Türkiye’nin Yeni Stratejik Cephesi: Doğu Akdeniz ve Kıbrıs Mücadelesinde Yol Haritası

0
3106

Kıbrıs, köklü tarihi ile Anadolu kadar eski; pek çok kadim medeniyete ev sahipliği yapmış bir coğrafyadır. Kıbrıs’ta bilinen ilk siyasi yapılanmanın tarihi M.Ö. 1200 yıllarıdır. Bu döneme ait bulgular adada Miken (Akad) yerleşimlerine işaret etmektedir. Daha sonra Hitit, Mısır, Asur, Fenike ve Pers egemenliklerini görmüştür (1). Orta çağlarda Roma ve sonra Bizans imparatorluğu sınırları içinde yer almıştır. Kıbrıs’ın coğrafi konumu onu İslam ve Hristiyan dünyası arasında bir mücadele alanına çevirmiştir.

Kıbrıs Siyasi Tarihi

Kıbrıs’a, İslam’ın ulaşması Hz. Osman dönemindedir. İslam orduları tarafından kuşatılan ada barış yoluyla İslam topraklarına katılmıştır. Kıbrıs tarihi boyunca pek çok kez el değiştirmiştir. Roma, Bizans, Raşid Halifeler, Emeviler, Abbasiler devirlerinde Müslüman Araplar; Memlükler ve 15.yüzyıl sonlarından itibaren 80 yıllık Venedik hâkimiyeti görmüştür. Venediklilerin ağır vergiler getirmesi 1562’de Kıbrıs halkının Osmanlı devletine başvurması ile sonuçlanmıştır. Kıbrıs halkının bu çağrısına tepkisiz kalmayan Osmanlı devleti Temmuz 1570’de adanın fetih sürecini başlatmış ve Ağustos 1571’de tamamlamıştır (2).

Osmanlı devletinin ekonomik ve siyasi olarak gerilemesi ve bunun yanında dönemin Rus tehditi karşısında İngilizler ile işbirliğine yönelmesine sebep olmuştur. 1878 yılında Kıbrıs adası Berlin anlaşması çerçevesinde geçici olarak İngiltere’ye kiralanmıştır. Kıbrıs adası Birinci dünya savaşına kadar İngiliz sömürgecilik sistemine göre yönetilmiştir. Yalnız Birinci Dünya Savaşının başlaması ile birlikte Osmanlı devletinin Almanya safında, İngiltere bloğuna karşı harbe katılması zaten fırsat bekleyen İngilizlerin harekete geçmesinin önünü açmıştır. 1878 yılında imzalanmış olan Berlin Anlaşmasını tek taraflı bir şekilde hükümsüz bırakarak, 5 Kasım 1914 tarihinde İngiltere, Kıbrıs’ı ilhak etmiştir.

Bu karar uluslararası hukuka aykırı ve yasa dışı bir karardı. Birinci Dünya savaşı ve İstiklal harbi sonunda yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Lozan anlaşması ile 1923’te İngiltere’nin Kıbrıs üzerindeki hükümranlığını tanımak zorunda kalmıştır. Lozan anlaşması ile birlikte, adada yaşayan Türklere 2 yıllık süre tanınmış, bu sürede Türkiye’ye göç edenler olduğu gibi İngiliz tabiiyetine geçenlerde olmuştur (3).

Lakin Türkiye’nin ada ile ilişkisi tamamen kesilmemiştir. Atatürk’ün direktifleriyle 1925 yılında ilk konsolosluklardan birisi Kıbrıs’ın Larnaka kentinde açılmıştır. Bu konsolosluk Kıbrıslı Türklere tanınan Türk vatandaşlığında kalma ve Türkiye’ye göç etme konularında yardım sağlamıştır. Ayrıca Kıbrıs’taki cemiyetlerin faaliyetlerine katkıda bulunmuş ve yüksek tahsil yapacak Türk gençleri için okuma imkânı konusunda yardımcı olmuştur. Adada 1925 yılından sonra Cumhuriyet kutlamaları gerçekleşmiştir (4).

Tek Parti döneminde yine Kıbrıs – Türkiye ulaşımı bir vapur hattı ile sağlanmıştır. Türkiye, 1925-1950 yıllarında Kıbrıs Türklerine ekonomik ve kültürel destek sağlamıştır. Yalnız 1931-1950 yılları arası; adada kilisenin öncülüğünde Kıbrıslı Rumlar ‘’Enosis’’ için

Kıbrıs Türklerine karşı katliamlar gerçekleştirmişler hem de İngiliz yönetimine karşı isyana girişmişlerdi. Ne acıdır ki 1950’den 1960’lı yıllara kadar Kıbrıs’ta Rumların Türk halkına karşı soykırım ve katliam planları gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. İngiliz sömürge yönetimi yaşanan bu olaylara göz yuman bir tutum takınmıştır (5).

Ada 1959’da bağımsızlığına kavuşmuştur. 1959 tarihli Zürih Anlaşması’nı Türkiye ve Yunanistan, 1959’da yine Londra Anlaşması’nı ise İngiltere, Türkiye ve Yunanistan imzalamış; 1960 Lefkoşa anlaşması ile ‘’Kıbrıs Cumhuriyeti’’ ilan edilmiş ve ‘’Kıbrıs Anayasası’’ kabul edilmiştir. Kabul edilen Anayasa ve Anlaşmalar sonucu 3 devletin garantisi altında, 2 topluma dayalı, sınırlı bir egemen devlet olarak kurulmuştur. Tüm bu gelişmelere rağmen 1963’te Rum tarafı, Türk toplumunu yönetimden uzaklaştırmaya çalışmış, Kanlı Noel gibi Türklere karşı imha olayları sonrasında Türklerin kendileri savunması sonucu çatışmalar çıkmıştır.

Çatışmaların artması Rumların terör olaylarını arttırmasına yol açmıştır. Bu süreçte Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesi durumu söz konusu olmuştur. Bu müdahaleye ilk tepki müttefikimiz olan ABD tarafından verilmiştir. ABD Başkanı Johnson, dönemin Başbakanı İsmet İnönü’ye yazdığı mektup ile bir Türk-Yunan savaşında ABD silahlarının kullanılmasına razı olmayacağına ve Rusların Türkiye’ye müdahale de bulunursa NATO’nun Türkiye’yi korumayacağını açıkça bildirmiştir. 1974’te adayı Yunanistan’a bağlamak için (ENOSİS), iktidar darbe yoluyla ele geçirilmiştir.

İşte Kıbrıs Barış Harekâtı bu nedenle yapılmış, Türk toplumu, dış self-determinasyon hakkını kullanmıştır. Fazıl Küçük, Rauf Denktaş ve Vecdet Oktekin gibi liderlerin çalışmaları sonucu 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edilmiştir (6). KKTC’nin ilanından sonra onu hemen tanıyan Türkiye Cumhuriyeti yeni kurulan bu Türk devletinin ayakta kalabilmesi amacıyla büyük destek sağlamıştır. Günümüzde de hala katkıları artarak devam etmektedir. Sorun şu ki Türkiye Cumhuriyetinden başka KKTC’yi tanıyan ülke yoktur. Bunun üzerine birde özellikle batılı devletlerin ve Rumların uyguladığı baskı ve ambargolara karşı mücadele etmektedir.

