Türkiye’nin Ulusal Deniz Stratejisi

0
2418

“En uygun coğrafi konumda ve üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye; endüstrisi, ticareti ve sporu ile en ileri bir denizci ulus yetiştirmek yeteneğindedir. Bu yetenekten yararlanmasını bilmeliyiz. Denizciliği Türk’ün büyük ulusal ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız.” Mustafa Kemal ATATÜRK

Dünya yüzeyinin %80’i su ile kaplı olduğu gibi tüm suların %97’sini deniz ve okyanuslar oluşturur. Dünyadaki donmuş haldeki su oranı ise %2’idir. Yani yer küremizin dörtte üçü sudur. Dünya ticaretinin günümüzde hacim olarak %80’i, değer olarak %70’i, petrol taşımacılığının %60’ı, doğal gaz taşımacılığının %25’i suyolu ile yapılan bir yer kürede yaşıyoruz. Suyolu taşımacılığı hala dünyanın en çok tercih edilen ulaşım şeklidir. Bunların yanında dünyada bugün üretilen petrolün %30’u ile doğal gazın %27’si deniz tabanından sağlanmaktadır. Hatta rezerv olarak bilinen dünya doğal gazının %30’u ve petrollerinin %20’si deniz tabanında bulunmaktadır.

Bu bilgiler Okyanusların, Denizlerin, Göllerin ve Akarsuların önemini net bir şekilde açıklar. Hatta dünyadaki hâkimiyet teorilerinde bile Okyanuslara ve Denizlere hâkim olmanın dünya hâkimiyeti getireceği iddia edilmiştir. O yüzden günümüzde stratejik rekabetin en yoğun yaşanacağı unsurların başında denizler ve okyanuslar geliyor. Günümüzde yükselen güç merkezlerinin ortaya çıkması, batılı güç merkezlerinin gerilemesi, iklim değişikliği ile coğrafi yeni avantajların ortaya çıkması okyanuslarda, denizlerde hatta göller ve akarsularda jeopolitik rekabeti arttırmıştır. Zaten su dünyası geçmişteki her imparatorluğun kaderinde vardı.

Deniz Jeopolitiği

Su medeniyetini önemsemeyen ya da yeterli yatırımı yapmayan imparatorluklar ise büyük kayıplara uğramıştır. İşte bu yüzden Türkiye gibi 3 tarafı denizlerle çevrili bir yarım adanın hem denizlerde hem kıyılarında hem göllerinde hem akarsularında hatta okyanuslarda uzun vadeli ulusal politikalara sahip olması şarttır. Çünkü bu suyollarının varlığı gıdadan ticarete, ulaşımdan enerjiye, turizmden kültüre, askeriyeden jeopolitiğe kadar tüm alanları içinde barındırır. Türkiye dış ticaretinin %90’ınana yakınını deniz yolu ile yapmaktadır.

Denizlerde güçsüz bir Türkiye demek Türk ekonomisinin iflası demektir. Türkiye’nin ulusal deniz politikasın da mavi vatanın savunulması, ticarileşmesi ve daha verimli kullanılması önceliğimizdir. Bunun yanında Ankara’nın uluslararası sulardaki ve coğrafyalardaki menfaatlerini korumak ve hareket kabiliyetini artırmak için yeni bir misyon ve vizyon gerekiyor. Açıkçası yeni doktrinler ve stratejiler geliştirilmelidir.

Zaten Türk Deniz Kuvvetleri, kendi stratejisini; ‘’Ana vatanda güvende olmak için, Denizde güçlü olmak; Dünyada söz sahibi olmak için, Tüm denizlerde var olmak tespitiyle son derece net bir şekilde ifade etmiştir. Bu perspektiften yola çıkılarak denizciliğin her alanında Türkiye bir vizyon inşa etmelidir.

Bu vizyonun kendi denizlerinin ötesinde olması gerekiyor. Türk Deniz Kuvvetleri’nin başlattığı yapısal dönüşüm Türk ulusal deniz stratejisinin temelini oluşturmalıdır. Türkiye önce ulusal çerçevede önceliklerini belirlemelidir. Denizcilik alanında ilerlemiş ülkelerin stratejileri, politikaları ve kanunları kesinlikle incelenmelidir.

