Adalar Denizi’nde, yaklaşık 150 ada, adacık ve kayalık üzerinde Türkiye Cumhuriyeti’nin hakimiyeti bulunmaktadır. Bahse konu 150 ada, adacık ve kayalık, Lozan Barış Antlaşması’nda dışındadır. Yani bir deyişle, Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne geçmiştir.
Yunanistan ise Lozan ve Paris Antlaşmalarını öne sürerek, söz konusu 150 ada, adacık ve kayalıkların Yunanistan ve İtalya’ya, İtalya’dan da kendisine verildiğini iddia ediyor. Bu iddiaların yetersiz kaldığını görünce de 1982 BMDHS’ne atıfta bulunuyor, adalar üzerindeki ‘MEB hakkının’ bulunduğunu öne sürüyor. Bu iddialar da yetersiz kalıp, uzmanlarca çürütülünce bu sefer de tek taraflı olarak adımlar atarak hukuku çiğniyor.
Lozan’ın 15’nci maddesi gereği Türkiye, Menteşe Adaları ve Kastellorizo (Meis) Adası gayri askeri statüsü bulunmakla İtalya yararına vazgeçer. Lozan’ın 16’ıncı maddesine dayanılarak hazırlanan 4 Ocak 1932 Sözleşmesi’nin 3’üncü maddesi gereğince de Meis Adası’nın yanında bulunan Ro (Karada) ve Strongyli (Fener Adası) ismen sayılarak İtalya’ya devredilmiştir. Türkiye’nin taraf olmadığı 1947 Paris Barış Antlaşması’nın 14’üncü maddesi gereği ile Menteşe Adaları ve Meis Adası, gayri askeri statüde kalmaları kaydıyla İtalya’dan Yunanistan’a devredilir. (1)
Lozan’ın 15’nci maddesinde İtalya’ya Meis Adası devrediliyor, fakat Meis’in yanında bulunan ada, adacık ve kayalıklardan bahsedilmiyor. Fakat, Paris Barış Antlaşması’nın 14’üncü maddesi gereği Meis Adası ve Meis’e bağlı ada, adacık ve kayalıklar, İtalya tarafından Yunanistan’a devrediliyor.
Ayrıca, 4 Ocak 1932 Sözleşmesi’nde bahsi geçen daire dışında kalan, ancak ismen sayılarak İtalya’ya devredilen ve Meis Adası açıklarında yer alan Karaada, Fener Adası dahil diğer adacıkların devrine ilişkin bir hüküm Paris Barış Antlaşması’nda yer almadığı gibi, bu Antlaşmada 4 Ocak 1932 Sözleşmesi’ne de atıfta bulunulmamaktadır (2).
Bu durum şunu göstermektedir ki; Türkiye tarafından İtalya’ya devredilen söz konusu adalar, İtalya tarafından Yunanistan’a devredilmemektedir. Bu konuda Lozan’ın 15’inci maddesi esas alınır; 15’inci maddesinde de sadece Meis, İtalya’ya bırakılmıştır. Karaada ve Fener Adası dahil olmak üzere diğer adacıkların aidiyeti şuna bağlıdır; Paris Barış Antlaşması’nın 14’üncü maddesi gereği, İtalya’nın egemenliği sona erdirilmişse, adaların Türkiye’ye hukuken geçmiş olması gerekmektedir.
Lozan’ın 16’ıncı maddesine dayanılarak hazırlanan 4 Ocak 1932 Sözleşmesi’nde, Karaada ve Fener Adası’nın egemenliği İtalya’ya devredilmiş, fakat İtalya söz konusu adalarda egemenlik kuramamıştır. Bu sebeple de sözleşmede yer alan Karaada ve Fener Adası’nın, İtalya’ya bırakılması tam olarak gerçekleşmemiştir (3).
ABD Çevresel Araştırma Enstitüsü (ESRI) ve Küresel Coğrafi Bilgi Sistemi (Global GIS Data) tarafından yayınlanan bir haritada Fener Adası, Türkiye’ye ait olarak yer almıştır (4).
Yunanistan’ın MEB Andlaşmaları’ndaki Çelişkisi
9 Haziran 2020’de Yunanistan ile İtalya arasında imzalanan MEB Andlaşmasında, Yunanistan bölgedeki adaların yetki alanlarından bahsetmemiş, adaların MEB haklarını masaya yatırmamıştır. Ayrıca iki ülke arasındaki MEB anlaşması, ana karalar esas alınarak gerçekleşmiştir.