Bu mücadele son yıllarda Akdeniz’in doğusunda doğal gaz ve petrol rezervlerinin keşfedilmesi ile başka bir boyuta taşınmıştır. Bölgeye hem küresel oyuncular hem de bölgenin güçlü aktörleri akın etti.  Bu süreç içerisinde Doğu Akdeniz’in ortasında stratejik bir öneme sahip Kıbrıs adasının da ağırlığı artmış oldu. Kıbrıs adası doğu Akdeniz’in ortasında doğal bir uçak gemisidir. Ortadoğu’ya ve Kuzey Afrika’ya hâkim bir konumdadır. Bu uçak gemisi ada Türkiye’nin güney sınırını denetim altına alır.

Kıbrıs adası Türkiye’ye sadece 65 km uzaktadır. Bunun yanında deniz yolları bakımından Türkiye’nin güney limanlarını tamamen, kuzey ve batı limanlarını da kısmen kontrol edebilme hâkimiyetine sahiptir (7). Ada Türk varlığı açısından da gayet önem taşımaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ekonomik, askeri ve stratejik olarak büyük bir potansiyele sahiptir. Çerçeveyi daha büyüttüğümüz de ise Akdeniz’in Afrika, Avrupa ve Asya kıtalarının arasına yerleşmiş oluğunu görüyoruz. Birçok önemli medeniyete ve imparatorluğa ev sahipliği yapmış bir bölgedir. Uzun yıllar İngiliz sömürge sistemine göre yönetilmiş Kıbrıs’ın ne kadar önemli olduğunu İngiliz devlet adamlarının ağzından duyalım.

1880’lerde meşhur İngiltere Başbakanı Benjamin Disraeli Kıbrıs için ‘’Kıbrıs Batı Asya’nın anahtarıdır.’’ Demiştir. 1920’lere geldiğimiz de bu sefer İngiltere’nin Başbakanı olan Lord Curzon: ‘’Kıbrıs’ın kaderi Anadolu’nun kaderine bağlıdır.’’ demişti (8). Son olarak yine İngiltere Başbakanlığı görevinde bulunan McMillian 1955 yılında şunları söylemiş: ‘’Kıbrıs adasını kim kontrol altında tutarsa, Türkiye’yi ve aynı zamanda Ortadoğu’ya giriş ve çıkışları denetler (9).’’ Çok uzaklara ya da başkalarına sormaya gerek yok; yıllarca İngiliz sömürgesi olan Kıbrıs’ı yönetmiş bu adamların 2019 yılında hala askeri üsleri adada yer almaktadır.

Kıbrıs adası için şu tespitler yapılabilir:

  • Dünyada günlük olarak yapılan 10.000 seyrüseferin 7.000’i Akdeniz havzasında yapılması ve bunun güvenliğinin sağlanması açısından Kıbrıs’ın konum, ileri bir karakol görevi yapmaktadır.
  • Ortadoğu petrollerinin ulaşım yollarına hâkimdir.
  • Süveyş Kanalı’ndan, Hint ve Pasifik Okyanusu’na kadar uzanan deniz yollarını, kontrol edebilecek noktadadır.
  • Adaya sahip olan, Ortadoğu devletleri üzerinde prestij sahibidir.
  • Ortadoğu’dan Afrika’ya uzanan ekseni kontrol etmekte ve Anadolu-Ortadoğu-Süveyş Kanalı ekseninin kontrol altında tutmaktadır.
  • Ortadoğu’da enerji ve su nedeniyle çıkabilecek savaşta lojistik destek görevini üstlenebilecek konumdadır.
  • Hava gücünün her istikamete yönlendirilmesinde önemli bir stratejik platformdur. Bu niteliği ile sabit bir uçak gemisi görevindedir (10).

Doğu Akdeniz

Coğrafi olarak aslında Akdeniz üç bölgeye ayrılmaktadır. Cebelitarık-Malta Adası arasına Batı Akdeniz, Malta Adası ve 27.boylam arasında kalan bölgeye Orta Akdeniz, bu boylamın doğusunda kalan bölgeye de Doğu Akdeniz denmektedir. Doğu Akdeniz coğrafyasında Mısır, Türkiye, İsrail, Suriye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Lübnan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Suriye ve Filistin bulunmaktadır.

Doğu Akdeniz’e sahildar olan devletlerin kıyı uzunluklarına baktığımızda; Türkiye’nin 569 mil ile en uzun sınıra sahip olduğunu görürüz. Hemen ardından Mısır 522 mil, İsrail’in 128 mil, Lübnan’ın 107 mil ve Suriye’nin 95 mil’dir (11). Doğu Akdeniz coğrafyasının dünya tarihinde hep ilklerle anıldığını söyleyebiliriz. Bu durumun oluşmasında temel sebep Doğu Akdeniz’in ‘’Verimli Hilal’’ olarak adlandırılan bereketli topraklara sahip olmasıdır. Dünya ticareti ilk olarak Doğu Akdeniz bölgesinde gelişmeye başlamış ve hatta dünya tarihinin olduğu kadar küreselleşmenin tohumları da yine bu coğrafyada filizlenmiştir (12)

Doğu Akdeniz, Ortadoğu gibi petrol ve gaz rezervleri açısından çok önemli olan bir coğrafyanın Ege’ye, Karadeniz’e, Kızıldeniz’e ve hatta Atlantik Okyanusuna açılan kapısıdır. Dünya ticaretinin %30’u Akdeniz havzasından geçmektedir. Akdeniz’de her gün ortalama 4.000 kargo gemisi seyir halindedir. Her yıl 40.000 Rus ticaret gemisi boğazlardan Akdeniz’e geçmektedir (13).

Doğu Akdeniz ve Enerji

Tarih boyunca stratejik önemini koruyan Doğu Akdeniz ve Kıbrıs artık bir enerji üssü profili çizmektedir. Bölgede ilk doğal gaz rezervi 1999 yılında İsrail tarafından Leviathan isimli sahada bulundu. Daha sonra 2009 ve 2011 yılları arasında devam eden arama çalışmalarında yine İsrail’in Tamar ve Kıbrıs’ın Afrodit sahası olmak üzere 3 sahada büyük doğal gaz yataklarının bulunması Doğu Akdeniz’e ilgiyi artırmıştır (14). Bölge de en kapsamlı çalışmayı Amerikan Jeolojik Araştırma Merkezi (USGS) 2010 yılında yayınlamıştır. Güney Kıbrıs, İsrail, Lübnan ve Gazze Şeridi açıklarını kapsayan Levant havzasının değerlendirildiği bu çalışmada çıkartılması mümkün 1,7 milyar varillik petrol rezervleri ve 3,4 trilyon metreküplük doğal gaz rezervleri olduğu keşfedilmiştir (15).

Bu kapsamda keşfedilmiş gaz kaynaklarına baktığımızda Gazze açıklarında 30 milyar metreküp, Güney Kıbrıs’ta 0,1 trilyon m3, İsrail’de 1 trilyon m3, Mısır’da 2,2 trilyon m3 rezerv bulunmaktadır. BP’nin hazırladığı 2016 yılı ‘’Statistical Review of World Energy’’ adlı rapor incelendiğinde dünyadaki kanıtlanmış doğal gaz miktarı 186,9 trilyon m3 civarındadır. Doğu Akdeniz bu oran ile karşılaştırıldığında dünyadaki gaz kaynaklarının 1,7’sine sahip olduğu anlaşılmaktadır (16). Dünya toplamına göre şuan ufak gözükmesine rağmen keşfedilmeyi bekleyen rezervler yanında dünya için küçük olan bu rakamlar bölge ülkeleri için gayet değerlidir.