Deniz Stratejisi

Ankara, Türkiye için bir deniz rotası çizmelidir. Bu konuda yapılması gerekenleri madde madde sıralarsak:

  • Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi içerisinde acilen Ulusal Denizcilik Kurulu toplanmalıdır. İhtiyaç halinde Denizcilik Bakanlığı da kurulabilir. Ulusal Deniz Stratejimizin çerçevesi çizilmelidir. Ticari üstünlüğümüz ve güvenliğimiz için deniz politikalarımızın oluşturulması gerekiyor.
  • Denizlerdeki güvenliğimiz sağlanamadan Anavatandaki topraklarımızın güvenliği sağlanamaz. Denizlerimizdeki problemlerimizi çözmek ve sınırlarını bir an önce belirlemek ulusal hedefimiz olmalıdır.
  • Lozan anlaşması korunmalıdır. Lakin yeni anlaşmalar ile Türkiye’nin kazanımları çoğaltılmalıdır.
  • Türk Güvenlik Mimarisi oluşturulurken özellikle batılı ülkelerin artan saldırgan ve baskıcı politikalarına karşı tedbirlerin alınması elzemdir.
  • NATO’ya ilave olarak bölgesel ve küresel deniz ittifakları yaratılmalıdır.
  • Denizcilik alanında Çin, Rusya, Japonya, İngiltere, İtalya, Brezilya, Hindistan, Güney Kore ve İspanya gibi ülkeler ile işbirliği artırılmalı ve çeşitlendirilmelidir.
  • Libya-Suriye-KKTC üçgeni hayata geçirilebilir. Yine Azerbaycan ve Ukrayna’da ortak deniz üsleri fikri ele alınabilir.
  • Türkiye’de her seviyedeki okullarda Anadolu’nun ve Türkiye’nin bir deniz coğrafyası ve ülkesi olduğu eğitim programlarına koyulmalıdır. Tüm Türk vatandaşları için okyanuslar ve denizler eğitimi yürürlüğe alınmalıdır.
  • Türk Denizciliği her alanda kendi öz insan gücünü yaratmalıdır.
  • Türkiye kıyıları arası taşımacılığının geliştirilmesi, ticari gemi filolarının artırılması, gemi inşaatı alanında sektörün desteklenmesi ulusal deniz politikasının saç ayakları görülmelidir.
  • Özellikle kıyılarımız için yeni kanun ve yönetmelikler şarttır. Sanayileşme ve kentleşme hatta askerileşme durumumuz kıyılarımız ile birlikte ele alınmalıdır. Kıyılarımız ulaşım, balıkçılık, sanayi, enerji kaynakları, çevre korunması, ülke savunması ve turizm odaklı olarak düşünülmelidir.
  • Denizlerimizin her açıdan ekonomik potansiyeli araştırılmalıdır. Türkiye’nin politikası denizlerdeki bütün enerji kaynaklarına yönelmelidir. Denizlerimizin tamamının verimli şekilde kullanılması iyi hesaplanmalıdır.
  • Büyük göllerin ve akarsuların koruma altına alınması ile yeni bir Türk Su Ulaşım hattı oluşturulabilir. Türkiye’yi Batı’dan Doğu’ya ya da Doğu’dan Batı’ya aynı şekilde kuzey-güney iç suyolu hattı ile birleştirmek hem askeri hem ekonomik olarak önemlidir. Suyolları en verimli şekilde kullanılmalıdır. Tabi ki konunun uzmanları ile istişare edilerek bir yol haritası çizilmelidir.
  • Ekonomik ve askeri öncelikler içerisinde büyük ve genç bir ticari gemi filosu ile modern ve üstün bir askeri gemi filosuna sahip olmamız kaçınılmazdır. Karadeniz de Uçak gemileri (Çok Maksatlı Amfibi), Ege denizinde yapay adalar ve Doğu Akdeniz de Kıbrıs adasında askeri deniz ve hava üslerinin oluşturulması düşünülmelidir. Deniz gücü sadece askeri güç değildir. Ticari filolarımız gençleştirilmeli ve modernize edilmelidir. Türk limanlarını ve armatörlerini çoğaltmalıyız.
