülkeyken son on yılda yürütülen dış politika ile gittikçe yalnızlaşan bir ülke haline gelmiştir. Yunanistan kısmen AB üyeliğini sağlamış olduğu avantaj ile Türkiye ile ciddi bir müzakereye oturmamıştır. 60 tur görüşme yapıp sonuçsuz kalmasının temel nedeni de budur. Bu yüzden de Yunanistan’ın daha tavizkar davranmasını beklemek gerçekçi olmaz. Ama yapıcı öneriler ile bu zorlanabilir.

Mesela, siyaseten Kıbrıs konusunda anlaşılamıyorsa, kıta sahanlığını ve doğal rezervler konusunu çözebilecek iki tarafın ortak işletme formülünü Türkiye hem resmi düzeyde hem de yurtdışı kamuoyu ile kendisine destek verecek şekilde anlatabilir.

Sonuç Olarak;

Akdeniz, son yıllarda hiç olmadığı kadar sıcak bir gündemle, uluslararası kamuoyunun ve ülkelerin gözü önünde bulunuyor. Dünya basınının gündemindeki Doğu Akdeniz meselesi, ABD’den Mısır’a kadar bölgesel ve bölge dışı aktörlerin yakın markajında yer alıyor. Bölgedeki suları ilk bulandıran hamle, Rum tarafının, AB’yi arkasına alarak Türkiye’nin aleyhine bir şekilde tek taraflı anlaşma imzalamasıydı.

Türkiye ise Doğu Akdeniz’de uluslararası kabul görmüş anlaşmalardan doğan hakkını kullanarak sondaj çalışmalarına başladı ve Doğu Akdeniz’de Pandora’nın Kutusu’nu açtı. Türkiye’nin NAVTEX ilanı sonrası sondaj çalışmaları tüm hızıyla devam ederken, Yunanistan da uluslararası ortakları ile buna karşı çıkmaya devam ediyor.

Türkiye, yarı kapalı ve görece dar bir deniz olan Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığı ve MEB sınırlandırılmasında her şeyden evvel hakkaniyet ilkesinin temel alınması gerektiğini savunuyor. Türkiye, Yunanistan ve GKRY’nin Türkiye ve KKTC haklarını göz ardı ederek attığı tek taraflı adımları ise tanımıyor. İstikşafi görüşmelerin tekrar başlatılacağı sinyali, tek taraflı hareket etmekten ziyade tarafları masaya çağıran ve diyalog konusunda ısrarcı davranan Türkiye’nin çabalarının sonuç vermeye başladığına işaret ediyor.

Önceki İstikşafi görüşmelerde Türkiye, Yunanistan ile kıta sahanlığı sorunu, adaların silahsızlandırılması sorunu, FIR hatları sorunu ve birçok sorun konuşulurdu. Türkiye masaya otururken bu görüşmelerin odak noktasını kaydırmayacak şekilde bir açıklama yapması gerekir. Ege ve Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığı meselesine odaklanılmalıdır. Çünkü bugünün sorunu budur.

Ama genel olarak bu görüşmelerin hedefi Türkiye ve Yunanistan arasındaki ikili sorunların ele alınması olduğunu Türkiye’nin kayda geçirmesi gerekir. Bu yapılmazsa Yunanistan’ın Uluslararası ortamda dile getirdiği aslında yanlış olan Türkiye ile aramızdaki tek sorun kıta sahanlığı sorunudur. Başka hiçbir sorun yoktur. Ve diğer durumlar Yunanistan’ın ulusal egemenliğine saldırısıdır söylemleri devam edecektir. Sorunlar iki ülke arasında olgun biçimde görüşmeye konu olmalıdır.

İstikşafi görüşmelerde iki tarafın birbirleriyle çakışan iddiaları vardır. Yunanistan’ın maksimalist pozisyonu var. Özünde Meis’e tanıdıkları geniş kıta sahanlığı yer alıyor. Türkiye’nin aksine Yunanistan’ın şu ana kadar açıklanmış bir kıta sahanlığı yoktur. Türkiye kendi kıta sahanlığını açıkladı ve BM’e bildirimde bulundu. Türkiye’nin Yunanistan’a kıta sahanlığı açıklaması için zorlamasında fayda vardır. Aksi takdirde, hukuki zemini olmayan Seville haritası gibi doküman üzerinden taraflar pozisyon üretmeye çalışıyor.

Yunanistan kıta sahanlığı açıklamamakla birlikte pozisyon almıyor. Böylece Türkiye’nin karşısına maksimalist tezlerle karşısına çıkma imkanına kavuşuyor. Türkiye, Yunanistan’ı resmen kıta sahanlığını açıklamaya zorlarsa o zaman farklı tezler ortadan kalkacak ve ortada tek bir versiyon olacak. Ve bu versiyon üzerinden müzakere yapılacak. Amaç Yunanistan’ın Türk diplomasisini zorlayacak araçları bir kenara bırakıp resmi tutumunu ortaya koyması ve müzakere’nin iki devletin kabul ettiği tutum üzerinden yürümesini sağlamak olmalıdır. Müzakere sonucu çakışma alanları diplomatik yollarla çözülmelidir.

Yararlanılan Kaynaklar