Çünkü sadece keşfedilmiş gaz miktarı esas alındığında Doğu Akdeniz gazının Hollanda ve Norveç’te bugüne kadar keşfedilmiş gaz miktarından biraz fazla, Danimarka ve İngiltere’de yapılan gaz keşiflerinden ise oldukça yüksektir. Doğu Akdeniz’de bugüne kadar 4900 bcm civarı doğal gaz rezervi keşfedilmiş ama bunun sadece %23’lük kısmı üretim ile sonuçlanmıştır (17). Lübnan resmi kaynaklarına göre Lübnan MEB’inde 700 ile 850 milyar metreküp doğal gaz ve 660 ile 865 milyon varil ham petrole sahip olduğu tahmin edilmiştir.

Yine İsrailli resmi kaynaklara göre İsrail MEB’inde 1,4 tcm gaz potansiyeli olduğu belirtilmiştir. 2012’de yapılan bir çalışmada Girit adasının güneyinde yaklaşık 3,5 trilyon metreküp gaz ve 1,5 milyar varil petrol olduğu tahminleri yürütülmüştür. Doğu Akdeniz’de gaz potansiyeli sadece konvansiyonel gaz kaynakları ile sınırlı değildir. Kaya gazı ve Gaz hidratları gibi konvansiyonel olmayan doğal gaz varlığının da keşfedilmeyi beklendiğini söyleyebiliriz (18). Yine Nil Delta Havzasında 6,3 trilyon metreküp doğal gaz ile 6 milyar varil sıvı doğal gaz ve 1.8 milyar varil petrol yatağının bulunduğu değerlendirmeleri yapılmıştır (19).

Doğu Akdeniz enerji savaşları sürecinin böylece başladığını söyleyebiliriz. Bu mücadele de ne yazık ki Rum ve Yunan tarafı hızlı ilerlemiştir. Rumlar ve Yunanlılar bölgeye İngilizler, Fransızlar, Amerikalılar ve İtalyanlar gibi önemli küresel aktörleri davet etmiştir. Bunun yanında GKRY,  17 Şubat 2003’te Mısır’la, 17 Ocak 2007’de Lübnan’la, 17 Aralık 2010’da ise İsrail ile ‘’MEB Sınırlandırma Anlaşmaları’’ imzalayarak Doğu Akdeniz’i diğer devletler ile paylaşmıştır. Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin KKTC ve Türkiye’yi yok sayarak Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmaları imzalaması ile KKTC ve Türkiye’nin deniz yetki alanları içinde arama ruhsatları vermesi 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin MEB sınırlarının belirlenmesine yönelik 74. Maddesi’ne, kıta sahanlığı sınırlarını belirleyen 83.Maddesi’ne, Yarı Kapalı Denizlere ilişkin 122. Ve 123. Maddelerine, sözleşmenin uygulanmasında hakkın kötüye kullanılmamasını düzenleyen 300. ve 311. Maddelerine açıkça aykırıdır (20)

Münhasır Ekonomik Bölge (MEB), 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesine göre düzenlenmiştir. MEB, kıyı devletine; kıyıdan başlayarak açık denize doğru en fazla 200 deniz mili (320 km) kadar uzanan bölgede, gerek deniz yatağı altında, gerek içerisinde canlı ve cansız kaynaklar üzerinde egemenlik hakları içeren bir kavramdır. GKRY, 21 Mart 2003 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 2 Nisan 2004’de, Libya ise 27 Mayıs 2009 tarihinde MEB ilan etmiştir. Suriye’de 20 deniz miline uzanan yalnız sınırları tam belirtilmeyen MEB bildirimini Birleşmiş Milletlere ait internet sayfasında yer almıştır. Son olarak Lübnan 19 Ekim 2010 tarihinde deniz yetki alanlarını gösterir dökümanları Birleşmiş Milletlere sunarak MEB ilan eden ülkeler arasına katılmıştır (21).

Ocak 2019’da GKRY, Yunanistan, İtalya, İsrail, Mısır ve Ürdün Kahire’de gerçekleştirdikleri toplantıda imzaladıkları ortak işbirliği anlaşmaları ile Türkiye ve KKTC’yi dışlayan Doğu Akdeniz Gaz Forumunu kurdular. Bu forumun kuruluşu ile bölgesel bir doğal gaz piyasası oluşturmak ve rekabetçi fiyatlar sunabilmek için altyapı maliyetlerini azaltmak hedeflenmiştir (22). Rumlar ABD-AB-İngiltere ve İsrail-Mısır-Lübnan bloklarını oluşturmuştur. Ayrıca ABD’li ExxonMobil-Noble, Fransız Total, İtalyan Eni, Kore Kogas ve Katar Qatar Petroleum gibi dev enerji şirketlerini bölgeye çağırmıştır. Rum tarafı bu enerji şirketleri ile anlaşmalar yaparak bölgeyi araştırmaya açmıştır.

Yapılan anlaşmalar da ne Türkiye ne KKTC dikkate alınmıştır. Oysa söz konusu olan sahalarda çıkarılacak olan Doğal gaz ve Petrol üzerinde bölge ülkeleri olan Türkiye, KKTC, Mısır, Lübnan, GRKY, Suriye, İsrail ve Filistin hak sahibidir. Buna karşın GKRY Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge olduğunu öne sürdüğü Afrodit sahasını 13 parsele (Resim-1) ayırmıştır. Daha sonra bu sahaları uluslararası katılım ile ihaleye açmıştır. GKRY’nin Afrodit sahasındaki 13 parselden beşi (1, 4, 5, 6, 7 no.lu parseller) Türkiye’nin, yedisi ise (1, 2, 3, 8, 9, 12, 13 no.lu parseller) Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin deniz yetki alanları ile çakışmaktadır (23). Bu hukuksuzluğa rağmen KKTC’nin hakları Birleşmiş Milletler tarafından tescil edilmiştir. Hem siyasi eşitlik hem eşit egemenlik hakkı verilmiştir. Bu hak sadece paylaşım hakkı değil, kaynakların aranması ve geliştirilmesi sürecinde de birlikte hareket edilmesini zorunlu kılmıştır.

GKRY’nin tek taraflı ve hukuksuz anlaşmaları sonucu Türkiye ve KKTC harekete geçmiştir. Belirtilmesi gereken bir nokta da Türkiye bu atılıma geç başlamış ama hızlı yol almıştır. Türkiye ve KKTC 21 Eylül 2011’de kıta sahanlığı sınırlandırma anlaşması imzalamıştır. TPAO’ya petrol ve doğal gaz arama izni verilmiştir. 2011’den beri bölgede Sismik araştırma gemilerimiz Barbaros Hayrettin Paşa ve Oruç Reis çalışmalarına devam ediyor. 3 Sondaj gemimiz Fatih, Yavuz ve Kanuni’de arama faaliyetlerine başlamıştır. Türkiye Dünya’da yeraltı sondajı yapabilecek yeni nesil gemilere sahip olan 10 ülkeden biri haline gelmiştir. Türkiye şu an 2 sismik gemisi ve 3 derin sondaj gemisi ile dünyada sayılı enerji filosuna sahip ülkelerden biri haline geldi. Bu vizyon ışığında yapılan çalışmalar ilk sonucunu verdi. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından ‘müjde’ olarak açıklana Karadeniz’de keşfedilen 320 milyar metreküp doğal gaz rezervinin  Türkiye’nin doğru yolda olduğunun başlıca kanıtıdır.