  • Türkiye’nin güney kıyılarına bakan sabit ama dev bir uçak gemimiz vardır. O da Kıbrıs adasıdır. Burasının gerekli alt yapısı oluştuğunda Türkiye; Afrika, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de hâkim bir güç olabilir. Bunun yanında Türkiye’nin Kıbrıs adası ile kara ve demir yolu olarak birleştirilmesi en önemli proje olmalıdır. Kıbrıs’ın Anavatana entegrasyon süreci ulusal bir politika olarak inşa edilmelidir.
  • Türkiye Yapay adalar oluşturma fikrini de ciddiye almalıdır. Çünkü Ege’de ve Karadeniz’de savunmayı öne almak için yapay adalar inşa edilebilir. Bu konuda Türkiye’nin tecrübesi vardır. Zaten Ordu-Giresun havalimanı yapay bir ada üzerine inşa edildi. Ayrıca yine yapay bir ada üzerine Rize-Artvin havalimanı projesi gündemdedir. Tabi ki yapay adalar sadece askeri amaçlı değil, turizm, tarım, inşaat, taşımacılık ve kültürel alanlarda dâhil olmak üzere değerlendirilebilir. Dünyada yapay adaların her alanda örneği mevcuttur. Hollanda’dan Japonya’ya, Birleşik Arap Emirliklerinden Çin’e kadar değişik coğrafyalarda görebiliriz.
  • Türkiye küresel bir güç olmak istiyorsa denizlerinde üstünlüğünü korumalı ve okyanuslarda varlığını artırmalıdır. Deniz gücümüz Akdeniz’den Asya-Pasifik’e, Hint Okyanusundan Atlantik’e uzun süreli hareket kabiliyetine sahip küresel çapta bir donanmaya sahip olmalıdır. Türk Deniz Gücü denizaşırı filolar oluşturması, bu filoların uluslararası sularda devamlı seyir halinde olması ve askeri müdahalelerde bulunabilme kabiliyeti yüksek olmalıdır.
  • Türkiye’nin uçak gemisi konusunda iyi hesap yapması gerekiyor. Türkiye’nin dev uçak gemilerine ihtiyacı yoktur. Hem coğrafi şartlar hem değişen silah teknolojileri bu konuda dev uçak gemilerinin Türkiye için bir külfetten başka bir şey yaratmayacağı ortadadır. Ama Türkiye tabi ki Brezilya’nın, İtalya’nın, İspanya’nın sahip olduğu küçük uçak gemilerine sahip olmalıdır. Ayrıca ileride nükleer denizaltı projeleri hayata geçirilmelidir.
  • Uluslararası deniz taşımacılığında önemli geçit noktaları Malakka boğazı, Hürmüz boğazı, Süveyş kanalı, Türk boğazları, Babül Mendep boğazı, Danimarka boğazı ve Panama kanalıdır. Ankara bu geçit noktalarına yakın coğrafyalarda lojistik ve liman kapasitesini geliştirmelidir. Hatta askeri üsler noktasında yeni projeler geliştirilebilir.
  • Dünya barışının korunması ve uluslararası istikrar için okyanuslarda Türk deniz gücüne ihtiyaç vardır.

İşte böyle bir perspektifte Türkiye’nin ulusal ve uluslararası sularda kendi menfaatlerini bir an önce tanımlaması gerekiyor. Teorik çerçevenin oluşturulmasında gelecek yıllarda Türkiye’nin bir güç merkezi olarak yükselmesi Ankara’nın okyanuslarda ve denizlerde daha etkin bir şekilde hareket etmesi ile başarılabilir.

’’Bugün dünyada kendi savaş gemisini milli imkânlarıyla tasarlayan, inşa eden ve idamesini gerçekleştirebilen 10 ülkeden biri olarak Mavi Vatanımızı korumak, dostlarımızın emin olmasını sağlamak, haklarımıza göz dikenleri caydırmak için Deniz Kuvvetlerimizi güçlendirmeyi sürdürmekteyiz.’’ (Recep Tayyip Erdoğan)

Yararlanılan Kaynaklar

Analiz: Türk Deniz Kuvvetleri Stratejisi


Oğultürk, Cem ve Şahin, Güngör; Jeopolitik Düşünce Büyük Güçler ve Türkiye

Alabarda, Yusuf, ‘’Fransız Devletinin Deniz Stratejisinin Arka Planı’’ M5 Dergisi

Twitter: @UmurTugay