Bunun üzerine, 6 Haziran 2020’de Yunanistan ve Mısır arasında MEB Andlaşması imzalandı. Anlaşma, ana karalar esas alınmayarak Rodos, Girit ve Kerpe adaları üzerinden yapılmıştır. Adaları ana kara niyetine esas alarak MEB Andlaşması yapılması, hukuken mümkün olmadığı gibi etik de değildir. Ayrıca, Mısır ile Yunanistan arasındaki Andlaşma, 27 Kasım 2019’da imzalanan Türkiye-Libya MEB Andlaşması’nın deniz alanını da ihlal etmektedir. Bu da hukuken kabul edilemez.
Durum kısa ve net olarak şunu göstermektedir; Yunanistan-İtalya MEB Andlaşması’nda, Yunanistan’ın Adalar Denizi’indeki ve Meis Adası’ndaki tezleri tamamen çökmüş olup, bununla ilgili ortaya attığı iddialar ise çelişkili hale bürünmüştür. Yunanistan-Mısır Andlaşması’nda ise adaların ana kara gibi esas alınması, Andlaşmadaki hukuksuzluğu gösterdiği gibi bir başka ülkenin deniz alanını (Türkiye ve Libya) gasp etmeye yönelik girişim olduğu açıkca ortadadır.
Yunanistan, İtalya ile yaptığı Andlaşmada adaların MEB hakkını görmezden gelmiş, Mısır ile yaptığı Antlaşmada da adaları ana kara olarak görmüş, Rodos, Girit ve Kerpe’nin MEB hakları olduğunu iddia etmiştir. Yunanistan’ın, iki ülke ile imzaladığı iki MEB Andlaşması ‘yangından mal kaçırırcasına’ yapıldığı gibi, ‘Akdeniz’de istediğimi yaparım’ anlayışı içerisine bürünmüştür. Böyle bir durum ne hukuken ne de Türkiye tarafından kesinlikle kabul edilemez.
Yunanistan, önümüzdeki günlerde de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile MEB Andlaşması imzalamayı planlıyor. Burada Yunanistan’ın kendine yönelik ‘avantaj’ diye iddia ettiği Meis Adası ön plana çıkıyor. Meis Adası, Yunanistan ile GKRY arasında imzalanması planlanan MEB Andlaşması için esas nokta olarak sayılıyor.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy’un da ifade ettiği gibi Anadolu’ya 3 km, Yunanistan ana karasına 580 km uzaklıkta olan Meis Adası’nın, 40 bin km genişliğinde kıta sahanlığı alanı yaratması rasyonel değildir, uluslararası hukuk hükümleri ile uyumlu değildir. Durum böyle iken de, Yunanistan ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında imzalanması planlanan MEB Andlaşması’nın hukuki olarak bir boyutu kalmamıştır. Ayrıca bu hukuksuz Andlaşma’ya engel teşkil eden bir diğer faktör Türkiye-Libya MEB Andlaşması’dır.
Türkiye-Libya MEB Andlaşması’nın önemi bu konu üzerinden de görüleceği gibi, Akdeniz’de önümüzdeki dönemde Yunanistan’ın planladığı MEB Andlaşmalarını da boşa çıkartacaktır. Türkiye-Libya Andlaşması, Akdeniz’de bir kırılma noktası olduğu gibi, Türkiye’nin yeniden Akdeniz’e hakim olmasının temelini atmıştır.
1982 BMDHS’ne göre adaların kıta sahanlığı gibi hakları elbette mevcuttur. Fakat haklar, her koşulda geçerlilik tanımadığı gibi, Meis Adası üzerinde de kendisinden 40 bin km genişliğinde MEB alanı yaratmasının geçerliliğini hukuken taşımamaktadır. UAD’nın davalarının (1977/Fransa-İngiltere, 1984-Malta/Libya, 2012/Nikaragua–Kolombiya) sonucunu incelediğimizde de, adaların kıta sahanlığı ve MEB hakları yok sayılmıştır.