GKRY’nin hukuka aykırı kararlarına karşılık Türkiye 18 Mart 2019 tarihinde Birleşmiş Milletlere gönderdiği mektupta, Türkiye’nin Akdeniz’deki kıta sahanlığını sınırlarını 32 derece, 16 dakika, 18 saniye doğu meridyeni ile 28 derece batı meridyeni arasında kalan bölge olarak belirtmiştir. Ayrıca Türkiye ile Mısır deniz yetki alanının orta hattının Türkiye’nin kıta sahanlığının sınırı olduğu dile getirilmiştir (24). Türkiye çalışmalarını hızlandırmış bu konuda Cumhurbaşkanlığı bünyesinde Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü kurularak KKTC ile ilişkilerin uyumlu ve hızlı bir şekilde geliştirilmesi amaçlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Reuters Haber Ajansına verdiği özel mülakatta şunları söylemiştir: Kuzey Kıbrıs’ı tamamen mahrum etmek istiyorlar.

Uluslararası hukukta böyle bir şey yok. Ama burası ile hiç alakası olmayan ülkeler bu denizler üzerinden söz sahibi olmaya çalışıyorlar. Sıkıntının kaynağı burada yatıyor’’ diyerek sorunun tespitini yapmıştır. Hemen arkasına Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun CNN Türk’e yaptığı, Kapalı Maraş’ın açılması için gerekli hazırlıkların yapıldığını açıklamıştır. Yapılan açıklamalar Rumlar ve İngilizler tarafından tepki ile karşılanmıştır. Hatta Rum partiler Türkiye’yi ABD’ye şikâyette bulunmuşlardır (25).

Rumlar ve müttefikleri için en vurucu hamle Türkiye’nin 27 Kasım 2019’da Libya ile yaptığı deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasıdır. Bu benzersiz anlaşma sayesinde Yunanistan, Güney Rum Yönetimi, Mısır gibi ülkelerin planları bozulmuştur. Bu anlaşmanın hemen ardından Türkiye ile Libya arasında güvenlik ve askeri iş birliği anlaşması yapıldı. Libya meşru hükümetinin çağrısı ile Türk askeri bölgeye davet edildi. Son dönemde Türkiye destekli Ulusal Mutabakat Hükümeti (BM tarafından tanınan) güçlerinin Hafter’e karşı kazandığı başarılar Libya’da dengeleri değiştiriyor. Dünya basını bile Türkiye’nin bu başarılarından söz ediyor. Ayrıca Libya’da sadece Hafter güçleri ile değil, Suudi Arabistan, BAE, Fransa, Mısır, Rusya, ABD ile mücadele ediliyor. Şu bilinmelidir ki Türkiye, Libya’daki en meşru güçtür.

Türkiye gerekli ve somut adımları atarken KKTC tarafı da boş durmamıştır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay 1974 yılından beri kapalı olan Maraş kenti hakkında, “Kapalı Maraş konusunda artık somut bir adım atılmasının zamanı gelmiştir” dedi. 1974’ten beri kapalı olan Maraş için uzman bir ekip oluşturularak bilimsel bir envanter kaydı çıkarılacaktır. 1974 tarihinden önce Maraş’ta 10 bin yataklı 45 otel ve 60 apartman tipi otel yanında 4 bin 649 özel ev, 3 bin ticari birim, 143 yönetim ofisi, 99 eğlence merkezi, 24 tiyatro ve sinema, 21 banka, 380 bitirilmemiş inşaat bulunuyor (26).

Ayrıca yunanca, Türkçe ve İngilizce 8 bin 500 civarı kitabın olduğu bir kütüphane de yer almaktadır. Maraş aslında çok daha fazlasıdır. Çünkü bu kapalı şehir Akdeniz’in en lüks turizm merkezlerindendi. 1973 yılında tek başına Maraş, Kıbrıs’ın turizm sektöründeki toplam gelirinin %53,7’sini oluşturuyordu. Adadaki toplam otel sayısının %50’si buradaydı. Hatta İngiliz Kraliyet Ailesi ve Hollywood yıldızlarının gözdesiydi.

Doğal Gaz da %99, Petrol de %89 dışa bağımlılığı olan Türkiye için Doğu Akdeniz ve Kıbrıs enerji açısından artık hayati öneme sahiptir. Türkiye’nin enerji arz güvenliğini sağlama alması gerekmektedir. Ayrıca Türkiye Doğu Akdeniz enerji rezervlerinin Avrupa enerji piyasasına ulaştırılmasında en güvenli ve en ucuz güzergâhtır. Bunun yanında Türkiye’nin artan enerji ihtiyacından dolayı Doğu Akdeniz gazı içinde en uygun pazarlardan biridir. Doğu Akdeniz’deki enerji pastasından pay alma çabası, sadece kaynaklara sahip olmak ile sınırlandırılmamalıdır. Çünkü bu gaz ve petrol rezervlerinin çıkartılması, araştırılması, depolanması ve taşınması süreci beraberinde birçok sektörün bundan pay almasını sağlamaktadır (27).

Doğu Akdeniz’de Küresel Aktörler

Doğu Akdeniz’deki ve Kıbrıs çevresindeki enerji kaynakları küresel güçleri ve şirketleri bölgeye çekmiştir. ABD, İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, GKRY, İsrail ortak askeri tatbikatlar yapmaya başlamıştır. Bu da demek oluyor ki ileri ki süreçte karşımıza PESCO destekli bir GKRY ortaya çıkabilir. Zaten NATO komutanlık devir teslim töreninde üye olmayan Güney Kıbrıs’ın davet edilmesi ciddi bir mesajdır. Türkiye töreni terk etmesine rağmen herhangi bir açıklama yapılmamıştır. 2018’de gerçekleşen Brüksel zirvesinde PESCO ülkeleri birbiriyle ortak askeri ve savunma alanında işbirliği gerçekleştirdiler.

Özellikle Avrupa Birliği an itibari ile enerji bağımlılığını azaltmak ve Rusya’yı devre dışı bırakmak için gözünü bu bölgeye dikmiştir. Çünkü Avrupa’nın yumuşak karnı enerjidir (28). Bölge ile doğrudan bağlantısı olmayan Avrupa Birliği yayınladığı son bildirge ile ‘’Türkiye’ye sağladığı katılım öncesi fonlarda kesinti yapılmasına, Avrupa Yatırım Bankası’nın Türkiye’deki kredi faaliyetlerinin gözden geçirilmesine, Türkiye ile AB arasında devam eden havacılık anlaşması müzakerelerinin askıya alınmasın ve Ortaklık Konseyi ile üst düzey diyalog toplantılarına bir süreliğine ara verilmesine’’ karar verildiği duyurulmuştur. Dahası Türkiye’nin arama faaliyetlerine devam etmesi halinde başka tedbirlerinde uygulanacağına işaret edilmiştir (29).

21 Haziran 2019 tarihinde Brüksel’de toplanan 28 AB üyesi ülkenin liderleri Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğal gaz arama faaliyetlerini kınadıklarını ve yasa dışı bir durumun oluştuğunu açıklamışlardır (30). Müttefikimiz Avrupa yaptırım kararları alırken Birlemiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin iki büyük gücü Çin ve Rusya, AB’nin tek taraflı yaptırımlarını desteklemediklerini açıklayarak Türkiye’nin haklarına saygı duymuşlardır. Küresel siyasette uluslararası güce, uluslararası güçle karşılık verilir prensibinde yola çıkarak değerlendirme yapmalıyız (31).

Yine Amerikalı üst düzey yetkililer Rum tarafı ile görüşerek hava ve deniz üslerinde kolaylıklar istemiştir. Hatta 8 Haziran 2019’da ABD Dışişleri bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Matthew Palmer, ‘’Doğu Akdeniz’in kendileri açısından giderek önemi artan bir bölge olarak bakıyoruz’’ yorumunu yapmıştır (32). Tabi ki sadece yorum ile kalınmamıştır. 2019 Doğu Akdeniz’de Güvenlik ve Enerji Ortaklığı yasa tasarısı onaylanmıştır. Bu tasarı sonucu Güney Kıbrıs’a uygulanan silah ambargosunun kaldırılması, Yunanistan’ 3 milyon dolarlık yabancı askeri finansman verilmesi, İsrail, Güney Kıbrıs ve Yunanistan enerji işbirliğinin kolaylaştırılması gibi unsurlar içermektedir (33).

Ki 33 yıllık silah ambargosunun kaldırılmasını bizzat ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo telefonla Güney Kıbrıs Rum yönetimi lideri Nicos Anastasiadis’i arayarak bildirdi. Zaten ABD, Rum kesimine  KKTC’yi ve Türkiye’yi görmezden gelerek 2018 yılında askeri ataşe atamıştı (34).

Bunun yanında Amerikalılar bize hava savunma sistemi satmak istemezken komşumuz Yunanistan’ın 84 adet F-16C/D savaş uçağını F-16V seviyesine çıkarmak için anlaşma imzaladı. Bu yapılacak modernizasyon sonucu Yunan uçaklarının, Türk uçaklarını çok daha önce görme avantajına kavuşacağı söylenebilir (35). Amerika Birleşik Devletleri yetkilileri hem eylemleri ile hem de tehditleri ile Türkiye’nin kararlığına adeta meydan okumaktadırlar. Amerikan Savunma Bakanı Türkiye’ye ‘’Kıbrıs açıklarındaki sondaj faaliyetlerini hemen durdurun, bölgede 10 savaş gemisi ile 130 savaş uçağımız var.’’ Diyerek gözdağı vermiştir (36). GKRY, ABD ve AB’nin desteğini aldıktan sonra Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de sondaj çalışmaları yapan Fatih gemisinin personeli ve Türkiye Petrolleri Anonim Şirketi (TPAO) ile işbirliği yapan şirketlerin yetkililerinin de aralarında bulunduğu 25 kişi için uluslararası tutuklama emri çıkardı. Türkiye’de sondaj gemilerini ve çalışanlarını korumak için bölgeye savaş gemilerini göndermiştir.

Rum kesimine şimdilik Avrupa Birliği açık ABD gizli bir şekilde destek vermektedir. Daha şimdiden enerji firmalarının gemileri ile Türk deniz kuvvetleri karşı karşıya gelmiştir. Şuan hukuka aykırı şekilde Kıbrıs’ın güvenliği ABD, İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan ve İsrail tarafından sağlanıyor diyebiliriz. Ada’nın %3’ünde askeri üsleri bulunan İngilizler, Akrotiri üssüne 100’ün üzerinde yeni nesil F35 uçakların konuşlandırılmasına karar verdi. Bu üslerde NATO uçakları da görev yapmaktadır.

Suriye’deki hedefleri 15 dakika içinde vurup dönecek bir konuma sahiptirler. Ada’da 3.000 civarı İngiliz askeri görev yaptığı tahmin ediliyor. Ayrıca NATO ve ABD’nin kullandığı elektronik ve sinyal istihbaratı sağlayan Ortadoğu’yu dinleme istasyonları bulunmaktadır. Rumlar, Fransızlar ile 15 Mayıs’ta Askeri Savunma işbirliği anlaşması imzalanmıştır. Buna göre Fransa, Güney Kıbrıs’ın Evangelos Florakis Deniz Üssü’nü kullanma hakkı elde etmiştir.

Bu anlaşma çerçevesinde Fransız Charles de Gauelle uçak gemisi hemen burnumuzun dibinde yer alacaktır. Bunun yanında anlaşmada yer alan maddelere göre Fransız donanması Kıbrıs adası çevresindeki hidrokarbon araması yapan Total şirketine ait gemileri de koruyabilme şansına sahip olmuştur. Açıkça Rum tarafı Fransa ile yapılan bu anlaşma sonucunda garanti ve ittifak anlaşmalarının ihlaline yol açmıştır (37). Rum askerler de Fransız okullarında eğitim alabilecektir. Kıbrıs adası enerji faaliyetleri yüzünden hızla ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği’nin askeri üslerinin merkezi haline getiriliyor. Yine Fransızlar bölgeye uçak gemisi yollamış olup Mısır ile ortak tatbikatlar (Resim-2) yapmıştır. Batı bloğu Doğu Akdeniz’de ve Kıbrıs’ta avantajı elini güçlendirmek için gayet hızlı ve planlı bir şekilde hareket etmektedir. Onlar bu planları yaparken tabi ki iki yükselen aktörü de unutmamak gerekiyor: Rusya ve Çin…

Putin ile geri dönen Rusya 2011’den beri Akdeniz’de önemli bir aktör olarak her geçen gün gücünü artırmaktadır. Ayrıca Akdeniz’in yukarısındaki Karadeniz’de de filosunu yeni nesil savaş gemisi ve denizaltılar ile oldukça güçlendirmiştir. Rusya’nın İran, Azerbaycan, Suriye ve Ermenistan’dan oluşan hilal içinde toplam 8 adet deniz, hava ve kara üssü bulunmaktadır. Rusya bu hilal içindeki askeri gücü ile ABD’nin Doğu Akdeniz’de konuşlanan 6. Filo’sunu etkisiz bırakabilecek konuma sahiptir. Ayrıca Rusya Akdeniz’deki savaş gemilerine Karadeniz’deki donanmasından aktarmalar yaparken bunun yanında 36 adet son sistem teknoloji ve silahlarla donanmış savaş gemileri ile güçlü bir Akdeniz Donanması planlamaktadır (38).

Rusya’nın artık bir deniz gücü olduğunu dile getirebiliriz. Rusya’nın artan deniz tatbikatları ve liman ziyaretleri bu denklemi tamamlamıştır. Yine Rusya 10 adet ileri teknoloji gemisini Suriye’de konuşlandırdı. Tartus ve Lazkiye limanlarını uzun yıllar kullanacak yetkiye sahip oldu. Çok sayıda gemiyi bulunduracak liman, nükleer yakıtlı gemilere de hizmet verebilecektir. Tartus limanında bulunan Rus Akdeniz Görev Kuvveti gemilerinde bulunan balistik füzeler İtalya’ya kadar tüm NATO tesislerini menzil içine alabiliyor. Rusya bölge de artık daimi deniz kuvveti bulundurmaktadır (39).

Lazkiye’de bulunan Himeymim hava üssü de Ruslar tarafından askeri ve istihbari operasyonlar için kullanılmaktadır. Ayrıca Rusya son yıllardaki önemli başarıları ile bir Akdeniz ve Ortadoğu ülkesi olarak da tanımlanabilir. Rusya’nın özellikle Kıbrıs Rum tarafında ciddi yatırımları vardır. Rum tarafından kalıcı üsler istemektedir. Diğer bir önemli aktör Çin ise hem Girit’te hem de Yunanistan Pire limanında ticari üsse sahiptir. Akdeniz’de Çin ve Rusya ortak deniz tatbikatları yapmaktadır. Çin birçok bölgede olduğu gibi Akdeniz’de de Rusya ile ortak hareket etmektedir (40). Açıkçası Doğu Akdeniz ve Kıbrıs hızlı bir şekilde askeri üslerin ve donanmaların mücadele alanına dönüşmektedir.