BMDHS’nin 121/3. maddesi gereği Karada ve Fener Adası, kaya statüsü taşıyorsa MEB iddia edemeyecektir. UAD Hakem Mahkemesinin Güney Çin Denizi Tahkiminde yaptığı değerlendirmelerin, Karaada ve Fener Adası’na uygulanması halinde, Karaada ve Fener Adası’nın BMDHS’nin 121/3. maddesi gereği kaya statüsünde oldukları ortaya çıkmaktadır (5). Ayrıca, BMDHS’nin 121/3. maddesine göz önüne alınarak, Yunanistan’ın 1995’te Fener Adası ve Kara Ada da başlattığı iskan politikaları girişimleri de ‘MEB hakkı’ iddiasını desteklemiyor.
Sonuç Olarak;
Kara Ada ve Fener Adası üzerinde, Yunanistan’ın egemenlik hakları hukuken bulunmamakla beraberinde, söz konusu adalara yönelik MEB iddiası talebi de geçerlilik taşımamaktadır. 1947 Paris Barış Antlaşması’nın 14’üncü maddesinde yer alan ‘gayri askeri statü’ kuralı, söz konusu adalarda mevcudiyetini kaybetmiştir. Yunanistan, bu adalarda tahkimat işlemleri yaparak, adalara asker yığmış ve tatbikatlar düzenlemiştir.
Bu hususta, Yunanistan 1923 Lozan Barış Antlaşması’nda olduğu gibi 1947 Paris Barış Antlaşması’nda da adalardaki gayri askeri statüyü bozarak, adaların devir ve egemenlik şartını uyguladığı politikalarla kaldırmıştır. Yani gerek EGAYDAAK, gerekse Antlaşmalarla kendisine devredilen adalarda, Antlaşmalardaki hukuki sorumluluğu çiğneyerek, adaların devir şartını komple ortadan kaldırmış bulunuyor.
Meis Adası üzerinde Yunanistan’ın tezlerini kabul etmediğimiz gibi, bu konu nezdinde diyalog başlatmamızın da önemi yoktur. Yunanistan, tarihte yapılan Antlaşmaları ihlal edip, ardından Antlaşmaların hükümlerini Türkiye’ye sürerek kendilerinin ciddiyetsiz ve komik olduklarını göstermektedir. Ayrıca, Yunanistan söz konusu Antlaşmalarda ve 1982 BMDHS’nde yer alan maddeleri çarpıtarak, Türkiye’yi bölgede oyalamaya çalışmaktadır.
Kara Ada ve Fener Adası konusu tartışma açılmaya başladığında da, Yunanistan’ın hangi antlaşmaları ve maddeleri öne sürerek, Türkiye’yi oyalamaya çalışacağı gerçekten merak edilmesi gereken bir konudur. Yunanistan’ın, ‘yangından mal kaçırırmışcasına’ adımlar atması, aldığı çelişkili kararları göstermekle beraberinde hukuksuzluğun nirvasını da Akdeniz’de sergilemiştir.
Yunanistan’ın oldu-bitti olarak uyguladığı ve gördüğü her adımın, kendilerinin aleyhine yönelik sonuçları olacaktır. Özellikle, EGAYDAAK kapsamındaki 23 adadan, 16’sının silahlandırılmasının hukuki sonuçları olacağı gibi, askeri sonuçlarının da ortaya çıkması kaçınılmazdır. Türkiye Cumhuriyeti, söz konusu statüsü bozulan adalardaki hareketliliği kavramış, durumun ciddiyetinin farkına varmıştır.
Yunanistan’la, Akdeniz’de değil sadece Adalar Denizi’nde müzakere masasına oturabiliriz. Akdeniz’de mevcut MEB alanımız bellidir, Adalar Denizi’nde MEB üzerinde müzakere söz konusu olabilir. Yunanistan’a bu konuda tavizler verilmemelidir; verilecek olan her taviz, Mavi Vatan’ın yıpratılmasına sebep olur. Yunanistan, Anadolu üzerinde gerçekleştirmek istediği Megalo İdea’nın hayaline kapılarak, attığı adımlar ve izlediği stratejiler sonucunda hem Akdeniz’de hem de Adalar Denizi’nde tezlerini intihara sürüklemiştir, çürütmüştür.
Yararlanılan Kaynaklar
(1) Cihat Yaycı/Yunanistan Talepleri, s,43
(2) Cihat Yaycı/Yunanistan Talepleri, s,46
(3) Cihat Yaycı/Yunanistan Talepleri, s,52
(4) Cihat Yaycı/Yunanistan Talepleri, s53
(5) Uğur Bayıllıoğlu/BMDHS’nin 121 Maddesi’nin D. Akdeniz’deki Etkisi, s216