Yalnız unutulmaması gereken bir nokta da dünyamızda hukukun gücü değil gücün hukuku olduğu bir dönem yaşanmaktadır. Eliniz ne kadar güçlüyse o kadar başarılı olma şansınız vardır. Çünkü ABD, Avrupa Birliği, İngiltere ve İsrail, Türkiye’nin ve KKTC’nin Akdeniz ile Kıbrıs’taki yetki alanlarını tanımaz tavrı artan şekilde devam etmektedir. Tabi buna Türkiye, 27 Şubat- 8 Mart 2019 tarihleri arasında Karadeniz, Ege ve Akdeniz’de aynı anda 103 geminin katılımı ile gerçekleşen ‘’Mavi Vatan-2019’’ deniz tatbikatı hiç şüphesiz ki bölgede Türkiye’siz ve KKTC’siz bir plana izin verilmeyeceğini ilgili devletlere ve tüm Dünya’ya duyurma amacını taşımaktadır. Türkiye’nin Karadeniz, Ege ve Akdeniz olarak tanımladığı Mavi Vatanından en ufak bir taviz verilmeyeceği gösterilmiştir.

Mavi Vatan’ın hemen ardından Cumhuriyet tarihinin en büyük planlı tatbikatı Denizkurdu-2019, Anadolu’yu çevreleyen üç denizde 131 gemi, 57 uçak ve 33 helikopterin katılımıyla gerçekleşti. Operatif seviyede harekâta hazırlık eğitimlerini Mavi Vatan 2019 Tatbikatı ile tamamlayan Türk Deniz Kuvvetleri, çok daha geniş katılımıyla daha gelişmiş kriz-gerginlik, harp dönemi senaryolarına istinaden stratejik ve operatif seviyedeki Deniz Kurdu Tatbikatını gerçekleştirdi. Bu dev tatbikatlardan sonra 10-13 Haziran 2019 tarihlerinde KKTC ve Türkiye ortak bir şekilde gerçekleştirdiği ‘’Şehit Teğmen Caner Gönyeli-2019 Arama Kurtarma Davet Tatbikatı’’ ile iki ülkenin bölgesel ve küresel güçler karşısında birlikte hareket edeceğini dost ve düşman herkese göstermiştir.

Zaten Türk tarihinin en büyük deniz tatbikatları yine bu zamanda yapıldı. 2019 yılı Türkiye için Mavi Vatanında tatbikatlar yılı oldu. Türkiye bölgedeki ardı ardına yaptığı hamleleri daha bitirmemişti. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Ercan Havaalanından sonra ikinci havaalanı olarak anılan Geçit Kale’de İnsansız hava araçları (İHA) ve Silahlı İnsansız hava araçları (SİHA) için üs yapılmasına karar verildi. Böylece Türkiye ve KKTC bölgeyi devamlı gözetleyen bir ağ oluşturdu. Bu hamle hem Rum tarafı hem bölge ülkeleri hem de Küresel güçler için dengeleri değiştirecek bir karardı. Son olarak Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde birleşik, müşterek ve fiili olarak Şehit Yüzbaşı Cengiz Topel Akdeniz Fırtınası Tatbikatı-2020’yi başarılı bir şekilde gerçekleştirdi.

Politika Tavsiyeleri – Yol Haritası

Yaklaşan enerji savaşları için Türkiye nasıl bir yol izlemelidir. Bunca küresel ve bölgesel aktörün olduğu bir sahada nasıl bir strateji önümüzü açabilir. Türkiye kara yüzölçümü 781.000 km kare olmasına rağmen sadece kara sınırları ile sınırlandırılacak bir ülke değildir. Türkiye’nin kara suları yüzölçümü 430.000 km karedir. Yani Türkiye’nin kara ve deniz yüzölçümü toplamı 1.216.380 km kareye ulaşmaktadır. Kara topraklarımızın yarısından daha fazlasını mavi vatan dediğimiz deniz üstü ve deniz altı sahamız oluşturuyor.

Türkiye 3 tarafı denizlerle çevrili bir yarımadadır. Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz gibi denizler egemenlik sahamız içerisindedir. Biz bir deniz ülkesiyiz. Ulusal hedef ve politikalarımızı bu vizyon üzerinden yeniden inşa etmemiz gerekiyor. Bu yüzden Türkiye Cumhuriyeti karar alıcıları mavi vatan için acil bir eylem planı hazırlamalıdır. Çünkü denizlerimizde, adalarımızda ve Kıbrıs’ta gözü olan devlet çoktur. Türkiye bu saatten sonra sınırlarının güvenliğini denizlerden, adalarından ve Kıbrıs’tan başlatması zorunludur.

 Şu tespiti de yapmak gerekiyor ki Avrupa’nın şımarık çocuğu Rumların uzlaşmaz tavırları yüzünden hiçbir zaman iki taraflı çözüm olmayacaktır. Bu durum referandum yapıldığı zaman da görüldü. Zaten yıllardır KKTC ve Türkiye tarafı diplomasinin lokomotifi oldu. Yalnız bir sonuca ulaşılamadı. Bu konuda uluslararası toplumun ve hukukun durumu ortadadır. Artık Kıbrıs Türkleri yeni bir devlet ile Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile yoluna devam etmelidir.

Enerji savaşları ve küresel güçlerin bölgeye akın etmesi ile artık adada çözüm süreci hayalleri bitmiştir. Enerji kaynaklarının çözümü kolaylaştıracağına inananların hayaller dei boşa çıktı. Bu kaynaklar daha büyük sorunlara yol açtı. Gözden kaçmaması gereken bir nokta da yaşanan süreç Türkiye ile AB ve ABD ilişkilerin daha da gerginleşmesine yol açmasıdır. Bu saatten sonra Türkiye ve KKTC prangalarından kurtulup yeni bir vizyon geliştirmelidir.

Bu mücadele de iki ana aktör Türkiye ve KKTC neler yapabilir inceleyelim. Öncelikle KKTC ile ortak hareket edecek kurum ve kuruluşlar oluşturulmalıdır. Ortak bir yapı çerçevesinde ortak bir strateji takip edilmelidir. Türkiye TPAO ve BOTAŞ gibi iki büyük enerji firmasını yeniden yapılandırarak küresel bir şirkete çevirmelidir. Hem personel hem teknik donanımı geliştirilmelidir. Çünkü bu bölge Türkiye’nin 100 ile 500 yıllık enerjisini karşılayabilecek rezerve sahiptir. Ayrıca Türkiye bir enerji koridoru ve pazarı olacağının temelleri bu rezervler ile atıldı. İşte bu sebeplerden dolayı uzun vadeli ulusal politikalar ile yeniden dizayn edilmelidir.

 Yalnız Türkiye son dönemde ekonomik ve silahlı terör ile köşeye sıkıştırılmaya çalışılıyor. Birçok cephe de ABD-AB bloğu ile karşı karşıyayız. Bu çizgi Doğu Akdeniz ve Kıbrıs konusunda da bozulmadı. Türkiye ve KKTC kendisine karşı oluşan ABD-İngiltere-Fransa-İtalya-Yunanistan-GKRY-İsrail-Mısır bloğuna karşı kendi bloğunu oluşturmalıdır. Türkiye karşıtı hareket eden batı bloğu ve bölgesel blokları diplomatik yollarla parçalamalıyız. Ama ondan önce 3 tarafı denizlerle çevrili bir ülke olarak Türkiye dünyadaki sayılı deniz güçleri arasına girmelidir. Çünkü Türkiye dış ticaretinin %90’anına yakınını deniz yoluyla yapmaktadır. Denizlerde gücünün olmaması Türk ekonomisinin iflası demektir. Bu yüzden küçük uçak gemileri ve nükleer deniz altılar ile Türkiye bir deniz gücü olmalıdır.

Donanmamız hızla modernleştirilmelidir. Küresel bir güç olmak için deniz gücü şarttır. Daha sonra Türkiye, KKTC de kalıcı olarak geniş kapsamlı hem hava hem de deniz üssü inşa etmelidir. Bölgede dünyanın ikinci ekonomik gücü Çin ve dünyanın iki numaralı askeri gücü Rusya ile işbirliği tercih edilmelidir. Tabi bu iki dev ülkenin yanına büyük enerji ithalatçısı iki ülke daha Hindistan ve Japonya ile işbirliğine gidilebilir. Çünkü karşımızda başını Yunanistan-Rum-İngiliz ittifakının başını çektiği uluslararası bir güç bloğu vardır.

Bizim de Türkiye-KKTC-Azerbaycan öncülüğünde uluslararası güç bloğumuzu acil şekilde oluşturmamız gerekmektedir. Bu ülkelerden sonra ikinci aşama olarak Azerbaycan ile Türkiye-KKTC-Azerbaycan enerji ortak komisyonu kurulabilir. Azerbaycan SOCAR firması ile petrol ve doğal gaz kaynakları arama, üretim, işletme, dağıtım ve depolama gibi ortak projeler yürütülebilir. Özellikle KKTC’de ortak rafineri projesi hayata geçirilebilir. Yine ortak depolama sistemleri inşa edilebilir. Bu yatırımlar büyük oranda istihdam yaratacaktır.

Bölgesel olarak Suriye ile ilişkilerimizi yeniden yoluna koyarak hem İskenderun körfezini güvenceye alıp hem de etki sahamızı genişletebiliriz. Suriye ile MEB anlaşması imzalanmalıdır. Lübnan ile de MEB sınırlarımızın çizilmesi hareket kolaylığı sağlayacaktır. Ayrıca Akdeniz’de Türk varlığının üstün ve kalıcı olması için Libya’da kalıcı bir deniz üssü inşa etmeliyiz. Bununla beraber Libya ile petrol, gaz ve su üzerine kapsamlı anlaşmalar geç kalınmadan yapılmalıdır.

Ayrıca Rus partnerlerimizden alacağımız S-400 füze sistemlerinin bir kısım bataryası kesinlikle Akkuyu Nükleer Santralini, Doğu Akdeniz’i ve Kıbrıs’ı menzil içine alacak şekilde yerleştirilmelidir. Çin’e baktığımızda kuşak yol insiyatifi için Doğu Akdeniz kritik öneme sahiptir. Kıbrıs, Çin için önemli bir ticaret üssü olabilir. Özellikle Rusya-Çin-Hindistan-Brezilya-Japonya ile Doğu Akdeniz ve Kıbrıs çevresinde ortak araştırma ve enerji üretme anlaşmaları yapılmalıdır. Bunun yanında bölgede Suriye-Lübnan-Türkiye-KKTC bloğu hayata geçme şansı vardır.

Adada Rusya-Çin ya da Rusya-Çin-Hindistan ile ortak deniz üssü projesi hatta hava üssü projesi de gündeme getirilebilir. Birbirini dengeleyecek şekilde ortak çıkarlar korunabilir. Rusya-Çin-Hindistan-Brezilya ile ortak tatbikatlar yapılabilir. Türkiye’nin ajandasında BRİCS ile Asya ülkeleri önemli bir yere sahip olmalıdır. Deniz ve hava üssü projeleri ile enerji yatakları araştırmaları sayesinde küresel aktörlerin Türkiye ve KKTC için verimli projelerde yer alabileceği hesaplanabilir. Bunlardan ilki Türkiye ve KKTC’yi karayolu ve demiryolu ile bağlayacak bir köprü inşası gerçekleştirmek olacaktır.

Çin ve Japonya bu projeyi gerçekleştirecek alt yapıya sahiptir. KKTC’nin altyapı ve imarı Çin tarafından yeniden düzenlenebilir. Yazılım ve teknoloji üzerine Hindistan ile ortak üniversiteler kurulabilir. Tarımın geliştirilmesi konusunda Brezilya ile çalışmalar yapılabilir. Nüfusları kalabalık ve her geçen gün ekonomik refahları artan bu ülkelerin hem Türkiye hem de KKTC için büyük turist potansiyeli bulunmaktadır. İlerde KKTC/KTC tanınması konusunda küresel aktörlerin desteği sağlanabilir. Dünyanın gözü artık Doğu Akdeniz ve Kıbrıs coğrafyasındadır. Türkiye işbirliği Opsiyonlarını her geçen gün artırmalıdır.

Bu Makale ilk olarak Avrasya Dünyası / Eurasian World (2019, Sayı:5, s.9-19) Dergisinde yayınlanmıştır.

KAYNAKÇA

  • 1 Levent Ağaoğlu, Kıbrıs Dünyanın Merkezidir, Hiperyayın, İstanbul, 2018, s.83.
  • 2 Mehmet Ali Beyhan, ‘’Tarihin Penceresinden Kıbrıs’’, Uluslararası Boyutlarıyla Kıbrıs Meselesi ve Geleceği, Yayına Hazırlayan: Duygu Türker Çelik, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2016, s.XV-XVI
  • 3 Atilla Çilingir, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ (2002-2016), Bilgeoğuz Yayınları, İstanbul, 2016, s.19-20.
  • 4 Mehmet Kaya, ‘’Atatürk Dönemi Türkiye-Kıbrıs İlişkileri’’, Uluslararası Boyutlarıyla Kıbrıs Meselesi ve Geleceği, Yayına Hazırlayan: Duygu Türker Çelik, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2016, s.41.
  • 5 Çilingir, age., s.20-21.
  • 6 Hasan Tahsin Fendoğlu, ‘’Türk Dış Politikasında Kıbrıs’’, Uluslararası Boyutlarıyla Kıbrıs Meselesi ve Geleceği, Yayına Hazırlayan: Duygu Türker Çelik, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2016, s.102-103.
  • 7 Soyalp Tamçelik, Kıbrıs’ta Güvenlik Stratejileri ve Kriz Yönetimi, ODTÜ Yayıncılık, Ankara, 2009, s.259.
  • 8 Mustafa Sıtkı Bilgin, ‘’1964 Johnson Mektubu Öncesi ve Sonrası Dönemde Kıbrıs’ta Türk-İngiliz İlişkileri’’, Uluslararası Boyutlarıyla Kıbrıs Meselesi ve Geleceği, Yayına Hazırlayan: Duygu Türker Çelik, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2016, s.3.
  • 9 Soner Polat, Mavi Vatan İçin Jeopolitik Rota, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2019, s. 77.
  • 10 Tamçelik, age., s.265-266.
  • 11 Emre Baysoy, Doğu Akdeniz’in Dalgalı Jeopolitiği, Truva Yayınları, İstanbul, 2017, s.18-19.
  • 12 Baysoy, age., s.33.
  • 13 Necdet Pamir, ‘’Doğu Akdeniz ve Kıbrıs Ekseninde Enerji ve Jeopolitik’’, http://pmo.org.tr/dogu-akdeniz-ve-kibris-ekseninde-enerji-ve-jeopolitik-makalesi/ s. 1-2. Erişim: 13.09.2019
  • 14 Simone Taglıapıetra ve Kirsten Jongberg, Enerji Doğu Akdeniz’de İstikrarı Şekillendirici Bir Faktör Olabilir Mi?, (Çev: Feyzi Özcan), Matbuat Yayın, İstanbul, 2017, s.15.
  • 15 Stratejik Düşünce Enstitüsü, ‘’Doğu Akdeniz’de Yükselen Gerilim: Siyasi, Askeri ve Ekonomik Açıdan Yapılması Gerekenler’’, Ankara, Ağustos 2019, s. 7.
  • 16 Oğuzhan Akyener, Doğu Akdeniz Gaz Politikaları, TENVA, Ankara, 2017, s. 31.
  • 17 Bilkent Enerji Politikaları Araştırma Merkezi, ‘’Doğu Akdeniz’de Ne Kadar Doğalgaz Var?’’ Ankara, Temmuz 2019, s. 8.
  • 18 Bilkent Enerji Politikaları Araştırma Merkezi, ‘’Doğu Akdeniz’de Ne Kadar Doğalgaz Var?’’, Ankara, Temmuz 2019, s. 6.
  • 19 Güray Alpar, ‘’Doğu Akdeniz’deki Enerji Mücadelesinin Güvenlik Açısından Muhtemel Sonuçları’’, Stratejik Düşünce Enstitüsü, https://www.sde.org.tr/guray-alpar/genel/dogu-akdenizdeki-enerji-mucadelesinin-guvenlik-acisindan-muhtemel-sonuclari-kose-yazisi-9523 13 Şubat 2019, s.1 Erişim: 15.09.2019
  • 20 Ömer Lütfi Taşçıoğlu, ‘’GKRY’nin Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne it Deniz Yetki Alanlarındaki Petrol ve Doğal Gaz Arama Çalışmaları ve Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşmaları’’, http://sssjournal.com/DergiTamDetay.aspx?ID=1034&Detay=Ozet 19.12.2018, s. 5707. Erişim: 15.09.2019
  • 21 Cihat Yaycı, Sorular ve Cevaplar ile Münhasır Ekonomik Bölge Kavramı, Deniz Kuvvetleri Basımevi, İstanbul, 2019, s.14.
  • 22 Rengin Arslan, ‘’Doğu Akdeniz’de Sondaj Faaliyetleri: 6 Başlıkta Bilmeniz Gereken Her Şey’’, https://tr.euronews.com/2019/07/19/dogu-akdeniz-sondaj-faaliyetleri-bilmeniz-gereken-her-sey-dogal-krizi-turkiye-kibris-ab,  19.07.2019, Erişim: 14.09.2019.
  • 23 Ömer Lütfi Taşçıoğlu, ‘’GKRY’nin Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne it Deniz Yetki Alanlarındaki Petrol ve Doğal Gaz Arama Çalışmaları ve Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşmaları’’, http://sssjournal.com/DergiTamDetay.aspx?ID=1034&Detay=Ozet 19.12.2018, s. 5700. Erişim: 15.09.2019
  • 24 İlhan Sağsen, ‘’Yeni Bir Kriz ve Mücadele Alanı: Doğu Akdeniz’’, Anadolu Ajansı, 22.05.2019, https://www.aa.com.tr/tr/analiz/yeni-bir-kriz-ve-mucadele-alani-dogu-akdeniz/1484415 Erişim:11.09.2019
  • 25 Halkın Sesi, ‘’Kuzey Hakkını Nüfusu oranıyla alacak’’, 15 Eylül 2019, s. 7.
  • 26 AVİM, ‘’Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Maraş’ta Yapılacak Envanter Çalışması’’ 05.07.2019
  • 27 Kubilay Erdinç Kamacı, ‘’Doğu Akdeniz: Doğal Gaz Boru Hattı ve Yaşanan Gelişmeler’’, Mavi Vatandan Açık Denizlere Dergisi, İstanbul, Mart 2019, s. 7. Erişim:13.09.2019
  • 28 Ata Atun, ‘’Doğu Akdeniz ve Enerji Savaşları’’, http://ankaenstitusu.com/dogu-akdeniz-ve-enerji-savasi/ 5 Eylül 2018, Erişim: 10.09.2019
  • 29 Recep Yorulmaz, ‘’AB Yaptırımları, S-400’ler ve Doğu Akdeniz’’, Diplomatik Gözlem, Ankara, Ağustos 2019, s. 19.
  • 30 Nurşin A. Güney, ‘’Fatih ve Yavuz Sondaj Gemileri Kararlılığın Göstergesi’’, Kriter, İstanbul, Temmuz-Ağustos 2019, s. 82.
  • 31 Recep Yorulmaz, ‘’AB Yaptırımları, S-400’ler ve Doğu Akdeniz’’, Diplomatik Gözlem, Ankara, Ağustos 2019, s. 20.
  • 32 Soner Polat, Mavi Vatan İçin Jeopolitik Rota, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2019, s. 26.
  • Doğacan Başaran, ‘’Doğu Akdeniz’deki Gelişmeler ve Kıbrıs’ta Denktaş Ruhunun Dönüşü’’ https://ankasam.org/dogu-akdenizdeki-gelismeler-ve-kibirsta-denktas-ruhunun-donusu/ 8 Eylül 2019, Erişim: 14.09.2019
  • 33 Gökhan Güler, ‘’Doğu Akdeniz ve Ege’deki Gasp ile Çatışma Girişimleri’’, https://www.avrupagazete.co.uk/dogu-akdeniz-ve-egedeki-gasp-ile-catisma-girisimleri-makale,260315.html 28 Haziran 2019, s. 1. Erişim: 10.09.2019.
  • 34 Gürsel Tokmakoğlu, ‘’ABD’nin Yeni Savunma Stratejisi, https://politikmerkez.com/konular/guvenlik/abdnin-yeni-savunma-stratejisi/ Erişim: 4 Ekim 2020
  • 35 Cemal Acar, ‘’Ege ve Akdeniz’deki Oyun Değiştirici Hamleler’’, M5: Ulusal Güvenlik, Savunma ve Strateji, İstanbul,  Ağustos 2019, s. 25.
  • 36 Gökhan Güler, ‘’KKTC’ye Hava ve Deniz Üssü’’, http://turksam.org/kktcye-hava-ve-deniz-ussu 21 Haziran 2019, Erişim: 10.09.2019
  • 37 Gökhan Güler, ‘’Doğu Akdeniz ve Ege’deki Gasp ile Çatışma Girişimleri’’, http://turksam.org/dogu-akdeniz-ve-egedeki-gasp-ile-catisma-girisimleri 29 Haziran 2019, Erişim: 10.09.2019
  • 38 Ata Atun, ‘’Doğu Akdeniz ve Enerji Savaşları’’, http://ankaenstitusu.com/dogu-akdeniz-ve-enerji-savasi/ 5 Eylül 2018, Erişim: 10.09.2019
  • 39 Necdet Pamir, ‘’Doğu Akdeniz ve Kıbrıs Ekseninde Enerji ve Jeopolitik’’, http://pmo.org.tr/dogu-akdeniz-ve-kibris-ekseninde-enerji-ve-jeopolitik-makalesi/ s. 5. Erişim: 13.09.2019
  • 40 Nejat Tarakçı, ‘’Güç Dengeleri Işığında Türkiye’nin Doğu Akdeniz Stratejisi Nasıl Olmalıdır?’’, https://tasam.org/tr TR/Icerik/51392/guc_dengeleri_isiginda_turkiyenin_dogu_akdeniz_stratejisi_nasil_olmalidir 19 Nisan 2019, s. 2. Erişim: 13.09.2019